AKP yönetimi iktidara geldiği günden beri alttan alta işlediği görüşlerini, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında çıkartılan kasıtlı ihtilaftan da yararlanarak yeni bir anayasa inşasıyla hukuksal olarak yaşama geçirmeye çalışmaktadır. Tasavvur edilen anayasanın tam anlamı ile bir şeriat anayasası olması beklenemez, zira böyle bir anayasal yapılanmanın çok dar bir çevre dışında halkımızın büyük çoğunluğunun tercihi olmayacağı çok net olduğu gibi, aynı zamanda Türkiye’yi İslam dünyasına model olarak yönlendiren emperyalistin de işine gelmeyeceği gün gibi açıktır.

Yeni anayasa sürecinin, 1923 temellerinin yerine 2023 görüşlerinin inşası olarak görülmesi, AKP’nin kendisine biçtiği tarihsel misyonun yerine getirilmesi olarak yorumlanabilir. AKP, bu misyonu ile bir yandan oy aldığı muhafazakar kesime hizmet ederek siyasi tabanını pekiştirmiş, diğer yandan da içinden çıktığı ana örgüte ihanet ettiği görüşün üzerine dincilik perdesi çekerek, bir anlamda günahlarından sıyrılmış, hatta geride bıraktığı kadronun da önüne geçmiş olarak algılanabileceğini düşünüyor olabilir. Rahmetli Erbakan Hoca’nın “kanlı ya da kansız” ifadesi ile başlayan nahoş söylemini hatırlamalıyız!

AKP’deki bu değişimde “yetmez, ama evet” aymazlarının dayattığı ikinci cumhuriyet anlayışının etkisi olduğu şüphe götürmez. Ancak, ikinci cumhuriyetçilerin ileri sürdükleri dayatmaları dinci görüşlerinden değil, ekonomik işleyiş ve devlet yönetimi bağlamındaki görüşlerinden kaynaklanıyordu. İkinci cumhuriyetçiler Kemalist yaklaşımı jakobenist zorlama olarak görmekte ve bağnazlık olarak niteledikleri Kemalizm’den uzaklaşılarak piyasacı ve açık ekonomi modeline geçilmesini arzulamakta idiler. Kısacası, genel olarak ifade edilmek istenirse, ikinci cumhuriyetçi görüş, çağımızın neoliberal sistem temellerine dayalı piyasacı ekonomi kuralı olarak tanımlanabilir. Oysa AKP yaklaşımının neoliberal görüşlere yakınlığı olmakla beraber, asıl amacı bunun da ötesinde sistemin emperyalist amaçlarının işleyişinde kolaylaştırıcı olarak sisteme dahil edilecek dincilik yaklaşımıdır. AKP’nin ikinci cumhuriyetçilerden farklı hedefi, Kemalist jakobenizmi yıkma enerjisini kullanarak, yerine muhtevasını dinciliğin oluşturduğu dinci-jakobenizm ve emperyalist dayatması üzerinde yükselecek yeni bir anayasal düzenin oturtulmasıdır.

Yeni anayasal düzenin din/şeriat esaslı olacağı, dolayısıyla bir tür şeriat anayasası olacağı düşünülebilir mi? Sanırım, bu olasılık Türkiye halkının sosyal yapısına ters ve uyumsuz algılanacağı gibi, bunun da ötesinde, emperyalizmin AKP’ye biçtiği görev anlayışı ile de fazla uyumlu görülemez. Bu anlayış, çoğu İslam ülkelerinin dahi katı şeriat kurallarını zamanın ruhuna uygun olarak gevşetmeleri karşısında da geçerlilik kazanamaz. Bu durumda İslam esaslı bir anayasanın mantığının nereye oturacağı düşünülebilir. Bu konunun aydınlatılmasında kullanılabilecek iki önemli düsturdan biri iç siyasette AKP’nin anlayışı ve mantığı ile seçmen tercihi ve duyarlılığının örtüştürülmesi; uluslararası arenada ise, AKP’nin misyonu arkasındaki emperyalistin hedefinin kolaylaştırılmasıdır.

AKP’nin mantığı ve hedefi açısından İslam, emperyalistin telkini ve AKP’nin çıkarına uygun anlayış ve dayatmalar doğrultusunda ruhuyla değil, fakat lafzı ve yüzeysel okunmasıyla bir tevekkül felsefesi olarak algılanarak, hem AKP’nin kendi dinamiklerinde, hem de emperyalistin emrindeki görevlerinin ifasında Althusser-vari ideolojik aygıt işlevi olarak devreye alınmak istenmektedir. Kurumsallaştırılmamasının en büyük meziyeti olan İslam dininin, yanlış ve kör bir anlayışla kurumsallaştırılarak tarikat, cemaat ve toplum lideri anlayışına dayandırılması AKP’nin ve emperyalizmin amacına yöneliktir. Böylece, İslam tevekkül anlayışının hem emperyalistin ülkeyi sömürmesinde perde işlevi görmesi, hem de yoksullaşan ekonomide yönetimin kolaylaştırılması sonucunu sağlayabilir. Çöken kapitalizmin emrinde giderek yoksullaşan toplum üzerinde dinsel görüntülü “kadife kaplı yumruk” yönetimi siyasilere fevkalade uygun bir toplumu gütme biçimi sağladığı gibi, seçimlerde de siyasilere yüksek başarı şansı verir. Tarikat ve cemaat ilişkileri toplumun özellikle de yoksullaşan kesimlerine minimal düzeyde sosyal hizmet sağlayarak, sermaye birikimi ve/veya emperyaliste kaynak aktarımı lehine kamusal sosyal güvenlik harcamalarında tasarruf sağlayarak toplumda huzursuzluk oluşturulmadan merkez kapitalizmin amacına hizmet etmiş olur.

Dinci anayasanın emperyalizmle bağlantısı açısından ikinci noktanın anlaşılabilmesi amacıyla, emperyalizmin AKP’ye yüklediği dinsel misyonunun ne olduğunun çözümlenmesi gerekir. Emperyalistin iki farklı olayda İslam dünyasına dayattığı iki aşamalı görüşü bize ışık tutabilir. Bunlardan birincisi, Sovyetlerin Afganistan’ı işgali esnasında geliştirilen “yeşil kuşak” söylemi; ikincisi ise, komünizmin sonlandırılmasından sonra geliştirilen ve dayatılan “ılımlı İslam” söylemidir. Emperyalistin amacının anlaşılabilmesi için iki farklı durumdaki iki farklı yaklaşımın ne anlama geldiğinin ve niçin bu farklılığın oluşturulduğunun irdelenmesi gerekir. Birinci durumda İslam alemine biçilen görev, yerine göre, komünizme saldırı ya da komünizme karşı katı savunmadır. İkinci durumda İslam’a yüklenen görev ise birincisinden çok farklıdır, hatta İslam felsefesini içten içe çökertecek derecede haincedir. Zira ikinci durumda İslam anlayışının sulandırılıp içi boşaltılarak, bizatihi kendi felsefesini redde tetiklenmektedir. Kısacası ikinci durumda, yani ılımlı İslam anlayışında İslam’a yüklenen görev ideolojik olarak bizzat kendi özünün baskılanması olarak, birinci durumdan çok farklı ve yıkıcıdır. Günümüzde AKP’nin de sıkı sıkı sarıldığı “ılımlı İslam” görüşünün temelindeki İslam anlayışı sadece pratikte yoğunlaşılıp, bizzat İslam felsefesinin aşındırılmasıdır. Kısacası, AKP görüşü ile de uyumlu emperyalizmin anlayışı çerçevesinde İslam pratiğine uyulması, fakat onun ruhu olarak ahlak, fazilet, insan hakkı ve sömürüsüz dünya gibi kapitalizme zıt görüşlere girilmemesidir.

Çok temel çizgilerle açıklamaya çalıştığım anayasal gelişme süreci, görüldüğü üzere, halkımızın lehine olamayacağı gibi, hele de emperyalistin biçtiği misyonla iktidarı ele geçiren siyasiler eliyle yapıldığı koşulda, topluma tam bir yoksullaşma ve köleleşme yolunu açmış olacaktır. Halkımızın bu konuda güçlü bir siyasi irade sergilemesi emperyaliste olduğu kadar onun misyonu ile iktidarını korumaya çalışan siyasilere de iyi bir ders olacaktır.

QOSHE - Halkın tercihi emperyalistinki ile örtüşürse! - İzzettin Önder
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Halkın tercihi emperyalistinki ile örtüşürse!

24 2
16.03.2024

AKP yönetimi iktidara geldiği günden beri alttan alta işlediği görüşlerini, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında çıkartılan kasıtlı ihtilaftan da yararlanarak yeni bir anayasa inşasıyla hukuksal olarak yaşama geçirmeye çalışmaktadır. Tasavvur edilen anayasanın tam anlamı ile bir şeriat anayasası olması beklenemez, zira böyle bir anayasal yapılanmanın çok dar bir çevre dışında halkımızın büyük çoğunluğunun tercihi olmayacağı çok net olduğu gibi, aynı zamanda Türkiye’yi İslam dünyasına model olarak yönlendiren emperyalistin de işine gelmeyeceği gün gibi açıktır.

Yeni anayasa sürecinin, 1923 temellerinin yerine 2023 görüşlerinin inşası olarak görülmesi, AKP’nin kendisine biçtiği tarihsel misyonun yerine getirilmesi olarak yorumlanabilir. AKP, bu misyonu ile bir yandan oy aldığı muhafazakar kesime hizmet ederek siyasi tabanını pekiştirmiş, diğer yandan da içinden çıktığı ana örgüte ihanet ettiği görüşün üzerine dincilik perdesi çekerek, bir anlamda günahlarından sıyrılmış, hatta geride bıraktığı kadronun da önüne geçmiş olarak algılanabileceğini düşünüyor olabilir. Rahmetli Erbakan Hoca’nın “kanlı ya da kansız” ifadesi ile başlayan nahoş söylemini hatırlamalıyız!

AKP’deki bu değişimde “yetmez, ama evet” aymazlarının dayattığı ikinci cumhuriyet anlayışının etkisi olduğu şüphe götürmez. Ancak, ikinci cumhuriyetçilerin ileri sürdükleri dayatmaları dinci görüşlerinden değil, ekonomik işleyiş ve devlet yönetimi bağlamındaki görüşlerinden kaynaklanıyordu. İkinci cumhuriyetçiler Kemalist yaklaşımı jakobenist zorlama olarak görmekte ve bağnazlık olarak niteledikleri Kemalizm’den uzaklaşılarak piyasacı ve açık ekonomi modeline geçilmesini arzulamakta idiler. Kısacası, genel olarak ifade edilmek istenirse, ikinci cumhuriyetçi görüş, çağımızın neoliberal sistem temellerine dayalı piyasacı ekonomi kuralı olarak tanımlanabilir. Oysa AKP yaklaşımının neoliberal görüşlere yakınlığı olmakla beraber, asıl amacı bunun da ötesinde sistemin emperyalist amaçlarının işleyişinde kolaylaştırıcı olarak sisteme dahil edilecek dincilik yaklaşımıdır. AKP’nin ikinci cumhuriyetçilerden farklı hedefi, Kemalist jakobenizmi yıkma enerjisini........

© Evrensel


Get it on Google Play