Sistemin koyduğu kurallarla hareket edildiğinde hem herkes rahat ve huzur buluyor, hem de görevlerin yapılmış olduğu kanaati oluşuyor. Sistem içinde bir kural uygulanırken kimse de acaba bu kural neden var, uygulanmasında nasıl bir gerekçe var ya da uygulanmazsa olmaz mı, diye düşünmüyor. Daha da önemlisi, acaba bu kuralı kim, hangi gerekçe ile koydu, acaba bu kuralın uygulanışında birilerinin çıkarı söz konusu mu diye de fazla düşünen yok. İşte bugün kısaca söz edeceğim konu, sistemin hakimi sermaye tarafından koyulan ve yandaşı devlet tarafından aksak-topal uygulanan böyle bir sistem sömürüsü dayatmasıdır. Topluca ifade etmek gerekirse, bugün kısaca tartışacağım konu emekli kesenekleri meselesidir.

Şöyle bir saptama ile tartışmaya başlayalım. Emekliler, emekli olduklarında süre içinde yapılmış kesintilerin nakdi değerleriyle kendilerine ödenmesini istiyorlar. Düşüncelerine göre, hak ettikleri parayı aldıklarında da, haklarını almış olmaktadırlar. Bu nasıl bir ilginç bilinç kaybıdır ki, böyle! Bu sürecin fevkalade yoğun bir sömürü olduğunu iddia ediyorum. Bu süreç üç bakımdan örtülü sömürü aracıdır.

Olayın sömürü boyutuna girmeden, iki senaryo üzerinde düşünelim. Birinci senaryoda sermaye ile emekçiler anlaşıp, ücret üzerinde hiçbir kesinti yapılmadan ücret brüt olarak ödenir; ikinci senaryoda ise, emeklilikte yapılmış kesintiler tümüyle nakdi değeriyle ödenir. Birinci senaryoda, sömürü sadece ücret üzerinde gerçekleşmiş olur; ikinci senaryoda ise emekli faiz ve enflasyona bağlı olarak reel değer kaybına uğrar. Demek ki, ücret üzerinde yapılan kesintiler emekçiyi ücret dışında da sömürü altına almaktadır. Şöyle ki, emeklilikte tüm geçmiş kesintilerin nakdi değeriyle ödenmesi halinde dahi sömürü söz konusu ise, ücretin brüt olarak ödenmeyip, üzerinden kesinti yapılması sermayenin lehine bir durum oluşturmaktadır. Bu nasıl bir açlık ya da sömürü hırsıdır ki, ücret sömürüsüyle yetinilmeyip, ek düzenlemelerle de ilave sömürü odakları yaratmak için sermaye binbir maharetle yeni süreçler oryaya sürmektedir.

Bu tür kesintilere kamu sisteminde ‘kamusal tasarruf’ adı verilir. Bu tasarruflar bu adla kurulmuş sandıkta toplanır ve kamu bütçe ihtiyacı için hükümete düşük faizle aktarılır. Kısacası, emekçilerden yapılan kesintilerden, kamunun ve gereğinde özel kesimin de yararlanabileceği bir tür fon oluşturulur. Bu fonun mantığı da şudur ki, fon büyüyecek ve ödeme döneminde bir sıkıntı olmadan emekçi dostlara aktarılacaktır. Eğer böyle olursa sanki fazla bir sömürü söz konusu değilmiş gibi algılanır. Kaldı ki, canavarın doymak bilmez iştahı bu duruma dahi izin vermemektedir. Bugün yaşanan sıkıntıların, kıdem tazminatının kaldırılmasının mantığında sömürü düzeninin sürdürülmesi, hatta şiddetlendirilmesi arzusu yatmaktadır.

Süreçteki birinci sömürü tuzağı, emekçilerden yapılan kesinti dönemindeki enflasyon ile ödemenin yapıldığı dönemdeki enflasyon arasındaki farktır. Kesintilerin yapıldığı dönem ile kesinti toplamının ödendiği dönem arasında yaşanan enflasyon, alacaklının, yani emeklinin aleyhine olur. Kısacası, enflasyonun şiddetine bağlı olarak, emekçiden yapılan kesintinin satın alma gücü ile emekçiye yapılan ödemenin satın alma gücü emekçi aleyhine erimiş olur.

Kesintinin yapıldığı tarih ile ödemenin yapıldığı tarih arasında geçen bir zaman boyutu vardır. Bu zaman boyutunda yapılan kesinti üzerinde faiz işlemektedir. İşte, kesinti yapılmadan emekçiye brüt ödeme yapılmış olsa idi emekçi tarafından kazanılacak olan gelir, kesinti yapılması durumunda emekçinin aleyhine gelir kaybı olarak ortaya çıkar. Bu gelir kaybı, emekçi üzerindeki ikinci sömürü odağını oluşturur. Diğer bir anlatımla, emekçiden kesinti yapılmamış olup, brüt ücret olarak ödeme yapılmış olsa idi, emekçi bu para üzerinde faiz kazancı elde etmiş olacak idi. İşte bu kayıp, ücretin brüt ödenmeyip, kesintiler dolayısıyla emekçi üzerindeki ikinci sömürü odağını oluşturur.

Şöyle bir soru soralım: Peki, bu fark acaba nereye gider, acaba kimin cebine girer? Bu fark, kurumsal tasarruf fonundan bütçe açığını kapatmak için hükümetin kullanması halinde, aksi halde vergi verme durumunda olacaklara yarar sağlamış olur. Hükümet kurumsal tasarruflardan kullandığı fonlar için de faiz ödemesi yapar, fakat ödeme piyasa haddinden düşük faizle yapıldığı için fonda bir yükseliş de yaşanmaz. Kaldı ki, hükümet tarafından yapılan faiz ödemesi piyasa haddine eşit de olsa, emeklinin alacağı tazminat ilgili yasayla belirlendiği için söz konusu ödeme emekli açısından bir anlam ifade etmez.

Kesintiler üzerindeki üçüncü sömürü konusu da kesintilerin sermaye tarafından yatırım olarak kullanılması ile oluşan kâr ile ilgilidir. Söz konusu fonlar özel kesim tarafından kullandığında, fonlardan sağlanan kâr kadar ek sömürü oluşur. Bu durumda, teorik olarak emekçiler yatırımda kullanılmış kesinti miktarıyla sermayeye ortak olmuş, fakat bu ortaklıktan kâr payı, hatta ödeme anında sermaye payı almamış olmaktadır.

Tüm anlatımı şöyle özetleyebiliriz ki, sermaye ile emek arasındaki sömürü ilişkisi sadece üretim ve ücret ödemesiyle son bulmamakta, kesintilerin ödenmesi ya da aksatılması süreçlerinde de ek sömürülerle sürmektedir. Ne var ki, tüm bu süreçlerde her hal ve koşulda sermaye avantajlı, emekçi ise mağdurdur.

Benim anlayamadığım, emeklilik kesintilerinin ödenip, ödenmemesi konusu hararetle tartışıldığı halde, kesintilerin tam ve zamanında ödenmiş olması durumunda dahi emekçilerin ücret dışında kesintiler yoluyla da sömürüldüğü gerçeğinin sendikacı dostlarımız tarafından dile getirilmemesidir!

QOSHE - Emek sömürüsü ücretle bitmiyor - İzzettin Önder
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Emek sömürüsü ücretle bitmiyor

27 16
27.01.2024

Sistemin koyduğu kurallarla hareket edildiğinde hem herkes rahat ve huzur buluyor, hem de görevlerin yapılmış olduğu kanaati oluşuyor. Sistem içinde bir kural uygulanırken kimse de acaba bu kural neden var, uygulanmasında nasıl bir gerekçe var ya da uygulanmazsa olmaz mı, diye düşünmüyor. Daha da önemlisi, acaba bu kuralı kim, hangi gerekçe ile koydu, acaba bu kuralın uygulanışında birilerinin çıkarı söz konusu mu diye de fazla düşünen yok. İşte bugün kısaca söz edeceğim konu, sistemin hakimi sermaye tarafından koyulan ve yandaşı devlet tarafından aksak-topal uygulanan böyle bir sistem sömürüsü dayatmasıdır. Topluca ifade etmek gerekirse, bugün kısaca tartışacağım konu emekli kesenekleri meselesidir.

Şöyle bir saptama ile tartışmaya başlayalım. Emekliler, emekli olduklarında süre içinde yapılmış kesintilerin nakdi değerleriyle kendilerine ödenmesini istiyorlar. Düşüncelerine göre, hak ettikleri parayı aldıklarında da, haklarını almış olmaktadırlar. Bu nasıl bir ilginç bilinç kaybıdır ki, böyle! Bu sürecin fevkalade yoğun bir sömürü olduğunu iddia ediyorum. Bu süreç üç bakımdan örtülü sömürü aracıdır.

Olayın sömürü boyutuna girmeden, iki senaryo üzerinde düşünelim. Birinci senaryoda sermaye ile emekçiler anlaşıp, ücret üzerinde hiçbir kesinti yapılmadan ücret brüt olarak ödenir; ikinci senaryoda ise, emeklilikte yapılmış kesintiler tümüyle nakdi değeriyle ödenir. Birinci senaryoda, sömürü sadece ücret üzerinde gerçekleşmiş olur; ikinci senaryoda ise emekli faiz ve enflasyona bağlı olarak reel değer kaybına uğrar. Demek ki, ücret üzerinde yapılan kesintiler emekçiyi ücret dışında da sömürü altına almaktadır. Şöyle ki, emeklilikte tüm geçmiş kesintilerin nakdi değeriyle ödenmesi halinde dahi sömürü söz konusu ise, ücretin brüt olarak ödenmeyip, üzerinden kesinti yapılması sermayenin lehine bir durum oluşturmaktadır. Bu nasıl........

© Evrensel


Get it on Google Play