Kapitalizm, bir sistem olarak en net şekilde kriz dönemlerinde anlaşılır. Türkiye derin bir krizde seyrediyor, hatta çöküş yaşıyor. Paranın değeri hızla geriliyor ve tüm önlemlere rağmen gerileme durdurulamıyor. Bunun doğal sonucu olarak da tüm ücretliler ya da emekliler ayaktalar. Bugünlerde kebap ziyafetleri şenliğinde bütçe görüşmeleri yanında bir de Asgari Ücret Komisyonu toplantıları yapılmaktadır. Doğrusu çok merak ediyorum, ekonomik kriz ortamında ekonomi yönetiminin örtülü IMF ajanlarına terk edildiği koşulda bütçe görüşmelerindeki hararetli tartışmalarda karşı karşıya gelen milletvekilleri her gün bir başka kent yemek kültürü yaşanırken birbirlerine karşı nasıl davranmaktalar! Acaba, köfte ziyafetindeki tavırları mı, yoksa bütçe görüşmelerindeki tavırları mı gerçek zihniyetlerini yansıtır, bilemedim. Vekillerimize afiyet olsun, doğrusu halkın çıkarlarını böylesi cansiperane savunanlar değil ziyafet, her şeyi hak ediyorlar! Neyse, bu konuyu burada bırakıp, başlıktaki konuya dönelim ve kapitalist sistemde devlet aygıtının sermayeye ve emekçiye bakışını anlamaya çalışalım.

Önce asgari ücret konusunu bir-iki cümle ile kısaca yineleyelim. Yükselen fiyatlar karşısında ücreti ve asgari ücreti de yükseltmek kaçınılmaz olmaktadır. Ücret yükseliş hızı ile enflasyon hızı arasındaki fark paranın satın alma gücünü ve asgari ücretin gerçek yükseliş oranını belirler. Kapitalizmin birinci sömürücü yüzü bu konuda derhal karşımıza çıkar. Emekçiler asgari ücret yükselirken doğal olarak mutlu olur. Bu mutluluğun gerçek olabilmesi, enflasyonun durdurulma koşuluna bağlıdır. İlk anda asgari ücret yükselişleri gerçek olarak algılanır, çünkü fiyat artışları gecikmeli olarak devreye girer. Fakat fiyat artışı yaşandığında, artış hızına bağlı olarak, asgari ücretin gücünü baskılar ve emekçi, eski durumuna, hatta koşullara bağlı olarak, eskisinden daha da kötü duruma düşebilir. Bu duruma, yani asgari ücretin arttığı ilk dönemde yaşanan mutluluğun sebebine “para yanılsaması” adı verilir. Diğer bir deyişle, emekçiler yükselen asgari ücretin satın alma gücünde de aynı derecede yükselme sağlayacağı zehabına kapılırlar. Acaba bu durum aldatmaca mıdır, yoksa gerçek midir? İşin bu cephesi emekçiler ve/veya emeklilerle ilgili bölümüdür. Şimdi de sermaye ile ilgili bölüme geçelim.

Bugünlerde muhasebe alanında enflasyon muhasebesi konuşuluyor. Peki, nedir bu enflasyon muhasebesi, kime ve ne işe yarar? Vergi sisteminde matrah nominal değerle hesaplanır. Yani, vergiye konu olacak gelir artışları enflasyondan arındırılmadan dikkate alınır. Örneğin, 1000 liralık gelir yüzde 10 oranında vergiye tabi olursa, 100 lira vergi ödemiş olacaktır. Enflasyonun da yüzde 10 olduğu durumda, 1000 liranın gerçek değeri 900 lira civarında olur. Hal böyle olunca verginin de daha az olması gerekir. Diğer bir açıdan bakacak olursak, şirketlerin kârları vergilendirilirken enflasyon nedeni ile gerçek kârın üzerinde bir vergi borcu ortaya çıkmaktadır. Başka bir deyişle, gelir veya kurumlar vergisi uygulamasında kâra ilaveten amortisman (aşınma payı) ve varlık değerleri üzerine de vergi salınmış olmaktadır. İlk bakışta enflasyon muhasebesi gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri için fevkalade haklı bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Gelir ve kurumlar vergisinin varlık değerlerini değil, net kârı vergilendirmesi gerekir savı fevkalade geçerlidir. Peki, enflasyondan arındırılmayan kârların vergilendirilmesi haksızlık oluyor da, enflasyondan arındırılmayan ücretin vergilendirilmesi, hem de stopaj yoluyla, yani ücretin, ilgili elemanın cebine dahi girmeden vergilendirilmesi nasıl oluyor da haklı oluyor? Üstelik emek gelirlerinin ilk dilimi hemen hemen tüm Avrupa ülkeleri sistemininkinden daha yüksek oranda vergilendirilmekte olup, gelir basamakları da fevkalade basık olduğundan çoğu gelirlerde üst gelir dilimlerine yükseliş yılın ortasından itibaren gerçekleşmektedir.

Şimdi dostlar gelin bir öneri geliştirelim: Devlet sermayeye enflasyon muhasebesi uygulamasın, ücreti de bugünkü sistemden vergilemeye devam etsin. Sermaye gelirlerine enflasyon muhasebesi uygulanmaması sermaye sahibinin varlıklarını da vergilendiriyor olacaktır. Peki, patronların varlıklarını, hatta aşırı varlıkları sömürü olarak tanımlarsak, sömürülerin bir bölümünün vergilendirilerek, giderek yoksullaşan emekçilere ve/emeklilere gelir artışı olarak yansıtılması makul olmaz mı? Devlet aygıtı, asgari ücret konusunda emekçileri sermayeye ezdirmeme görüntüsü yanında, daha samimi davranarak, emekçilere ve emeklilere de dönem aralarında ayarlama yapsın, yani ücret gelirlerine de bir anlamda enflasyon muhasebesi uygulasın. Uygulayabilir mi? İşte bu konuda o güçlü gördüğümüz hükümetin, etrafa gürleyen hükümetin ne denli sermayenin emrinde ve güçsüz olduğunu görürüz. İşte emekçi dostlarınızın da bu noktayı görüp, siyasi bilinçlerini ona göre gözden geçirmeleri hem kendilerinin, hem de uçuruma doğru sürüklenen ülkemiz ve halkımızın kurtuluşu için elzemdir.

İşte dostlar, bir kriz döneminde devlet denen aygıtın sermayeye ve emeğe karşı davranışı ve tutumu çok açık ve net olarak görülmektedir. Devletin asgari ücreti, emeği sermayeye ezdirmeme görüntüsü halinde topluma sunması, salt o konuda geçerli görülebilir. Asgari ücret konusunda emeğe bir miktar yüzünü dönmesi sistemi meşrulaştırma ve emekçileri sermayeye karşı bilenmemeleri için yatıştırma faaliyetidir. Oysa devlet emekçi gelirleri konusunda gerçekten samimi olsa idi, yukarıda sözünü ettiğim vergi meselelerinde olduğu gibi, grev konularında ya da sair emekçilerin Anayasa çerçevesinde hak arayışlarında daha demokratik ve en azından yansız davranabilirdi. Görülüyor ki, kapitalist devletlerin ana hedefi sermayeyi kollamak, ancak zaman zaman sistemi tehlikeye atmamak amacıyla, ya da sermaye lehine piyasaları canlı tutmak hedefine yönelik olarak geçici süre için emekçilere para yanılsaması yaşatılır, Zira emekçilere verilen her bir kuruş, ileriki dönelerde aynısıyla, hatta olanaklar dahilinde fazlasıyla geri alınır. Bu durum refah devleti ya da sosyal demokrasi uygulamalarının nasıl aldatmaca olduğunun çok tipik göstergesidir.

QOSHE - Asgari ücret ve enflasyon muhasebesi - İzzettin Önder
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Asgari ücret ve enflasyon muhasebesi

18 17
23.12.2023

Kapitalizm, bir sistem olarak en net şekilde kriz dönemlerinde anlaşılır. Türkiye derin bir krizde seyrediyor, hatta çöküş yaşıyor. Paranın değeri hızla geriliyor ve tüm önlemlere rağmen gerileme durdurulamıyor. Bunun doğal sonucu olarak da tüm ücretliler ya da emekliler ayaktalar. Bugünlerde kebap ziyafetleri şenliğinde bütçe görüşmeleri yanında bir de Asgari Ücret Komisyonu toplantıları yapılmaktadır. Doğrusu çok merak ediyorum, ekonomik kriz ortamında ekonomi yönetiminin örtülü IMF ajanlarına terk edildiği koşulda bütçe görüşmelerindeki hararetli tartışmalarda karşı karşıya gelen milletvekilleri her gün bir başka kent yemek kültürü yaşanırken birbirlerine karşı nasıl davranmaktalar! Acaba, köfte ziyafetindeki tavırları mı, yoksa bütçe görüşmelerindeki tavırları mı gerçek zihniyetlerini yansıtır, bilemedim. Vekillerimize afiyet olsun, doğrusu halkın çıkarlarını böylesi cansiperane savunanlar değil ziyafet, her şeyi hak ediyorlar! Neyse, bu konuyu burada bırakıp, başlıktaki konuya dönelim ve kapitalist sistemde devlet aygıtının sermayeye ve emekçiye bakışını anlamaya çalışalım.

Önce asgari ücret konusunu bir-iki cümle ile kısaca yineleyelim. Yükselen fiyatlar karşısında ücreti ve asgari ücreti de yükseltmek kaçınılmaz olmaktadır. Ücret yükseliş hızı ile enflasyon hızı arasındaki fark paranın satın alma gücünü ve asgari ücretin gerçek yükseliş oranını belirler. Kapitalizmin birinci sömürücü yüzü bu konuda derhal karşımıza çıkar. Emekçiler asgari ücret yükselirken doğal olarak mutlu olur. Bu mutluluğun gerçek olabilmesi, enflasyonun durdurulma koşuluna bağlıdır. İlk anda asgari ücret yükselişleri gerçek olarak algılanır, çünkü fiyat artışları gecikmeli olarak devreye girer. Fakat fiyat artışı yaşandığında, artış hızına bağlı olarak, asgari ücretin gücünü baskılar ve emekçi, eski durumuna, hatta koşullara bağlı olarak, eskisinden daha da kötü duruma düşebilir. Bu duruma, yani asgari ücretin arttığı ilk dönemde yaşanan mutluluğun sebebine “para yanılsaması” adı........

© Evrensel


Get it on Google Play