Neden böyle bir başlık, sanki bütçe ile hiç ilgili değilmişim gibi? Halbuki benim alanım iktisat, alt alanım ise kamu ekonomisi, eski terimi ile maliyedir. Peki, hal bu ise, niçin böylesi bigane tavırla bütçenin kabulü konusunu gündeme getirdim. Daha da öteye gideyim, bütçeyi parlamento değil de, başkan yaptığı için mi acaba öyle bir tavır takındım? Yanıtım, koca bir hayırdır. Peki, o halde mesele nedir?

Yasalaşan 2024 yılı bütçesinin hedeflerine baktığımızda, istihdamın destekleneceği, büyümeyi sürdürebilmek için üretim ve ihracatın destekleneceği, fiyat istikrarının sağlanacağı, beşeri, sermaye kalitesinin yükseltileceği, para ve maliye politikasının fiyat istikrarının korunacağı şekilde eş güdüm içinde gerçekleştirileceği gibi hamasi ifadeleri görürüz. Bunlar olumsuz ifadeler mi? Tabii ki, hayır. Zaten böyle bir belgeye olumsuz bir ifade koyulabilir mi? Örneğin, hükümetin bir yıllık icraat planına işsizliğe çare aranmayacağı, zaten elde hiçbir KİT bulunmadığından yapacak bir şey yok diye bir ifade koyulabilir miydi bütçe yasasına?

Şöyle bir deneyi tüm değerli okuyucularımyapabilir. Örneğin, bundan on yıl ya da yirmi yıl önceki bütçe yasalarına baktığımızda, hemen hemen hepsinin giriş bölümünde aynı ifadelerin belki aynı cümlelerle belki biraz farklı cümlelerle bulunduğunu görürüz. Yani, şunu demek istiyorum ki, yıllık bütçeler ekonomilerin uzun yıllar kronikleşmiş sorunlarına çare olabilecek vesikalar değildir, olamazlar da! Hiçbir ekonominin sorunları yıllık bütçeler ya da programlarla çözülemez. Bütçeler ancak yürüyen programda aksayan bazı sorunlara belki kısmi çözüm getirebilir, o kadar. Bu durumun aksi örneği 1961 Anayasası ile uygulamaya koyulmuş, fakat maalesef ancak kısa süre uygulamada kalmış olan planlama, programlama ve bütçeleme sistemi oluşturmuştur. Şöyle ki, o harika sistem şöyle uygulanıyordu. Önce beşer yıllık maddi planlar yapılıyordu. Her yıl, planın birer yıllık bölümü programlanıyordu ve böylece programlanan hizmetler parasal değerlere dökülerek yıllık bütçelerin yatırım bölümleri oluşturuluyordu. Ne var ki, bu harika sistem Demirel döneminde “Halkımız plan değil, pilav istiyor” sloganı ile uygulamadan neredeyse kaldırıldı. Ne var ki, ne plan kaldı ortada, ne de halka sunulabilecek pilav. Şimdilerde ise, 2000 IMF programı ile ve son demde de üçer yıllık programlarla yetinir olduk. Plan ile program arasındaki temel fark, plan ekonominin temeli ile ilgili olduğu halde, programlar parasal göstergelerle ilgilidir. Programda hedeflenen parasal göstergeler sağlanabilir, sağlanabilir de eğer ekonominin altyapısı yeterli ve sağlam olursa! Kısacası ciddi ve uzun dönemli bir plan olmazsa, ne ekonomi rayına koyulabilir, ne de programlar gerçekleştirilebilir. Programlarla kalkınma ve gelişme sağlanamaz, ekonomi ulusal ve uluslararası sermayenin talebi ve çıkarı doğrultusunda seyreder.

Bütçe olgusu ile ilgili bigane tavrımın ikinci nedeni ise, kapitalist sistemlerde bütçenin yüzeysel görüntüsünden çok farklı örtülü bir işleve sahip olduğu gerçeğidir. Şöyle bir kısa gezinti ile bütçenin örtülü işlevi hakkında bir fikir sahibi olabiliriz. Standart tanıma göre, kamu bütçesi bir yıl boyunca ulusal gelirden ne kadarının hangi harcamalara tahsis edileceği konusunda, parlamento tarafından harcamacı dairelere yetki veren bir yasadır. Toplumsal varlık üzerinde tasarruf yetkisi önemlidir de, ancak her şeyden önce toplumsal varlığı kim üretmiştir, o varlık üzerinde kim tasarruf sahibi olmaktadır? İşin yanlışlığı daha bu noktadan başlamaktadır.

Toplumumuza zorla yedirilen ucube başkanlık sistemi emperyalizm başatlığında kapitalist mantık çerçevesinde oluşturulmuşken, milletvekilleri milletin değil de, parti başkanlarının vekili görevini ifa ederken, bütçelerin halktan yana olmasını beklemek biraz abes olmuyor mu? Örneğin, her bütçe kabul döneminde “savaşa değil, halka; ya da burjuvaziye değil, halka bütçe” söylemleri eleştiri gibi gözükse de temele inmeyen göstermelik itirazlardan öteye gidemiyor, gidemez de, zira sistemin örtülü amacı da eleştiri yapılıyor görüntüsü sergilemektir. Bütçe metinlerinde vadedilen sözlerin metne yazılması da, gerçekleşmemesi de aynı sebepten, yani kapitalist sistem mantığından kaynaklanır. Burjuva devrimine göre, her vatandaş eşittir ve eşit vatandaş olarak seçme ve seçilme özgürlüğüne sahiptir. Peki, gelir dağılımının bu denli ayrıştığı bir sistemde bu ifadenin bir geçerliliği olabilir mi?

Kapitalist işleyiş dinamiklerinde hem toplumsal gelir dağılımı bozulur, hem de sınıflar arasında keskin zıtlıklar oluşur, fakat bu sakıncaları bertaraf edebilecek bir devlet yapısı oluşamaz, çünkü devlet mülksüzleşerek vergi devleti yapısına dönüşürken, sermayenin gücü kamusal erkin gücünün önüne geçer. Bu koşulda, emekçi kesimden ve halktan uzaklaşan devlet yapılanması, sermayeye bağımlı konuma dönüşür. Durum bu ise, bütçelerdeki halkçı söylemlerin ve ders kitaplarındaki yüzeysel ve şekli açıklamaların hiçbir önemi yoktur. Bu durum, yukarıda sözü edilen, bütçe yasalarının başlangıç bölümlerinde yer alan olumlu ve halkçı söylemlerin, bir tür işleyişi perdeleme ya da toplumsal rıza oluşturma süreci olduğunu gösterir.

Peki, her yıl yinelenen bu denli açık çelişkiye rağmen, nasıl oluyor da toplum bir tepki geliştiremiyor ya da parlamentodaki temsilcilerinden hesap soramıyor, diye düşündüğümüzde de karşımıza düşüncemizi ketleyen sistem ideolojisi ve benzer işlevlerle yükümlü ideolojik işlevli siyasi propagandalar çıkmaktadır. Her sistem gibi, kapitalist sistemde de üstyapı kurumları işleyişin dinamiklerini ideoloji ve düşünsel ağlarla topluma yayar ve sistemi korur. Eğitim kurumları ve üniversiteler bu bağlamda sistemin çok başat ideolojik üstyapı kurumlarıdır. Böylece, standart bütçe kitaplarında yazılan kutsal ifadelerle bütçe yasalarının başlangıcında ifadesini bulan vaatler, gerçekle değil, fakat birbiri ile uyumlu kavramlar olarak karşımıza çıkar. Ne var ki, gerçekte yaşananlar ne bütçe yasalarında vadedilenlerle, ne de ders kitaplarında sayılıp dökülenlerle ilgilidir; olamaz da, çünkü her iki kaynakta da örtülü amaç gerçeği yansıtmak olmayıp, ulusal değeri oluşturanlar sınıfından sermaye sınıfına fazla hır[sız] çıkarmadan, kaynak aktarmak ve bu aktarımı bütçe belgesi ile de yasalaştırarak meşrulaştırılıp, devlet koruması altına almaktır. Bu süreç, bütçe büyüklüğünden, vergi yükünün toplumsal yük dağılımına ve kamu fonlarının harcama kalemleri arasındaki paylaşımına dek her alanda ve aşamada gerçekleştirilmektedir.

İşin özeti şudur ki, her bütçe dönemin örtülü koruyucu kılıfı ve ideolojisidir. Bu kılıf burjuvazi yanlısı halk temsilcilerince yasalaştırılınca, usulen seçtiğimiz elemanlar bizler aleyhine yasa oluşturabilmekte ve yine bizim vergilerimizle görev yapan emniyet ve yargı organlarını bizi baskılama ve denetlemek için üzerimize salabilmektedir. O nedenle, kamu bütçelerini sistemin gösteri cetveli ya da delili olarak algılamak ve nereye bakmamız gerektiği konusunda daha bir derin düşünce geliştirmeliyiz.

Değerli okuyuculara ve tüm halkımıza mutlu yıllar, sağlıklı, güzel günler dilerim!

QOSHE - Bütçe kabul edilmiş! - İzzettin Önder
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bütçe kabul edilmiş!

19 5
30.12.2023

Neden böyle bir başlık, sanki bütçe ile hiç ilgili değilmişim gibi? Halbuki benim alanım iktisat, alt alanım ise kamu ekonomisi, eski terimi ile maliyedir. Peki, hal bu ise, niçin böylesi bigane tavırla bütçenin kabulü konusunu gündeme getirdim. Daha da öteye gideyim, bütçeyi parlamento değil de, başkan yaptığı için mi acaba öyle bir tavır takındım? Yanıtım, koca bir hayırdır. Peki, o halde mesele nedir?

Yasalaşan 2024 yılı bütçesinin hedeflerine baktığımızda, istihdamın destekleneceği, büyümeyi sürdürebilmek için üretim ve ihracatın destekleneceği, fiyat istikrarının sağlanacağı, beşeri, sermaye kalitesinin yükseltileceği, para ve maliye politikasının fiyat istikrarının korunacağı şekilde eş güdüm içinde gerçekleştirileceği gibi hamasi ifadeleri görürüz. Bunlar olumsuz ifadeler mi? Tabii ki, hayır. Zaten böyle bir belgeye olumsuz bir ifade koyulabilir mi? Örneğin, hükümetin bir yıllık icraat planına işsizliğe çare aranmayacağı, zaten elde hiçbir KİT bulunmadığından yapacak bir şey yok diye bir ifade koyulabilir miydi bütçe yasasına?

Şöyle bir deneyi tüm değerli okuyucularımyapabilir. Örneğin, bundan on yıl ya da yirmi yıl önceki bütçe yasalarına baktığımızda, hemen hemen hepsinin giriş bölümünde aynı ifadelerin belki aynı cümlelerle belki biraz farklı cümlelerle bulunduğunu görürüz. Yani, şunu demek istiyorum ki, yıllık bütçeler ekonomilerin uzun yıllar kronikleşmiş sorunlarına çare olabilecek vesikalar değildir, olamazlar da! Hiçbir ekonominin sorunları yıllık bütçeler ya da programlarla çözülemez. Bütçeler ancak yürüyen programda aksayan bazı sorunlara belki kısmi çözüm getirebilir, o kadar. Bu durumun aksi örneği 1961 Anayasası ile uygulamaya koyulmuş, fakat maalesef ancak kısa süre uygulamada kalmış olan planlama, programlama ve bütçeleme sistemi oluşturmuştur. Şöyle ki, o harika sistem şöyle uygulanıyordu. Önce beşer yıllık maddi planlar yapılıyordu. Her yıl, planın birer yıllık bölümü programlanıyordu ve böylece programlanan hizmetler parasal değerlere dökülerek yıllık bütçelerin yatırım bölümleri oluşturuluyordu. Ne var ki, bu harika sistem Demirel döneminde “Halkımız plan değil, pilav istiyor” sloganı ile uygulamadan neredeyse kaldırıldı. Ne var ki, ne plan kaldı ortada, ne de halka sunulabilecek pilav. Şimdilerde ise, 2000 IMF programı ile ve son demde de üçer yıllık programlarla yetinir olduk. Plan........

© Evrensel


Get it on Google Play