İran’ın İsrail’e yönelik olarak gerçekleştirdiği hava saldırısı, İsrail’in Gazze’de 7 aydır sürdürdüğü, çoğunluğu kadınlar ve çocuklar olmak üzere 34 binden fazla kişiyi katlettiği savaşın ve İsrail’in vahşi katliamlarının örtüsü olarak kullanılıyor.

İran’ın 13 Mart gecesi saat 22.30 dolayında başlattığı İsrail’e yönelik yüzlerce SİHA ve çeşitli balistik füzelerin de kullanıldığı saldırıdan beri İsrail’den saldırıya uğramış bir mağdur ülke gibi söz ediliyor.

Oysa İsrail’in Filistin’de giriştiği saldırı aylardan beri pek çok Batılı ülke halkları tarafından protesto ediliyor, savaşın durdurulması talep ediliyor ve hükümetlerinin İsrail’e destek vermesi protesto ediliyordu. Nitekim bu baskıların sonucu İsrail’e açık çek veren pek çok ülkede hükümetler bu tutumlarını değiştirerek ateşkes çağrıları yapmaya başlamışlardı. ABD bile İsrail’e savaşı bitirmesi yönünde öğütler verme aşamasına gelmişti.

İsrail’in, İran’ın Şam’daki büyükelçiliğini bombalayarak 2’si general 14 İranlıyı öldürmesinin kendisine “meşru müdafaa hakkı” tanıdığını gerekçe göstererek İsrail’e yönelik düzenlediği yüzlerce SİHA ve füzelerle yaptığı ama bir kız çocuğunun yaraladığı ve bir askeri bölgede “küçük bir hasara” yol açma ötesinde bir zarara yol açmayan İran saldırısından sonra Batı kamuoyunda İsrail aleyhine olan hava değişmeye başladı. Çünkü İran saldırısı ile Batılı propaganda merkezleri İsrail’e dönük “savaş suçluluğu”, “soykırım” gibi suçlamaları bir tarafa atıp “meşru müdafaa hakkı”nın İsrail’e geçtiği propagandasını öne çıkardılar.

Sanki İsrail Gazze’de “savaş etiği”nin gerektirdiği sınırlamaları umursamadan pervasız bir katliam yapmıyormuş da İran’la aralarında zararsız bir oyun oynanıyormuş, dünya da bu kanlı oyunun seyircisi olarak tuttukları tarafı alkışlıyorlarmış gibi!

Daha İran saldırısı sona ermeden “Meşru müdafaa topu İsrail’e geçti” tartışması başlatan Batı merkezli medya ve siyaset sözcüleri İran’ın saldırısına olan olamayan sıfatlar yüklerken, “Şimdi saldırı hakkının İsrail’e geçtiği”ni iddia ederek İsrail’in muhtemel saldırısı konusunda “yorum” adı altında beklenti yaratmaya koyuldular.

Umman, İsviçre gibi kimi ülkelerde İran, ABD, İsrail ve diğer bazı ülke temsilcilerinin İran saldırısının ne zaman, nasıl, hangi hedeflere yönelik olarak yapılacağı konusunda daha saldırıdan önce anlaştıkları biliniyordu. Nitekim İran’ın yüzlerce SİHA, seyir füzeleri ve balistik füze kullanmasına karşın hiçbirinin meskun bir mahali vurmamış olması saldırının bir “anlaşma” çerçevesinde olduğunu göstermektedir. Burada İsrail, ABD ve İngiltere’nin hava kuvvetlerinin ve İsrail savunma sisteminin başarısı rol oynasa da bu konuda asıl etkenin saldırının anlaşmalı olmasıyla ilgili oluğunu hem askeri ve diplomasi çevreler açıkça ifade etmektedir.

Nitekim saldırı sonrasında İran’a karşı “meşru müdafaa hakkı”nı kullanmayacağını söyleyen İsrail, ABD ve öteki Batılı destekçilerinden koca bir aferin aldı!

Tabii İsrail’in İran’dan atılan füzelerin hedefi olması Batı’da İsrail’e destek vermekte sorun yaşayan hükümetleri rahatlattı. Artık katliamcı İsrail’e değil saldırıya uğrayan İsrail’e yardım eden hükümetler oldular! Ama Netanyahu’ya bunlar yetmiyordu. O savaş istiyordu. Bu yüzden de “İran’a yanıt vermeyeceğiz” sözünün arkasında birkaç gün durabildi. İsrail’in İran saldırısına yanıt vermek için hazırlandığı duyuruldu.

Bir ülke başka bir ülkeye saldırı düzenleyecekse herhalde bunu çok gizli yürütür. Bu çalışmaları deşifre edecek olanlar ise “casus”, “vatan haini” ilan edilir!

Ama bu sefer öyle olmuyor. Tersine İran’a bir saldırı düzenleyeceğini ilan eden Netanyahu’nun savaş kabinesi İran’a saldırı düzenleyeceğini açık açık ilan etmekle kalmadı, saldırının kapsamını da açıkça tartışmaya açtığını kamuoyuna duyurdu.

İsrail’in “Kanal12” televizyonunun haberine göre, savaş kabinesi, İran’ın 13 Nisan’daki saldırılarına misilleme yapılması konusunda İsrail ordusunun pazartesi gecesi savaş kabinesine seçenekler sunduğunu duyurdu.

Bu seçenekler arasında şunlar var:

Tek eksik olan saldırının ne zaman yapılacağı.

Ama muhtemeldir ki eğer İran’a “yanıt verme” saldırısı halkların kafasını karıştırmaya yönelik bir propaganda savaşının unsuru değilse, saldırının hedef ve kapsamı konusunda son karar Netanyahu ve onun savaş kabinesi tarafından değil ABD, İngiltere, İsrail, muhtemelen de İran’ın da doğrudan ya da dolaylı katılacağı bir uzlaşma toplantısında belirlenecek. Tıpkı İran’ın İsrail’e yönelik saldırısında olduğu gibi!

Böylece İsrail ve arkasındaki emperyalist güçler, çatışmaları bir bölgesel savaşa dönüştürmeden bölgesel bir savaş yapılıyormuş gibi sonuç almayı amaçlamaktadırlar.

Çünkü böylece;

Çünkü gerek ABD, İngiltere ve müttefikleri en azında şimdilik İsrail’in Filistin’de giriştiği soykırımın bölgesel bir savaşa dönüştürülmesini istememektedir. Ama bir bölgesel savaştan beklenebilecek sonuçlar elde etmeyi amaçlamaktadır. İsrail-İran arasındaki 45 yıllık düşmanlık ve 70 yıllık Filistin davası üstünden “kontrollü bir savaş” yaptırılıyor görünerek Batılı emperyalistler, sonuçta bölgesel bir savaşı kazanmış gibi sonuç almayı ve tüm bölgeye ayar vermeyi amaçlamaktadırlar.

Elbette ki burada bölgede gerçek bir barış mücadelesi için dünyanın her yanında “ateşkes” ve “Savaşa hayır” demek, “özgür Filistin” talebini yükseltmek çok değerlidir. Ama bölge ülkelerinin savaşın sürdürülmesine destek anlamına gelen ve sadece İsrail’in ihtiyacı olan askeri mallar değil; gıda, giyecek gibi savaş koşullarında askeri ve stratejik bir önem kazanan malları da kapsayan ticaret yasağı önem kazanmış bulunmaktadır. Dahası ülkemizdeki Kürecik ve İncirlik gibi emperyalistlerin oyunlarını bozacak önemde olan üslerin kapatılması için mücadele de ayrıca önem kazanmış bulunmaktadır.

QOSHE - İsrail’in İran’a ‘meşru müdafaa’ saldırısını açıkça ilan etmesi ne anlama geliyor? - İhsan Çaralan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İsrail’in İran’a ‘meşru müdafaa’ saldırısını açıkça ilan etmesi ne anlama geliyor?

23 31
18.04.2024

İran’ın İsrail’e yönelik olarak gerçekleştirdiği hava saldırısı, İsrail’in Gazze’de 7 aydır sürdürdüğü, çoğunluğu kadınlar ve çocuklar olmak üzere 34 binden fazla kişiyi katlettiği savaşın ve İsrail’in vahşi katliamlarının örtüsü olarak kullanılıyor.

İran’ın 13 Mart gecesi saat 22.30 dolayında başlattığı İsrail’e yönelik yüzlerce SİHA ve çeşitli balistik füzelerin de kullanıldığı saldırıdan beri İsrail’den saldırıya uğramış bir mağdur ülke gibi söz ediliyor.

Oysa İsrail’in Filistin’de giriştiği saldırı aylardan beri pek çok Batılı ülke halkları tarafından protesto ediliyor, savaşın durdurulması talep ediliyor ve hükümetlerinin İsrail’e destek vermesi protesto ediliyordu. Nitekim bu baskıların sonucu İsrail’e açık çek veren pek çok ülkede hükümetler bu tutumlarını değiştirerek ateşkes çağrıları yapmaya başlamışlardı. ABD bile İsrail’e savaşı bitirmesi yönünde öğütler verme aşamasına gelmişti.

İsrail’in, İran’ın Şam’daki büyükelçiliğini bombalayarak 2’si general 14 İranlıyı öldürmesinin kendisine “meşru müdafaa hakkı” tanıdığını gerekçe göstererek İsrail’e yönelik düzenlediği yüzlerce SİHA ve füzelerle yaptığı ama bir kız çocuğunun yaraladığı ve bir askeri bölgede “küçük bir hasara” yol açma ötesinde bir zarara yol açmayan İran saldırısından sonra Batı kamuoyunda İsrail aleyhine olan hava değişmeye başladı. Çünkü İran saldırısı ile Batılı propaganda merkezleri İsrail’e dönük “savaş suçluluğu”, “soykırım” gibi suçlamaları bir tarafa atıp “meşru müdafaa hakkı”nın İsrail’e geçtiği propagandasını öne çıkardılar.

Sanki İsrail Gazze’de “savaş etiği”nin gerektirdiği sınırlamaları umursamadan pervasız bir katliam yapmıyormuş da İran’la aralarında zararsız bir oyun oynanıyormuş, dünya da bu kanlı oyunun seyircisi olarak tuttukları tarafı alkışlıyorlarmış gibi!

Daha İran saldırısı sona ermeden “Meşru müdafaa topu İsrail’e geçti” tartışması başlatan........

© Evrensel


Get it on Google Play