Ülkemiz büyük bir kaosa sürüklenmektedir. İktidarın koalisyon ortakları, Japon sumo güreşçileri misali ne birbirinden ayrılmakta, ne de biri diğerini devirebilmektedir. Durum, miras paylaşımında kavga eden kardeşlerin ülke üzerinde çok tehlikeli bir mücadeleye girişmiş oldukları görüntüsü vermektedir. İki tarafın da tezi tartışılabilir olmakla beraber, ülke halkının tümüne herhangi tezi dayatmak despotizmden başka bir şey değildir. Anayasa-Yargıtay çatışması üzerinden halkımız anayasa tartışmasına sürüklenirken, İslam kozunun ileri sürülmesi mevcut Anayasa’nın değiştirilemez maddelerinin de oyuna dahil edileceğinin açık sinyalidir. Bu siyaset, tam da emperyalistlerin istedikleri şekliyle, Türkiye’yi böl-yönet siyasetine sürükleme stratejisinin ürünüdür. Artık kozlar çok açık oynanmaktadır. Emperyalizmin iç güçlerle sahneye sürdüğü bu oyuna karşı ulusal reflekslerin derin uykudan uyanması yaşamsaldır.

Günümüz koşullarında ülkeler, halkın sadece bir kesiminin belirli amaçlarla tasvip ettiği siyasiler tarafından değil, ülkedeki farklı görüş ve çıkarları ferasetle yönetebilen felsefi görüşlü, bilimsel niteliği haiz siyasi kadrolar tarafından yönetilmek durumundadır. Bunun sebebi, devlet yönetimimin uluslararası alanda inşa edilen ve işletilen sosyo-politik fenomonoloji olmasıdır. Üstelik uluslararası testlerin telafisi de yoktur. Telafisi olmayan sınava giren bir ülke, hiç beklemediği bir anda ekonomik ya da siyasal kriz çukuruna düşer ya da düşürülür. Bu düşüşten ülkeyi çıkarmaya çalışan sistem gönüllüleri yardım elini uzatırken ülkeyi daha derin kuyulara iter, zira kapitalist dünyada pay kapmak isteyen aç kurtlar, yardım ellerini kadife eldivenle uzatırlar. İşte devlet yöneticisinin basireti ülkeyi bu kadife eldivene muhtaç etmemektir.

Ülkemizde, Türkiye pasaportu taşıyan herkesin farklı dini inancı ve anlayışı vardır. O zaman, belli şeriat kurallarına göre Müslüman olmayan vatandaşların Türk olmadığını savlayabilir miyiz? İslam dininin diğer semavi dinlerden en bariz farkı, meziyeti hatta üstünlüğü kurumsallaşmamış olup, Yaratıcı ile kulun arasına hiçbir sınıf, zümre, kurum ya da insanın giremeyeceğidir. Bundan da başka, kutsal kitapta dinde zorlama olamayacağı hükmü açık ve net iken, adeta Türk vatandaşlığı pasaportuna sahip olabilmek için ileri sürülen din koşulu, hem de belirli bir formda din koşulu ulus tanımına da, tek millet tanımına da uymamaktadır.

Sovyetlerin Afganistan’ı işgalinde “yeşil kuşak” tezini ortaya atan ABD, her nedense, Sovyetlerin dağılımından sonra Türkiye’yi İslam alemine model olarak sunarken (ne büyük bir hadsizlik!) bu kez de “ılımlı İslam” tezini ileri sürdü. Şimdi soruyorum; acaba din uleması, ilahiyat camiası ve halkımız ABD’nin değişen sloganını nasıl algıladı? Acaba, halkımıza yedirilen iyi Müslüman’ın tek niteliğinin “Alnının secdeye değmesi” midir ki, bu slogan dünya alem dolaşır oldu! Alnın secdeye değmesi, kutsaldır, fakat bu eylem Yaratıcı ile kul arasındaki muhasebe alanına aittir. Buna mukabil, insan - insan ilişkisi alanına giren muhasebe işleminde ise bireyin yalan söylememesi, vadettiği durum ya da ilkeden vazgeçmemesi, emanete ihanet etmemesi, elindeki güce dayanarak kul hakkı yememesi, çevresine eziyet etmemesi olarak sayılabilir. Şimdi, anlatabiliyor muyum, emperyalistin ılımlı İslam tezi ile ne kastettiğini? Kutsal inancın deruni felsefesine girilmeden ve buna ilişkin kuralların ihlal dahi edilebilecek şekilde koca ulusun sadece şekli uygulamaya koşulmasıyla gerçek ve samimi inançların dahi zamanla tahribe uğratılması amacının güdüldüğünü ilgili teşkilatlar nasıl olur da görmez ya da görmezden gelir! Bilime, felsefeye ve akla yer vermeyen batıl politikalarla koca bir ulus Yaratıcı’nın kulluğundan emperyalistin kulluğuna dönüştürülmektedir. İsrail’in El-Ezher Üniversitesini bombalaması nasıl olur da ilgili ulema takımının gözünden kaçar!

Türkiye, her yönü ile mozaik bir ulus topluluğudur. Alt kimlikler olarak yansıyan bu mozaik yapı ulusumuzun sosyolojik zenginliği olduğu kadar, ekonomik ve felsefi gücünün de temelini oluşturmaktadır. Kaderde, kıvançta bir toplum ifadesi, ancak söz konusu zenginliğin kırılmadan, karşılıklı anlayış birlikteliği ile mümkündür. Şimdi anlatabildim mi, emperyalizmin Ortadoğu üzerindeki göz boyayıcı habis oyununun kimi zaman nasıl duygusal, kutsal ya da hamasi ifadelerle toplumun üzerine bir bomba gibi düşmesinin sağlanabilir olduğunu!

Üçüncü paylaşım savaşı ya da olası bir çatışma tehdidi karşısında savunma stratejisi kesinlikle önemlidir. Fakat savunmanın etkinliği savaşın niteliğine göre kurularak sağlanabilir. Günümüz koşullarında silahlı savaşlar kadar, ekonomik ve/veya siyasi-psikolojik savaşlar da uluslararası alana sürülmüş ve yaygın olarak kullanılmaktadır. Örneğin, yap-işlet-devret ya da kamu-özel ortaklığı sistemi ekonomik görüntülü bir savaş aracıdır. Bu savaşta yenilgiye uğrayan uluslar ekonomik borç görüntüsünde uzun yıllar süren savaş tazminatına mahkum olur. Toprak işgalleri artık geçmişteki kadar değerli değildir, ekonomik kaynak çoğu koşulda toprağı ikame etmiştir. Toprak silahla alınır, ekonomik kaynak ise ekonomik araçlarla, hem de mağlup tarafın ruhu dahi duymadan alınır!

Ülkemiz halkları oldukça dışa kapalıdır. Bu durum, toplum tarafından yaygın olarak uluslararası alanda nelerin cereyan etmekte olduğu konusunun çağdaş ileri ekonomi ve politika bilimleri bağlamında ele alınması ve yorumlanmasını engellemektedir. Böyle bir ortam kimi siyasetçilere, amaçtan bağımsız olarak, uzun dönemli ulusal çıkarlar aleyhine kısa dönemde parıltılı muazzam manevra alanı sağlar. İşte siyasilerin gerçek manada din ve ahlak anlayışı ve ülkesine hizmet görüşü bu çıkar-fedakarlık sınavında, sınav sonucuna göre belli olur. Ne var ki, yukarıda da söylediğim gibi, yaşam gerçeğinde yaşanan başarısızlığın telafisi yoktur. Fakat hesap zamanında siyasetçi sahnede olmayabileceği gibi, olsa bile, fatura binbir bahane ile halka, hem de dar ve orta gelirli halka kesilir. Halkların siyasi tercih kararları daima halka döner, ama bu dönüş her zaman yol-su-elektrik şeklinde olmaz!

QOSHE - Emperyalizmin böl-yönet siyaseti ülkeyi parçalar - İzzettin Önder
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Emperyalizmin böl-yönet siyaseti ülkeyi parçalar

21 2
03.02.2024

Ülkemiz büyük bir kaosa sürüklenmektedir. İktidarın koalisyon ortakları, Japon sumo güreşçileri misali ne birbirinden ayrılmakta, ne de biri diğerini devirebilmektedir. Durum, miras paylaşımında kavga eden kardeşlerin ülke üzerinde çok tehlikeli bir mücadeleye girişmiş oldukları görüntüsü vermektedir. İki tarafın da tezi tartışılabilir olmakla beraber, ülke halkının tümüne herhangi tezi dayatmak despotizmden başka bir şey değildir. Anayasa-Yargıtay çatışması üzerinden halkımız anayasa tartışmasına sürüklenirken, İslam kozunun ileri sürülmesi mevcut Anayasa’nın değiştirilemez maddelerinin de oyuna dahil edileceğinin açık sinyalidir. Bu siyaset, tam da emperyalistlerin istedikleri şekliyle, Türkiye’yi böl-yönet siyasetine sürükleme stratejisinin ürünüdür. Artık kozlar çok açık oynanmaktadır. Emperyalizmin iç güçlerle sahneye sürdüğü bu oyuna karşı ulusal reflekslerin derin uykudan uyanması yaşamsaldır.

Günümüz koşullarında ülkeler, halkın sadece bir kesiminin belirli amaçlarla tasvip ettiği siyasiler tarafından değil, ülkedeki farklı görüş ve çıkarları ferasetle yönetebilen felsefi görüşlü, bilimsel niteliği haiz siyasi kadrolar tarafından yönetilmek durumundadır. Bunun sebebi, devlet yönetimimin uluslararası alanda inşa edilen ve işletilen sosyo-politik fenomonoloji olmasıdır. Üstelik uluslararası testlerin telafisi de yoktur. Telafisi olmayan sınava giren bir ülke, hiç beklemediği bir anda ekonomik ya da siyasal kriz çukuruna düşer ya da düşürülür. Bu düşüşten ülkeyi çıkarmaya çalışan sistem gönüllüleri yardım elini uzatırken ülkeyi daha derin kuyulara iter, zira kapitalist dünyada pay kapmak isteyen aç kurtlar, yardım ellerini kadife eldivenle uzatırlar. İşte devlet yöneticisinin basireti ülkeyi bu kadife eldivene muhtaç etmemektir.

Ülkemizde, Türkiye pasaportu taşıyan herkesin farklı dini inancı ve anlayışı vardır. O zaman, belli şeriat kurallarına göre Müslüman olmayan vatandaşların Türk olmadığını savlayabilir miyiz? İslam dininin diğer semavi dinlerden en bariz farkı,........

© Evrensel


Get it on Google Play