Erzincan İliç’teki işçi ve doğa katliamı Türkiye’nin politik ve iktisadi düzeni hakkında, hem çok sayıda hem de temsil düzeyi çok güçlü olguyu açığa çıkardı. Böyledir; büyük yıkımlar, felaketler ve savaşlar, ürettikleri dehşet ve yol açtıkları yıkımın yanı sıra kendilerine yol açan düzenin işleyişi hakkında berrak görüntüler yayınlar. Kanadalı şair Anne Carson, cerrahlara atfen, “Her yara kendi ışığını saçar” diye yazıyordu; “Bütün lambalarını söndürsen de evin / pansuman yapabilirmişsin yaraya / kendinden ışıyanla.”

Kanadalı şairin metaforunu, Kanada menşeli küresel maden tekelinin İliç’te açtığı derin yara nedeniyle hatırlıyoruz. İliç’te kanayan yara, Türkiye toplumunun, ama özellikle de onun emekçilerinin; madencilerin, küçük üretici köylülerin, kasaba esnafının yarasıdır. Tüm bir düzenin, nasıl onların bedenini ve yaşamlarını hoyratça satın alan ve ardından hunharca kullanıp atan; yöreyi işsizlik ve yoksulluk endişesinin meşiniyle kırbaçlayan şirket ve yerli iş birlikçilerinin eliyle kurulduğunu gördük o yaradan sızan ışıkla.

- Siyanür, sülfürlü asitler ve başka pek çok zehirle İliç topraklarına dalan Anagold şirketinin sömürge dönemlerinden kalma bir usulle madencilik yaptığını…

- Bu şirketin kendisine siyasal iktidara yakın bir ‘yerli ortak’ edinerek sırtını sağlama aldığını…

- ÇED olumlu raporları ve kapasite artırımı konusundaki ‘bonkör’ yol vermeleriyle doğrudan merkezi idarenin, siyasal düzenin himayesine sahip olduklarını…

- Haklarında açılan davaların paldır küldür kapatılmasından yörede müstemleke valisi gibi davranıp ilçeyi korku saçarak yönetmelerine dek bir bürokratik zırhla kuşanmalarını…

İşte şimdi bir adım var bu çevrimi tamamlamaya. Aynı ışığın altında görüyoruz son halkayı: Normal koşullarda maden işçisinin yanında olması, ilçenin ana geçim kaynağı haline gelmiş madenin kaderini elinde tuttuğu için tüm yöre halkına önderlik edebilecek gücün, yani işçinin tüm bu zehirli düzene müdahil olmasını sağlaması beklenen; ama bunu yapmak bir yana, adeta şirketin uzantısı gibi çalışan T. Maden-İş Sendikası. Onun sömürge sarısı bürokratları...

Adeta, şirkete bir insan kaynakları servisi gibi çalışıyor bu sendika. Tabelasında bile şirketin adı Anagold yazıyor, amblemi boy gösteriyor. Ve öyle canhıraş patron yanlısı davranıyor ki artık İliç sokaklarında yürüyemez hale geliyorlar. ABD’li sosyalist gazeteci ve edebiyatçı Upton Sinclair’in, 20. yüzyıl başında Amerikan kapitalist sanayisinin yanı başında hizmet verişini anlattığı deve dişli sarı sendikalar gibi.

Arkadaşımız Fırat Turgut T. Maden-İş Sendikasının tutumunu geriye dönük olarak ifşa ediyor bugünkü haberinde. Orada da okuyacaksınız. 2022’deki siyanür sızıntısından 6 gün sonra üye işçilere gönderdikleri mesajlarda, “Karalama çalışmasıyla işverenimize çirkin bir kumpas kurulduğunun farkındayız” diyorlar, “İşverenliğimizin insana ve doğaya gösterdiği hassasiyete sonuna kadar kefil ve şahidiz…” Üstelik şirket sızıntıyı itiraf etmiş ve “Sadece 8 kilogramcık sızdı” diye açıklama yapmışken.

Üç aylık zorunlu aradan sonra yeniden çalışmaya dönerken ise bir mesaj daha atıyorlar işçilere ve şöyle diyorlar: “Değerli arkadaşlar; Şükürler olsun işyerimiz ile ilgili problemler çözülmüş olup ilerleyen günlerde üretime başlayacağız. Sizlerden ricamız sosyal medya vb. mecralarda açılışımız ile ilgili paylaşım ya da yorum yapmamanız. Her zaman dediğimiz gibi bizler “Ekmeğimizin Derdinde İşimizin Başındayız.”

İliç’teki kanlı irinli yaranın yaydığı ışıkta görünen tabloya T. Maden-İş Sendikasının sarılığı da ekleniyor böylelikle. Erzincan topraklarını bir sömürge hoyratlığıyla kazıyıp elleçleyen, zehrini pisliğini halkın üstüne boca eden şirketin tamamlayıcı parçası, şimdi 9 işçi 35 milyon metreküp toprağın altında kaldıktan günler sonra ‘kâr hırsı’ diye açıklama yapmak zorunda hissediyor kendisini. O 35 milyon metreküp topraktan oluşan mezarın ‘kefili’ olmamışlar gibi. Kefillikten kefarete (tövbeye) mi geçiyorlar? Hayır. Pasa dağıyla birlikte kendi ayaklarının altından da kayan toprağa tutunmaya çalışıyorlar. Yeni mesajlar döşeniyorlar: “100 civarında üyemiz istifa etti. İstifa anayasal haktır. Ancak iş yeri huzurunu bozmak da suçtur” diye.

QOSHE - İliç’teki yaranın ışığında - Hakkı Özdal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İliç’teki yaranın ışığında

21 30
19.02.2024

Erzincan İliç’teki işçi ve doğa katliamı Türkiye’nin politik ve iktisadi düzeni hakkında, hem çok sayıda hem de temsil düzeyi çok güçlü olguyu açığa çıkardı. Böyledir; büyük yıkımlar, felaketler ve savaşlar, ürettikleri dehşet ve yol açtıkları yıkımın yanı sıra kendilerine yol açan düzenin işleyişi hakkında berrak görüntüler yayınlar. Kanadalı şair Anne Carson, cerrahlara atfen, “Her yara kendi ışığını saçar” diye yazıyordu; “Bütün lambalarını söndürsen de evin / pansuman yapabilirmişsin yaraya / kendinden ışıyanla.”

Kanadalı şairin metaforunu, Kanada menşeli küresel maden tekelinin İliç’te açtığı derin yara nedeniyle hatırlıyoruz. İliç’te kanayan yara, Türkiye toplumunun, ama özellikle de onun emekçilerinin; madencilerin, küçük üretici köylülerin, kasaba esnafının yarasıdır. Tüm bir düzenin, nasıl onların bedenini ve yaşamlarını hoyratça satın alan ve ardından hunharca kullanıp atan; yöreyi işsizlik ve yoksulluk endişesinin meşiniyle kırbaçlayan şirket ve yerli iş birlikçilerinin eliyle kurulduğunu gördük o yaradan sızan ışıkla.

- Siyanür, sülfürlü asitler ve başka pek çok zehirle İliç topraklarına dalan Anagold şirketinin sömürge dönemlerinden kalma bir usulle madencilik yaptığını…

- Bu şirketin kendisine siyasal iktidara yakın bir ‘yerli ortak’ edinerek sırtını sağlama aldığını…

- ÇED olumlu raporları ve kapasite artırımı konusundaki........

© Evrensel


Get it on Google Play