Ankara 31. Asliye Hukuk Mahkemesi, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi üyelerinin “görevleri dışında faaliyet göstermek” iddiasıyla “görevden alınması” talebiyle açılan davanın 30 Kasım günü yapılan duruşmasında TTB Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınmasına karar verdi.

Mahkeme, yeni merkez konseyi seçimlerini tamamlamak üzere beş kişilik bir kayyum heyeti görevlendirildi.

TTB herhangi bir “dernek” değil. 1953 yılında kurulmuş, kendi kuruluş kanunu olan, ülkemizdeki hekimlerin yüzdeki 88’inin üyesi olduğu, uluslararası çapta tanınan, 100 binden fazla üyeye sahip bir hekim örgütü. Ki TTB, 70 yıldan beri hekimlerin örgütü olmayı hak eden “halk sağlığını” savunmayı bütün görevlerinin önüne koyan, yarım yüz yıldan beri sağlığın özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesine karşı dimdik durmayı başarmış, iktidarlardan gelen baskılara boyun eğmeden mücadele etmiş bir örgüttür.

AKP iktidarının daha iktidara gelmesiyle “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında uygulamaya soktuğu ve esası sağlığın özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi olan girişimlerine karşı TTB, halk sağlını esas alan bir sağlık anlayışı için mücadele etmektedir.

Bu yüzden de TTB Merkez Konseyi üyelerinin mahkeme kararıyla görevden alınması, görünüşte hukuksal kılıfı olsa da bu kararın hukuki değil tamamen siyasi bir karar olduğu tartışılamazdır. Çünkü ülkeyi Terörle Mücadele Yasası ve tek adam yönetiminin kararnameleriyle yöneten AKP iktidarı karışışında TTB, sağlığın bir insan hakkı olduğunu, alınıp satılamayacağını, bilimsel ulaşılabilir parasız, anadilinde bir sağlığın herkesin hakkı olduğunu savunmaktan geri durmamıştır.

İktidarın Suriye iç savaşına müdahalesini bir “halk sağlığı sorunu”na da yol açtığını öne sürerek karşı çıkan TTB, iktidarın öfkesini daha da büyüttü. Pandemi ve 6 Şubat depreminde iktidarın halka hizmet için parmağını bile kıpırdatmaz hale gelmesi TTB’nin iktidarın “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında sürdürdüğü sağlık politikalarına yönelik eleştirilerinin ne kadar haklı oluğunu halkın gözleri önüne sermiştir.

Ankara 31. Asliye Hukuk Mahkemesinin TTB’nin başına kayyum atayan kararı herhangi bir somut suçlama üstünden yapılmamıştır. Tersine bu karar, iktidarın TBB, TMMOB, TEB gibi bir türlü yandaşları tarafından ele geçirilemeyen emek ve meslek örgütlerine yönelik saldırıları kapsamında verilmiş bir karar olarak görülmektedir. Nitekim TTB, iktidarın küçük “büyük” ortağı MHP’nin genel başkanı Bahçeli tarafından, 2020 Eylül’ünden beri her vesile ile gündeme getirilmektedir.

Bahçeli 20 Eylül 2020’de, Konya’da bir hekimin görevi başında katledilmesi sonrasında TTB’nin “siyah kurdele” eylemini gerekçe göstererek, “Türk Tabipler Birliği isimli ihanet oluşumu hayatını kaybeden insanlarımıza ve sağlık çalışanlarımıza dikkat çekmek maksadıyla tüm sağlık kurumlarında siyah kurdele takacakmış! Bu teşebbüs zehirli ve zillet bir komplodur. Üstelik, hükümete yönelik haince bir tertiptir” diyerek TTB ve yöneticilerini hedefe koyma kampanyasını başlatmıştı. Bahçeli bu “görüşlerin” sonraki aylarda ve yıllarda da her vesile ile gündeme getirmiştir.

Nitekim Bahçeli TTB Merkez Konsey Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın Irak Kürdistanı’nda TSK’nın kimyasal silah kullanıp kullanmadığına dair görüşü sorulması üzerine ifade ettiği “mesleki görüşü”ne karşı 23 Ekim 2022’de “TTB kapatılmalıdır. Başkanı yargılanmadır” diyerek Fincancı’yı hedef göstermiştir. Bahçeli’den 1 gün sonra Erdoğan da “Türk Silahlı Kuvvetlerimizin yürüttüğü sınır ötesi harekatlara iftira atan Tabipler Birliği Başkanıyla ilgili yargı harekete geçmiştir. Ayrıca bu ismin (TTB ismi) üzerinde de çalışmalarımızı yürütecek, gerekirse yasal düzenlemeyle bu ismin de değiştirilmesini sağlayacağız” demişti!

Bu açıklamalardan sonra Fincancı, 27 Ekim günü “terör örgütü propagandası” yapmak ve “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılamak” suçlamasıyla tutuklanmıştır.

Kısacası tek adam yönetimi, yıllardır TTB’yi, “kapatılması, yöneticilerin cezalandırılması,…” gibi saldırıların hedefi yapmıştı.

Bu yüzden de TTB Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınması hukuki değil tamamen siyasi amaçlıdır. Ve bu mücadele TTB Merkez Konseyi üyelerinin görevden alındıkları mahkeme kararının arkasından yaptıkları açıklamada açıkça ifade edildiği gibi sürecek görünmektedir.

Önümüzdeki günlerde yapılacak seçimden sonra TTB Merkez Konseyi’ne kim seçilerse seçilsin, TTB halk sağlığını savunmaya devam edecektir!

70 yılıdır sürdürüldüğü gibi!

15 Temmuz 2020’de yürürlüğe giren “çoklu baro” düzenlemesi sırasında TMMOB, TTB başta olmak üzere diğer emek ve meslek örgütleri açısından da “çoklu odalar”, “çoklu birlikler” oluşturmak iktidarın sıcak gündemiydi. Ama, bir yandan “çoklu baro” planının pandemi koşullarına rağmen 80 ilden tepki görmesi ve yayılma eğilimi göstermesi öte yandan da “çoklu baro” projesinin iktidarın beklediği başarıyı gösterememesi iktidara geri adım attırmıştı.

İktidar TTB’ye karşı yaptığı hamleyle, artık eskisine göre daha çok kullanabildiği mahkemeleri kullanarak bu örgütleri ele geçiremese bile sürekli mahkeme kararlarıyla uğraştırarak etkinliklerini sınırlamak gibi yöntemlerle etkisizleştirmeyi gündeme alacak görünmektedir.

Dolayısıyla sorun TTB’nin bir sorunu olmanın ötesinde TMMOB, TEB ve öteki emek ve meslek örgütlerinin sorunudur. Dahası içinden geçilen sürecin özellikleri dikkate alındığında tek adam rejimi “muhalefeti ezme” stratejisi içinde etkili muhalefet odakları olarak gördüğü emek ve meslek örgütlerini de sindirmek istemektedir.

TTB gibi aktif bir emek ve meslek örgütüne karşı giriştiği bu hamleyle iktidarın, TTB’den çok diğer bazı meslek örgütlerine gözdağı vermeyi, onları sindirmeyi amaçladığını söylemek herhalde yanlış olmaz.

Soruyu genişletelim.

Peki amaç sadece emek meslek örgütlerini etkisizleştirmek midir?

Elbette hayır! Böylece emek ve meslek örgütlerinin de önemli bir bileşeni olduğu demokrasi güçlerinin dinamik bir ayağını etkisizleştirmektir.

Bu yüzden de TTB’nin itibarsızlaştırılıp etkisizleştirilmesine yönelik saldırı sadece TTB’ye değil tüm diğer emek ve meslek örgütlerine, kamu ve işçi sendikalarına karşı da bir saldırı, bir gözdağıdır.

Ve elbette bunların da ötesinde aynı zamanda, demokrasi güçlerinin en dinamik bileşenlerinden birisine yönelik bir saldırı olarak demokrasi güçlerine bir saldırıdır.Saldırıya yanıt da elbette öncelikle TTB’nin üyeleri olmak üzere ama tüm diğer emek ve meslek örgütlerinin, tüm demokrasi güçlerinin yanıtı olmak durumundadır.

Kendisini demokrasi güçlerinin içinde gören her çevre, herkes gündemini bu gelişmeleri dikkate alarak ele almalıdır.

QOSHE - TTB'ye saldırı, tüm demokrasi güçlerine saldırıdır! - İhsan Çaralan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

TTB'ye saldırı, tüm demokrasi güçlerine saldırıdır!

20 22
04.12.2023

Ankara 31. Asliye Hukuk Mahkemesi, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi üyelerinin “görevleri dışında faaliyet göstermek” iddiasıyla “görevden alınması” talebiyle açılan davanın 30 Kasım günü yapılan duruşmasında TTB Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınmasına karar verdi.

Mahkeme, yeni merkez konseyi seçimlerini tamamlamak üzere beş kişilik bir kayyum heyeti görevlendirildi.

TTB herhangi bir “dernek” değil. 1953 yılında kurulmuş, kendi kuruluş kanunu olan, ülkemizdeki hekimlerin yüzdeki 88’inin üyesi olduğu, uluslararası çapta tanınan, 100 binden fazla üyeye sahip bir hekim örgütü. Ki TTB, 70 yıldan beri hekimlerin örgütü olmayı hak eden “halk sağlığını” savunmayı bütün görevlerinin önüne koyan, yarım yüz yıldan beri sağlığın özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesine karşı dimdik durmayı başarmış, iktidarlardan gelen baskılara boyun eğmeden mücadele etmiş bir örgüttür.

AKP iktidarının daha iktidara gelmesiyle “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında uygulamaya soktuğu ve esası sağlığın özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi olan girişimlerine karşı TTB, halk sağlını esas alan bir sağlık anlayışı için mücadele etmektedir.

Bu yüzden de TTB Merkez Konseyi üyelerinin mahkeme kararıyla görevden alınması, görünüşte hukuksal kılıfı olsa da bu kararın hukuki değil tamamen siyasi bir karar olduğu tartışılamazdır. Çünkü ülkeyi Terörle Mücadele Yasası ve tek adam yönetiminin kararnameleriyle yöneten AKP iktidarı karışışında TTB, sağlığın bir insan hakkı olduğunu, alınıp satılamayacağını, bilimsel ulaşılabilir parasız, anadilinde bir sağlığın herkesin hakkı olduğunu savunmaktan geri durmamıştır.

İktidarın Suriye iç savaşına müdahalesini bir “halk sağlığı sorunu”na da yol açtığını öne sürerek karşı çıkan TTB, iktidarın öfkesini daha da büyüttü. Pandemi ve 6 Şubat depreminde iktidarın halka hizmet için parmağını bile kıpırdatmaz hale gelmesi TTB’nin iktidarın “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında sürdürdüğü sağlık politikalarına yönelik eleştirilerinin ne kadar haklı oluğunu halkın gözleri önüne sermiştir.

Ankara 31. Asliye Hukuk Mahkemesinin TTB’nin başına kayyum atayan kararı herhangi bir somut suçlama üstünden yapılmamıştır. Tersine bu karar, iktidarın TBB, TMMOB, TEB gibi........

© Evrensel


Get it on Google Play