Türkiye geçtiğimiz ay korku filmi dehşetinde bir olayla yüz yüze kaldı. Zonguldak Merkez Mahallesi Koca Osman Sokak’ta yol kenarında 50 yaşındaki Afganistan uyruklu Maden İşçisi Vezir Muhammad Nurtani’nin cesedi benzin dökülerek yakılmış halde bulunmuştu.

Olayın yarattığı tepkinin baskısıyla yürütülen soruşturma sürecinde fenalaşan Afgan uyruklu işçinin, madenin kaçak olduğu paniğiyle patronlar tarafından hastaneye götürülmeyip, üzerine benzin dökülerek yakıldığı itiraf edildi.

Böyle bir olay başka bir ülkede olsa yol açtığı travmanın sonuçları çok üzün süre gündem olurdu. Ama biz, üzerinden bir ay geçtikten sonra, Denizli’nin Acıpayam ilçesindeki Madencilik Limited Şirketine ait krom madeninde yaşanan göçük sonucunda, Maden Mühendisi Kadir Özer ve Maden İşçisi Mustafa Karahan’ın yaşamını yitirdiğini 1 işçinin ise yaralı çıkarıldığını konuşuyoruz. İlin valisi olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlatıldığını açıklasa da TMMOB Maden Mühendisleri Odası haklı olarak hatırlatıyor: “Keza olayın yaşandığı maden ocağında 24 Mayıs 2022 tarihinde de bir göçük meydana gelmiş, yaşanan bu olayda da bir işçi yaşamını yitirmişti. O dönem valiliğinden yapılan açıklamada da benzer ifadeler kullanılmıştı.”

Fizik yasaları bakımından bir olayın nedensellik ilişkisinin açıklanması kolaydır. Çarptığımız bir bardağın masadan düşerek kırılması gibi. Aslında toplumsal olaylar da belirli nedensellikler üzerinden gerçekleşir. Ancak, farklı toplumsal çıkarlara ve güç ilişkilerine dokunduğu için onların nedenleri manipüle edilmeye müsaittir. Çözmek için tarihsel bir bakış açısı gerekir.

Tam bu noktada, dokuz yıl önce, 13 Mayıs 2014 günü Manisa’nın Soma ilçesindeki kömür madeninde 301 işçinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan katliamdan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasını hatırlayalım: “Arkadaşlar yani biz bir defa bu tür ocaklarda, kömür ocaklarında bu olanları, lütfen buralarda bu olaylar hiç olmaz diye yorumlamayalım. Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var.”

Türkiye’nin en büyük işçi katliamı ile sonuçlanan Soma’dan sonra böyle açıklamalar yapmak yerine, madenlerle ilgili işçi sağlığı ve iş güvenliğini esas alan bir süreç işletilseydi ve dava süreci adil biçimde yürütülseydi, sekiz yıl sonra Bartın’ın Amasra ilçesinde 43 işçinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan maden patlaması yaşanır mıydı? Ondan sonra, Erdoğan’ın 15 Ekim 2022’de yaptığı açıklamayı da hatırlatalım: “Birileri bunun dalgasını geçebilir ama önemli değil: Biz kader planına inanmış insanlarız.”

Aslında fiziksel temastan çok da farklı olmayan bir tarihsel bağlamla karşı karşıyayız. Soma’nın üzerine gidilse, Amasra yaşanmazdı. Afgan işçinin yaşadığı trajediden Denizli’de üst üste yaşanan ölümlere kadar uzanan zincire tanıklık edilmezdi.

İngiliz Yazar Richard Llewellyn’in 1939 yılında yayımlanan ‘Vadim O Kadar Yeşildi ki’ adlı romanı da tarihsel bağlama dair bize önemli bir hatırlatma daha yapar.

Galler’deki bir madenci kasabasında Morgan ailesinin etrafında kurulan romanda ücretlerinde kesinti yapılan maden işçilerinin sendikalaşarak direnme seçeneğine başvurduklarında maden patronları kiliseyi yanına alarak, örgütlenmenin ‘sosyalist bir şeytanlık’ olduğu propagandasını yapar. Sendikalaşmaya öncülük eden maden işçilerinden biri kilisenin papazına şöyle seslenir: “Sürünüzün çobanlığını yapıyorsunuz ama sürünüzün pislik ve yoksulluk içinde yaşamasına göz yumuyorsunuz. Ne zaman buna karşı seslerini yükseltmek isteseler bunun Tanrı’nın ilahi takdiri olduğunu söyleyip, onları yatıştırıyorsunuz. Koyunlar! Bir avuç maden sahibinin güttüğü koyun sürüsü müyüz biz?”

Bu sözler, kendisi de maden işçiliği yapmış olan papazı etkiler: “Sendikanızı kurun. Buna ihtiyacınız var. Tek başınıza güçsüzsünüz.”

Maden patlamasıyla birlikte ölümlere tanıklık ettiğimiz roman şu sözlerle sona erer: “Vadim, öbür dünyaya göçmüş olanların vadisi, bir zamanlar o kadar yeşildi ki...”

Galler’den Soma’ya, Amasra’ya, Zonguldak’a ve Denizli’ye uzanan bu kapitalist barbarlık zinciri içinde bugün de sonuçlar çıkarabileceğimiz bir gerçek var:

O papazı ‘Sendikanızı kurun’ cümlesine ikna eden bağlam, işçilerin örgütlü mücadelesinin düzeyinden bağımsız açıklanabilir mi?

QOSHE - Galler'den Denizli'ye kapitalizmin dini imanı - Fatih Polat
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Galler'den Denizli'ye kapitalizmin dini imanı

31 21
18.12.2023

Türkiye geçtiğimiz ay korku filmi dehşetinde bir olayla yüz yüze kaldı. Zonguldak Merkez Mahallesi Koca Osman Sokak’ta yol kenarında 50 yaşındaki Afganistan uyruklu Maden İşçisi Vezir Muhammad Nurtani’nin cesedi benzin dökülerek yakılmış halde bulunmuştu.

Olayın yarattığı tepkinin baskısıyla yürütülen soruşturma sürecinde fenalaşan Afgan uyruklu işçinin, madenin kaçak olduğu paniğiyle patronlar tarafından hastaneye götürülmeyip, üzerine benzin dökülerek yakıldığı itiraf edildi.

Böyle bir olay başka bir ülkede olsa yol açtığı travmanın sonuçları çok üzün süre gündem olurdu. Ama biz, üzerinden bir ay geçtikten sonra, Denizli’nin Acıpayam ilçesindeki Madencilik Limited Şirketine ait krom madeninde yaşanan göçük sonucunda, Maden Mühendisi Kadir Özer ve Maden İşçisi Mustafa Karahan’ın yaşamını yitirdiğini 1 işçinin ise yaralı çıkarıldığını konuşuyoruz. İlin valisi olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlatıldığını açıklasa da TMMOB Maden Mühendisleri Odası haklı olarak hatırlatıyor: “Keza olayın yaşandığı maden ocağında 24 Mayıs 2022 tarihinde de bir göçük meydana gelmiş, yaşanan bu olayda da bir işçi yaşamını yitirmişti. O dönem valiliğinden yapılan açıklamada da benzer ifadeler kullanılmıştı.”

Fizik yasaları bakımından bir olayın nedensellik ilişkisinin açıklanması kolaydır. Çarptığımız bir bardağın masadan düşerek kırılması gibi. Aslında toplumsal olaylar da belirli nedensellikler........

© Evrensel


Get it on Google Play