Bazen politika, gündelik hayatın türlü halleri içinde kendini açığa vurur ve sizi, okuduğunuz pek çok teorik metinden belki daha öğretici yüzleşmelere çağırabilir.

Bayramın ilk üç gününü İstanbul’un toplu taşıma araçlarındaki yoksul insan hallerine tanıklık ederek geçirmek kendinizi kaptırdığınız bir kitabın sizde bıraktıkları kadar öğretici olabiliyor.

İlk gün, sabah Kabataş’tan Adalar’a İBB tarafından konmuş olan 11.05 kalkışlı ek sefer vapuruna bindik. Şans eseri oturabileceğimiz bir yer bulduk. Vapurun büfesinden bir şeyler almak için insanların girdiği kuyruk herhalde yolculuk boyunca sürdü. Sıradan birileri çıktığında başkaları eklendiği için insanda “Hiç bitmeyen kuyruk yapmışlar” hissi uyandıran bir kuyruk.

Gemi kalkmadan önce ayakta kısımlar dahi doluydu. Normal şehir ulaşımından daha pahalı olan ada vapurlarının bayramda ücretsiz olması, çok çocuklu aileler ve pek çok başka kişi açısından Adalar’a gitmek için bir fırsat. Çantalara doldurulmuş yiyecekler ya da vapura binmeden önce alınmış simitlerle olabildiğince ucuza getirilmiş, şehir içinde günlük bir tatil imkanı. 20 milyona dayanmış bir kentin hatırı sayılır bir nüfusunun bayramlarda Adalar’a akması, akülü araçlardan bezmiş olan ada sakinleri açısından ek bir bisiklet trafiğiyle de birleşince, bayram süresince sokağa çıkmayı riskli hale getirebildiği için tablonun bu kısmı da ada mahalle meclislerinin WhatsApp gruplarında tartışılıyor. Yaşanan yaralanmalı kazalar haber oluyor.

Ada vapuruna dönerek devam edelim. Arkamızdaki gruptan birisi kısa bir süreliğine yerinden kalkmak için yanındakine “Şuraya bir çanta koy hemen geliyorum” diyor. Diğerinin yanıtı ilginç: “Koyamam. Az önce karşı tarafta ‘Çanta koyup yer işgal ediyorsunuz’ diye tartışma çıktı. Biraz toplum psikolojisini düşün ya, biraz sosyolojik yaklaş.”

Hemen bayram öncesine denk gelen seçimlerin ortaya çıkardığı değişim umudu ve ‘kutuplaştırıcı’ iklim yerine birbirini anlamaya yönelik bir enerjinin yansıması mı bu, yoksa arka tarafımızda entelektüel düzeyi gelişkin ve neşeli bir grup olduğu için mi bu diyalog yaşandı bilemiyoruz.

Aralarda gemi görevlilerine “Kaç tane ada var?”, “Bu gemi bütün adalara gidiyor mu?” diye soranlara tanıklık ediyoruz.

Bir sonraki gün, bu kez bir saat daha erkenden yine Kabataş’tan bindiğimiz ada vapurunda oturacak yer yok. Alt bölümde sırtımızı duvara verip, yere çöküyoruz. Yanımızda üniversite yaşlarında üç genç var. ‘Öğrenci misiniz?’ diye soruyoruz ve sohbet başlıyor. İkisi Mersin’den biri Kocaeli’den üç üniversiteli arkadaş grubu. İlk kez Adalar’a gidiyorlarmış. Hangisi daha güzel diye soruyorlar. Dört adayı da özet olarak anlatıyoruz. Büyükada’ya gitmeye karar veriyorlar. Biz onlardan önce ineceğimiz için vedalaşırken aralarından biri “Büyükada’da nereleri gezmemizi tavsiye edersiniz?” diye soruyor. Onlardan ayrıldığımızda kadınlı erkekli bir grubun ayaküstü sohbetlerine kulak misafiri oluyoruz. Bir genç kadın yanındaki arkadaşına “Şimdi Heybeliada’da mimozalar açmıştır” diyor.

Akşama doğru dönüşte Bostancı’ya geçiyor ve oradan Marmaray’a biniyoruz. Bir sonraki durakta artık binecek yer kalmadığı için kapı önleri de tıkış tıkış olduğundan bir süre duruyoruz. Bakırköy’e varana kadar Marmaray üç kez belli bir süreliğine duruyor ve insanda “Herhalde buraya kadar” duygusu yaratıyor. Bir halkın (ya da halkların) Marmaray ile sınavını yaşıyoruz. Sait Faik ya da Orhan Kemal olsa bu yolculuktan değme bir hikaye çıkarırlardı. Bizde nerede(!)

Bayramın üçüncü günü bu kez Zeytinburnu’dan Kabataş’a geçmek için tramvaya biniyoruz. Birkaç durak sonra ön tarafımızda ayakta duran, dört arkadaş sohbet ediyor. Onlar da Adalar’a gidiyorlarmış. Aralarından biri daha önce de gitmiş, “Adalar’daki insanlar daha farklı. Senin benim gibi değil” diyor. Araya girerek, “Yapma gözünü seveyim, nesi farklıymış adada yaşayanların senden?” diyeceğiz, diyemiyoruz. İnsan öyle kalıyor. Aynı şehirde, sanki farklı ülkenin insanları gibi.

Vapura geçtiğimizde tanık olduğumuz bir an da insana çok şey söyleyen cinstendi. Karşımızda oturan yirmili yaşlardaki genç yanındaki poşete uzandı ve hepimize sırayla “Simit, açma yer misiniz?” diye sordu. Belki düşük ücretle çalışan bir işçi genç. Belki o da Adalar’a ilk kez gidiyor. Lokmasını ağzına götürmeden önce paylaşmak istiyor. Hiç tanımadığın, bir yolculukta o an yanında oturan biriyle simidini paylaşmak da güzel bir insanlık hali. Dibine kadar yabancılaştırmanın baskısı altında gündelik hayatını geçirmek zorunda bırakılan kent yoksullarının içinde böylesi erdemler hâlâ yaşamaya direniyor.Burgazada’ya vardıktan sonra, kıyıda yürüyen iki kişi aralarında konuşuyor: “Demek, Sait Faik bu adayı yazmış. Peki nasıl yazmış?”Adadan Kabataş’a dönüşte vapurda yine iğne atsan yere düşmez. Yine ayakta bir yere yaslanarak kendimizi sağlama alıyoruz. Yanımızdaki biri, diğerine Adalar’da çektiği beyaz ahşap evlerin fotoğraflarını gösteriyor. Belki İnstagram ve Facebook’a da koymuştur.

Ada vapuru, yaşadıkları küçük hoşluklarla şehre dönen kent yoksullarının anılarını da taşıyarak hafif hafif yol alıyor.

QOSHE - Bayramda ada vapuru - Fatih Polat
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bayramda ada vapuru

21 1
15.04.2024

Bazen politika, gündelik hayatın türlü halleri içinde kendini açığa vurur ve sizi, okuduğunuz pek çok teorik metinden belki daha öğretici yüzleşmelere çağırabilir.

Bayramın ilk üç gününü İstanbul’un toplu taşıma araçlarındaki yoksul insan hallerine tanıklık ederek geçirmek kendinizi kaptırdığınız bir kitabın sizde bıraktıkları kadar öğretici olabiliyor.

İlk gün, sabah Kabataş’tan Adalar’a İBB tarafından konmuş olan 11.05 kalkışlı ek sefer vapuruna bindik. Şans eseri oturabileceğimiz bir yer bulduk. Vapurun büfesinden bir şeyler almak için insanların girdiği kuyruk herhalde yolculuk boyunca sürdü. Sıradan birileri çıktığında başkaları eklendiği için insanda “Hiç bitmeyen kuyruk yapmışlar” hissi uyandıran bir kuyruk.

Gemi kalkmadan önce ayakta kısımlar dahi doluydu. Normal şehir ulaşımından daha pahalı olan ada vapurlarının bayramda ücretsiz olması, çok çocuklu aileler ve pek çok başka kişi açısından Adalar’a gitmek için bir fırsat. Çantalara doldurulmuş yiyecekler ya da vapura binmeden önce alınmış simitlerle olabildiğince ucuza getirilmiş, şehir içinde günlük bir tatil imkanı. 20 milyona dayanmış bir kentin hatırı sayılır bir nüfusunun bayramlarda Adalar’a akması, akülü araçlardan bezmiş olan ada sakinleri açısından ek bir bisiklet trafiğiyle de birleşince, bayram süresince sokağa çıkmayı riskli hale getirebildiği için tablonun bu kısmı da ada mahalle meclislerinin WhatsApp gruplarında tartışılıyor. Yaşanan yaralanmalı kazalar haber oluyor.

Ada vapuruna dönerek devam edelim. Arkamızdaki gruptan birisi kısa bir süreliğine yerinden kalkmak için yanındakine “Şuraya bir çanta koy hemen geliyorum” diyor. Diğerinin yanıtı ilginç: “Koyamam. Az önce karşı tarafta........

© Evrensel


Get it on Google Play