Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki çatışma kadar, Ogün Samast’ın tahliyesiyle ortaya saçılan olumsuz sonuçların çözümünün yeni bir anayasa yapılması koşuluna bağlanması kesinlikle gerçeklikten uzak olup, AKP’nin her bahanede kendi düşüncesine ya da çıkarına uygun yeni bir anayasa yapılması arzusunun kahredici sonucudur. AKP, aklına ve misyonuna uygun olarak, Türkiye’nin toplumsal rejimini ve düzenini değiştirmeyi hedeflemektedir. Bu hedefe adım adım ilerleyen AKP son seçim sonrasında hedefe yaklaştığı izlenimi almış olacak ki son darbeyi vurmaya yeltenmektedir.

Gerek Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki çelişme gerek Can Atalay meselesinde bir çıkmaza girilme görüntüsü ya da tüm siyasi liderlerin tercihlerine aykırı olarak (!) Ogün Samast olayının da makul bir sonuca ulaştırılamaması hukuki altyapının yetersizliğini değil, siyasi otoritenin keyfiliği ve fırsatçılığını gösterir. Şöyle ki her bir toplumsal olay için ne kanun oluşturulur ne de kanun maddesinin Anayasa’nın münferit olaylarla uzaktan yakından bir ilgisi vardır. Peki, karşılaşılan bir olay nasıl çözülür? Çok basit: Hukuk sistemi ve kanunların yazılış felsefesi ve ruhu ile çözülür. Bundan dolayıdır ki hukuk sistemi salt yasalardan oluşmaz, içtihatlar, hatta teamüller sistemde önemli bir yer tutar. Kamu hukuku alanı dışında, bir sorunla karşılaşan bir yargıcın, kanun koyucu gibi davranarak, var olan yasaların toplumsal felsefesi ve ruhuna uygun şekilde karar verebileceği açık bir hükümdür. Kamu hukuku alanında ise örneğin iki yüksek mahkeme arasındaki ihtilaf, yaratılmaması açısından da oluşmuşsa çözümü açısından da kanun ya da anayasa maddesi ile değil, içtihatlar ya da teamüllerle çözülür. İki yüksek yargı arasındaki ihtilaf için anayasa değişikliği önerisi, her iki yüksek kurum için züldür. Bilindiği üzere, İngiltere’de yazılı bir metin olarak anayasa yoktur, peki İngiltere bir anayasal devlet değil midir? İngiltere bir anayasal devlettir, karşılaşılan sorunlar anayasal ruh bağlamında içtihat oluşturularak çözülür. Bir ülkede hemen hemen her olayı düzenleyen ne kadar çok yasa varsa, yazılı anayasada ne kadar çok madde varsa, o ülkenin gelişmişlik düzeyinin oldukça alt sıralarında olduğu anlaşılır.

Daha somut olarak şu soruyu soralım ve yanıtlamaya çalışalım. Farz edelim ki gerçekten var olan anayasa ile işler yürütülemiyor ve yeni bir anayasaya ihtiyaç vardır. Böyle bir durumda sorulacak soru şudur: Yapısı ve ruhu ile yeni anayasayı kim yapabilir? Bu soruya yanıt vermeden önce, anayasayı tanımlamamız gerekmektedir. Hukuk dünyasında anayasa, devleti ve organlarını kuran ve tanımlayan, görevlerini belirleyen ve yetkilerini sınırlayan toplumsal uzlaşma metnidir. Dikkat edilir mi, her şeyden önce anayasa devleti kurar, niteliğini belirler ve organlarını oluşturur. Saniyen anayasa devlet aygıtının görevlerini belirleyip, hareket alanını sınırlayan adeta bağlayıcı bir üst yasadır.

Peki, bugün anayasa yapmaya kalkan AKP ve bileşeni MHP, hatta tüm Meclis devlet midir? Hayır, devlet değildir, zira devlet tüm organları kapsayan soyut dokudur. Böylesi bir soyut doku içinde yer almış olan parlamento ve partiler, tam ittifak halinde olsa dahi ruhu ve lafzıyla yeni bir anayasa yapabilir mi? Hayır, çünkü kurulmuş Meclis var olan anayasaya göre oluşturulmuştur. Bu duruma da bir bakalım. Hukuk tartışmalarına girmeden, salt mantık yolu ile meseleye bakarak lütfen bir düşünelim. Genel seçimlerin ertesinde mazbatalarını alan milletvekillerinin parlamentoda yaptıkları ilk icraat nedir? İlk icraat aşağıda verilmiş olan yemin metnini, namusları üzerine yemin ederek okumaktır.

“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”

Bu yemin metnini okuyan milletvekilleri, yeminleri gereği Anayasa’yı koruyacakları ve hükümlerine uyacaklarına dair söz vermiş olmazlar mı? Bu iddia doğru ise emir hangi yüksek makamdan gelirse gelsin, nasıl olur da milletvekilleri bizzat vicdan ve namuslarını çiğneyerek bu Anayasa’nın ruhunun tadiline kalkışır? Anayasa’ya yemin, Anayasa’nın hiçbir maddesinin değiştirilemeyeceği ya da ufak bazı ilaveler yapılamayacağı anlamına gelmez. Ancak Anayasa’da yapılan tüm değişikliklerin Anayasa’nın lafzına ve ruhuna uygun olması gerekir. Anayasa’ya göre seçilmiş ve Anayasa üzerine yemin etmiş hiçbir milletvekilinin, ya da Meclise hakim bir siyasi partinin, hatta Meclis ittifakının dahi lafzı ve ruhuyla yeni bir anayasa yapma yetkisi olmayıp ancak Anayasa’nın ruhunu bozmayana ufak değişiklikler yapabilir.

Peki, gerçek ihtiyaç karşısında yeni bir anayasayı kim yapar? Toplumsal uzlaşma belgesi olarak yeni bir anayasa yapılma zarureti ortaya çıktığında, özel olarak oluşturulmuş ve anayasayı yaptıktan sonra dağılan ‘kurucu meclis’ görev alır. Kurucu meclis anayasayı yapıp, gerekirse halk oylamasından da geçirildikten sonra siyasi partiler bu kez yeni anayasa hükümlerine göre seçime girer ve parlamentoyu oluştururlar.

Hukuk sistemi araçsallaştırılıp, siyasi otoritenin hizmetine alınması garabeti, ülkeyi kabile rejimine sürükleyen AKP döneminde zirveye ulaşmıştır. Şu konuya halkımızın çok dikkat etmesi gerekir ki hukuk alanının zorlanması salt AKP’nin habis fikri değildir. Para peşinde çırpınarak çevreye saldıran AKP’nin bu talebini bir başka açıdan ele almamız gerekir. Cumhuriyet yönetiminde Batılılaşma şeklinde kurgulanan kuruluş felsefesinden günümüzün Ortadoğu’laştırma mantığına geçiş Batı dünyasının Türkiye üzerindeki planının bir sahnesidir. Bu sahnenin Batı’ya sağlayacağı avantaj ikilidir. Birincisi, Batı Türkiye’yi kendi alanı dışında tutarak, bazı imtiyazlardan mahrum fakat sömürüye açık hale getirmektir. İkincisi, Müslüman ve görece en fazla Batılılaşmış görüntüsüyle Türkiye’yi İslam ülkelerine örnek oluşturarak, onları da Türkiye’nin peşinde hem sömürüye açık hem de ılımlı İslam safsatasına iterek, İslam’ı korku havuzu olmaktan çıkarmaktır.

Öyle anlaşılıyor ki İslam motifli yeni anayasa salt AKP ya da lider hatta geri yapılı sermaye ve burjuvazi tercihi olmayıp, yeni şekillenen dünyasal koşullarda Batı emperyalizminin kendi yönünde amaçladığı politikanın etkin bir aracı rolünde devreye sokulmak istenmektedir. Ulusları olduğu kadar ulusların kutsallarını da bizzat uluslardan ve onların liderlerinden daha derin inceleyen Batılı merkezler, komünizmi şimdilik halletmiş olarak, gelecekte kendilerine yeni tehdit gördükleri İslam’a yönelik de önlemler düşünmektedirler. Kısacası, zannedildiği gibi, AKP kendi oyununu oynamamakta, bir kez daha kandırılmış olarak ya da FETÖ’yü ikame ederek, Batı’nın emrinde davranış sergilemektedir. Bu süreci halkımızın bir bölümünün dincilik olarak algılayıp, şiddetle karşı çıkması da Batı’nın planlarının perdelenmesine yol açmaktadır.

Batılılaşarak Batı’ya kafa tutmak ancak büyük zaferlerin kahraman lideri ve halklarının harcı iken; Batı’nın oyununa dahil olarak Batı’nın emrine girmek ise cahil cesareti ile siyasete soyunan dar ufuklu siyasilerin işi olsa gerek!

Bu çerçevede herhangi bir partinin veri parlamento çatısında yeni bir anayasa yapımında yer alması, hatta olasılıklar bağlamında tartışmaya girmesi dahi kendi namus sözüne olduğu kadar, halkımıza da hakarettir.

QOSHE - AKP emrinde yeni anayasaya yönelen her siyasetçi sorumludur - İzzettin Önder
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

AKP emrinde yeni anayasaya yönelen her siyasetçi sorumludur

33 45
18.11.2023

Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki çatışma kadar, Ogün Samast’ın tahliyesiyle ortaya saçılan olumsuz sonuçların çözümünün yeni bir anayasa yapılması koşuluna bağlanması kesinlikle gerçeklikten uzak olup, AKP’nin her bahanede kendi düşüncesine ya da çıkarına uygun yeni bir anayasa yapılması arzusunun kahredici sonucudur. AKP, aklına ve misyonuna uygun olarak, Türkiye’nin toplumsal rejimini ve düzenini değiştirmeyi hedeflemektedir. Bu hedefe adım adım ilerleyen AKP son seçim sonrasında hedefe yaklaştığı izlenimi almış olacak ki son darbeyi vurmaya yeltenmektedir.

Gerek Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki çelişme gerek Can Atalay meselesinde bir çıkmaza girilme görüntüsü ya da tüm siyasi liderlerin tercihlerine aykırı olarak (!) Ogün Samast olayının da makul bir sonuca ulaştırılamaması hukuki altyapının yetersizliğini değil, siyasi otoritenin keyfiliği ve fırsatçılığını gösterir. Şöyle ki her bir toplumsal olay için ne kanun oluşturulur ne de kanun maddesinin Anayasa’nın münferit olaylarla uzaktan yakından bir ilgisi vardır. Peki, karşılaşılan bir olay nasıl çözülür? Çok basit: Hukuk sistemi ve kanunların yazılış felsefesi ve ruhu ile çözülür. Bundan dolayıdır ki hukuk sistemi salt yasalardan oluşmaz, içtihatlar, hatta teamüller sistemde önemli bir yer tutar. Kamu hukuku alanı dışında, bir sorunla karşılaşan bir yargıcın, kanun koyucu gibi davranarak, var olan yasaların toplumsal felsefesi ve ruhuna uygun şekilde karar verebileceği açık bir hükümdür. Kamu hukuku alanında ise örneğin iki yüksek mahkeme arasındaki ihtilaf, yaratılmaması açısından da oluşmuşsa çözümü açısından da kanun ya da anayasa maddesi ile değil, içtihatlar ya da teamüllerle çözülür. İki yüksek yargı arasındaki ihtilaf için anayasa değişikliği önerisi, her iki yüksek kurum için züldür. Bilindiği üzere, İngiltere’de yazılı bir metin olarak anayasa yoktur, peki İngiltere bir anayasal devlet değil midir? İngiltere bir anayasal devlettir, karşılaşılan sorunlar anayasal ruh bağlamında içtihat oluşturularak çözülür. Bir ülkede hemen hemen her olayı düzenleyen ne kadar çok yasa varsa, yazılı anayasada ne kadar çok madde varsa, o ülkenin gelişmişlik düzeyinin oldukça alt sıralarında olduğu anlaşılır.

Daha somut olarak şu soruyu soralım ve yanıtlamaya çalışalım. Farz edelim ki gerçekten var olan anayasa ile işler yürütülemiyor ve yeni bir anayasaya ihtiyaç vardır. Böyle bir durumda sorulacak soru şudur: Yapısı ve ruhu ile yeni anayasayı kim yapabilir? Bu soruya yanıt vermeden önce, anayasayı tanımlamamız........

© Evrensel


Get it on Google Play