Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 8 Kasım’da, TİP Milletvekili Can Atalay’ın mahkumiyet kararını onayan önceki kararında ısrar ederek Anayasa Mahkemesinin (AYM) “hak ihlali” kararına uymayı reddetmekle de yetinmedi, “hak ihlali” kararı veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda da bulundu.

Sadece bu kadar da değil. Yargıtay 3. Dairesi Can Atalay hakkındaki Yargıtay kararının Mecliste okunup Atalay’ın milletvekilliğinin dürülmesini isteyerek TBMM’ye ayar vermeyi de ihmal etmedi.

Böylece Can Atalay’ın serbest bırakılarak Mecliste milletvekili olarak görevinin başına geçmesi mücadelesi olarak gelişen yargı süreci, muhalefet partileri tarafından “yargı krizi”nden “yargı darbesi” ve “Faşist diktatörlük inşasında yeni bir adım” değerlendirmelerinin yapıldığı bir sürece evrildi.

8 Kasım günü siyasetin kucağına bir bomba gibi düşen Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesinin kararının etkileri;

Kararı bir “anayasa darbesi” olarak değerlendiren CHP’nin Yeni Genel Başkanı Özgür Özel, Meclisi acilen toplantıya, herkesi de mücadeleye çağırırken TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’u da “Danışma Kurulu”nu toplamaya çağırdı. Bu talep Kurtulmuş tarafından yerine getirilmeyince grup olarak Meclisi terk etmeme eylemine başlaması,Baroların yurt sathında Yargıtay karanının Anayasa’ya açıkça aykırı olduğunu, bu kararı protesto eden basın açıklamaları ve ertesi gün (9 Kasım günü) baro başkanlarının Ankara’da bir araya gelip Yargıtay önüne yürümesi,Ülkenin her yanında emek ve demokrasi platformlarının ve çeşitli türden demokrasiden-özgürlüklerden yana örgütlerin, ilerici demokrat siyasi parti ve çevrelerin protesto eylemleriyle sürdü.

AKP içinden de Numan Kurtulmuş, Abdulhamit Gül, Faruk Çelik, Şamil Tayyar, Hayati Yazıcı… gibi AKP’nin önde gelenlerinin Yargıtayın kararına “Olmaz böyle şey” diye özetlenebilecek tepkileri olduysa da her halde yukarıdan gelen bir kaş çatmasıyla bu tepkiler hızla sessizliğe dönüştü.

Böylece söz konusu tarikat ve cemaatlerin laiklik düşmanı girişimleri olduğunda gözünü Bahçeli ve MHP’sine çevirip, Cumhur İttifakında laiklik lehine bir tutum alma beklentisi; söz konusu MHP cenahından demokrasi ve özgürlüklere yönelik bir saldırı olduğunda ise gözünü Erdoğan ve AKP’sine çevirip özgülük ve demokrasiden yana bir tutum alma beklentisi ile Cumhur İttifakında yarılma üstünden değerlendirmeler yapanlar bu sefer de Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi kararı karşısında gözlerini Erdoğan ve AKP’sine çevirip hayaller kurdular.

Dahası Erdoğan ve AKP’siyle Bahçeli ve MHP’si arasında bir yarılma beklentisini öne çıkardılar. Nitekim Yargıtay kararı karşısında ilk tepkileri de “Cumhur İttifakında kriz”, “Yargıtay karının hedefi Numan Kurtulmuş”…gibi iddialarını yüksek perdeden söyleyenler oldu.

Erdoğan’dan işaret almadan ağzını bile açamayacak Hukuk İşleri Başdanışmanı Mehmet Uçum’un yargıyı “milli olan” ve “milli olmayan” yargı olarak böldükten sonra Yargıtayın kararını “milli yargının kararı” olarak övüp arkasında yer almasını görmezden gelen bu zevat, Erdoğan’ın açıklamalarıyla bir kez daha hayal kırıklığına uğramış olmalı!

Çünkü bu sefer de HDP’ye kapatma davası açılıp açılmaması tartışmaları içinde AYM’nin tutumunu beğenmeyen Bahçeli’nin “AYM kapatılmalı, yargıçlar yargılanmalı”ya varan AYM eleştirilerini anımsatarak, Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesinin kararını, “MHP ve Yargıtaydaki yandaşı yargıçların Erdoğan’ı kuşatma hamlesi” olduğunu öne sürerek Erdoğan’ı da hedef alan bir “yargı darbesi“ olduğunu iddia ettiler.

Ama iki gün sonra Erdoğan’ın açıkça Yargıtayın 3’üncü Ceza Dairesinin kararının arkasında yer alması ve Meclisi de bu Can Atalay’ın milletvekilliğini düşürme konusunda adım atmamakla suçlayan açıklamasıyla net bir şekilde görüldü ki Erdoğan da bugün var olan AYM’nin kapatılmasını (Yerine kendi kafalarındaki bir AYM’nin getirilmesini) isteyen Bahçeli çizgisine gelmiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Özbekistan dönüşü uçaktaki gazetecilere Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesinin kararına tam destek verdiğinin ortaya çıkmasının ardından önceki gün Ankara’da Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından düzenlenen anma programında konuşan Erdoğan, "Gerekirse anayasa ve yasa değişiklikleri dahil tüm yöntemleri kullanarak, tekrar böyle bir tartışmanın ortaya çıkmaması için gerekenleri yapacağız. Ancak yasalarımız bu konuda da yetersiz kalmaktadır. İnşallah bu hususta yeni anayasa çalışmaları en kısa sürede başlatılır" diyerek asıl amacını da açıklamış oldu.

Kısacası son üç-dört gün içinde Yargıtay ile AYM arasında bir polemik olarak gündeme gelen sorunun aslında iki mahkeme arasında bir “karar” ve “yetki” tartışmasının-bir hukuk tartışmasının çok ötesinde; tamamen siyasi, bu sistemin anayasasının çıkarılması dayatması olduğu anlaşılmaktadır. Cumhurbaşkanının yukarıda aktardığımız sözleri de sorunun çözümünün bir anayasa değişikliğine, yeni bir anayasa yapılmasına bağlanmış olması da bu amacın ifadesidir.

Nitekim tek adam yönetimi, Yargıtay ve AYM’nin Can Atalay’ın serbest bırakılması üstünden “hak ihlali” etrafındaki “karar” tartışması; sürecinde de “Önce itibarsızlaştırıp etkisizleştir. Sonra sorunu mevcut koşullarda çözülemeyecek kadar büyüt. Çözüm olarak da kedi amacını dayat” biçimindeki klasik taktiğini uygulamıştır.

Tek adam rejimin geldiği aşama ve önümüzde çok önemli bir yerel seçim olduğu da dikkate alındığında iktidar önümüzdeki dönemde;

1- İktidarının ekonomi politikalarını, içi ve dış politikadaki açmazlarının teşhir edilmesini önleyerek, gündemin soyut hukuk tartışmalarıyla doldurulmasını,

2-) Tek adam rejiminin keyfi yönetimini anayasal güvenceye kavuşturmayı amaçlamaktadır.

Yani sorun mahkemeler arasında yetki tartışması değildir. Mesele 200 yıllık demokratikleşme mücadelesinin kazanımlarının tasfiye edilmesi ve tek adam rejiminin anayasal güvenceye kavuşturulması gibi çok ciddi antidemokratik bir adımdır. Bu yüzden de bu saldırıya karşı mücadele de tüm demokrasi güçlerinin ortak mücadelesini gerektirir ve işçi sınıfı başta olmak üzere halk sahneye çıktığı ölçüde bu saldırı püskürtülebilir. Elbette ki protestoyla kalmayan talep ve hedefi olan bir mücadele olarak!

QOSHE - Yargıtay-AYM çatışması değil; Keyfi yönetime Anayasal güvence dayatması - İhsan Çaralan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yargıtay-AYM çatışması değil; Keyfi yönetime Anayasal güvence dayatması

33 23
12.11.2023

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 8 Kasım’da, TİP Milletvekili Can Atalay’ın mahkumiyet kararını onayan önceki kararında ısrar ederek Anayasa Mahkemesinin (AYM) “hak ihlali” kararına uymayı reddetmekle de yetinmedi, “hak ihlali” kararı veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda da bulundu.

Sadece bu kadar da değil. Yargıtay 3. Dairesi Can Atalay hakkındaki Yargıtay kararının Mecliste okunup Atalay’ın milletvekilliğinin dürülmesini isteyerek TBMM’ye ayar vermeyi de ihmal etmedi.

Böylece Can Atalay’ın serbest bırakılarak Mecliste milletvekili olarak görevinin başına geçmesi mücadelesi olarak gelişen yargı süreci, muhalefet partileri tarafından “yargı krizi”nden “yargı darbesi” ve “Faşist diktatörlük inşasında yeni bir adım” değerlendirmelerinin yapıldığı bir sürece evrildi.

8 Kasım günü siyasetin kucağına bir bomba gibi düşen Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesinin kararının etkileri;

Kararı bir “anayasa darbesi” olarak değerlendiren CHP’nin Yeni Genel Başkanı Özgür Özel, Meclisi acilen toplantıya, herkesi de mücadeleye çağırırken TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’u da “Danışma Kurulu”nu toplamaya çağırdı. Bu talep Kurtulmuş tarafından yerine getirilmeyince grup olarak Meclisi terk etmeme eylemine başlaması,Baroların yurt sathında Yargıtay karanının Anayasa’ya açıkça aykırı olduğunu, bu kararı protesto eden basın açıklamaları ve ertesi gün (9 Kasım günü) baro başkanlarının Ankara’da bir araya gelip Yargıtay önüne yürümesi,Ülkenin her yanında emek ve demokrasi platformlarının ve çeşitli türden demokrasiden-özgürlüklerden yana örgütlerin, ilerici demokrat siyasi parti ve çevrelerin protesto eylemleriyle sürdü.

AKP içinden de Numan Kurtulmuş, Abdulhamit Gül, Faruk Çelik, Şamil Tayyar, Hayati Yazıcı… gibi AKP’nin önde gelenlerinin Yargıtayın kararına “Olmaz böyle şey” diye özetlenebilecek tepkileri olduysa da her halde yukarıdan gelen bir kaş çatmasıyla bu tepkiler hızla sessizliğe dönüştü.

Böylece söz konusu tarikat ve cemaatlerin laiklik düşmanı girişimleri olduğunda gözünü Bahçeli ve MHP’sine çevirip, Cumhur İttifakında laiklik lehine........

© Evrensel


Get it on Google Play