Altyapı kavramı çeşitli bağlamlarda kullanılmaktadır. En basit algılanma biçimiyle altyapı olgusu, seçime giderken iktidar yanlıları ve muhalefet çevrelerinin seçim propagandalarında mülkiyetini bir türlü paylaşamadığı metrolar, tüneller, köprüler, demir yolları gibi ulaşım olanağı yaratan yapılar olarak anlaşılır. Ekonominin canlanması ve sosyal gelişmenin sağlanması ve ülkenin her karışına ulaşım olanaklarının götürülmesi açılarından bu tür altyapıların önemi yadsınamaz. Bu bağlamda altyapılar ekonomik kalkınma ve ilerleme için de gerekli donanımlardır.

İktisat alanında Marksist yazında altyapı kavramının anlamı farklıdır; burada altyapı kavramı ile üretim ilişkisi anlaşılır. Üretim araçları üzerinde kurgulanmış üretim ilişkisi ulusal geliri oluşturur. Üretim ilişkisi, toplumun temel yapısı olarak, toplumsal yaşayış, düşünce, inanç ve tüm diğer kurumları etkiler ve oluşturur. İdeolojik etkileşimle nesnelleşen bireyler, sermaye çevresinde şekillenen üstyapı davranış kalıbına savrulur. Emekçiler, becerilerine ve ürünlerine, hatta arkadaşlarına yabancılaşır, devlet yapısı sermayenin çıkarı doğrultusunda tetiklenir ve bu yönde kararlar alırken, seçmenler de sisteme yabancılaşarak, kendi aleyhlerine kararlar alan siyasileri iktidara taşır. Patron, sermayeleşmiş birey gibi daima büyüme ve çevreyi sömürücü davranış içinde girer. Tüm toplum bireyleri, konumlarına göre farklı yönlerden ve ideolojik gerekçelerle sermayenin yörüngesinde onun çıkarları doğrultusunda davranış sergiler.

Bu yazıda, hepimizin bilgisi dahilindeki söz konusu altyapı tanımlarından oldukça farklı bir altyapı yaklaşımını tartışmak istiyorum: o da sosyal altyapıdır. Sosyal altyapı, toplumun ekonomik ve kültürel alanlar başta olmak üzere, tüm alanlarda sağlıklı ve dengeli gelişmesi için gerekli insan malzemesidir. Tartışmayı derinleştirmeden bir konuyu hatırlamaya çalışalım. AKP’nin iktidara taşınma yıllarında “bidon kafalı” ya da “göbeğini kaşıyan” gibi aşağılayıcı kavramlar geliştirilerek, ezilen ve dışlanan kesimlerin oylarına yönelen kurnaz siyasetçiler inandırdıklarından oy çalarak, toplumu buralara taşıdılar. Bugün toplumda 20 yıl öncesi kadar ya da ondan da fazla göbeğini kaşıyan bidon kafalı insanlar varsa, bu muazzam eser toplumu kandırarak oy alıp, anlamsız proje denemeleriyle toplumu buralara sürükleyen AKP ve liderleridir.

O zaman sosyal altyapı olarak nitelediğimiz olguyu biraz daha yakından irdeleyelim. Toplumun birinci sosyal altyapısının direği aklen sağlıklı ve bedensel zinde insan topluluğudur. Peki, bu insan topluluğu nasıl oluşur, diye baktığımızda, beslenme ve eğitim iki vazgeçilemez temel koşul karşımıza çıkmaktadır. Beslenme, salt karın tokluğunu değil, sağlıklı besinle başta beyinsel doku olmak üzere, tüm dokuları ileri yaşlara kadar zinde tutacak vitamin, mineral gibi besin değerlerinin alınmasını ifade eder. Bu koşul, tüm yaşamda geçerli ve gerekli olmakla beraber, özellikle de gelişme çağında elzemdir. Günümüzde çocuk ve gençlerimizin ne kadarı hangi koşullarda ne denli güçlü besleyici gıda alıyor meselesi toplumun önünde duran ve gerekli önlemlerin alınmaması durumunda her geçen yıl derinleşen sağlık ve zeka sorunlarına yol açacak çok ciddi bir problemdir. İşin ilginci, bugün alınmayan besleyici gıdaların olumsuz yansımaları ileri yıllarda olacağı için, bugünün karın tokluğu ana problemin üzerine büyük bir örtü örtebilmektedir. Bu konuyu daha da irdelemeye gerek görmüyorum, fakat şunu düşünmemizi önermek istiyorum: ülkemizin ve toplumumuzun bekası için hiç çekinmeden ve gocunmadan lütfen bir düşünelim, acaba ülkenin zeka ve beyinsel gelişmişlik açısından nüfusu nasıl değerlendirilmelidir?

Beyinsel gelişme ve zeka açısından ikinci çok önemli kurum eğitim ve akademidir. Eğitim ve akademinin eleştirel ve yaratıcı eleman yetiştirme kapasitesi ülkemizde yaygın olarak uygulanan ezberci ve skolastik eğitim yolu ile sağlanamaz. Akademi, kurum olarak özerk, öğretim üyeleri özgür olmadıkça bilim üretemeyecekleri gibi, öğrencilerine de eleştirel ve sorgulayıcı şekilde yaklaşamazlar. Konular ezberlenir, sınavlardan yüksek not alınır, sınıf geçilir, fakat beyin dumura uğramış olur. Siyasi parti ya da siyasi kişi siyasi beka sorununu cahilce ve gaddarca ülke ve sosyal beka sorununa yeğleyip, gerici, ezberci ve skolastik eğitim geliştirilir ve yaygınlaştırılırsa siyasete ve emperyaliste hizmete hazır kurşun asker yetiştirilmiş olur. Göbeğini kaşıyanlardan, kısa süreli çıkarından başka bir şey düşünemeyen ve ileri noktaları göremeyen insan kümesinden alınan oylar partiyi ve kadroyu kısa sürede abat edebilir, fakat uzun vadede hem ülkeyi hem de bizzat bu politikayı güden siyasiler ve kadroyu tarihe gömer.

Ekonomik sıkıntılardan dolayı sosyal altyapı taşlarında yeterli gelişmenin sağlanamamasının kısa sürede tasarruf olarak görülmesi, uzun sürede harcama demektir. Zira iyi beslenmeyen çocuk ve gençler kısa sürede çeşitli yetersizlik ve hastalıklarla toplumun üzerinde yük olur. Maliyetin zaman içinde yaygınlaştırılmasının temel mantığı, uzun vadede büyük yük oluşturacak maliyetlerden kaçınacak şekilde kısa sürede aşırı tasarrufa gidilmemesidir. Lüks ve şatafattan tasarruf edilir, edilmelidir de, zira bu yola girilmemesi açgözlülük, görgüsüzlük ve şımarıklık belirtisidir. Tasarruf edilemeyecek harcama alanı ise sosyal altyapıyı oluşturan beslenme ve eğitimdir. Bu iki alandaki yatırımlar ileride ülke halkı zenginliği olarak çok daha fazlasıyla topluma geri döner. Bir siyasi kişi düşünelim ki, öğretmenlerin mesai saatleri dışında simit veya su satarak gelirini yükseltebilmesini beceri olarak görebilmektedir. Yazıklar olsun!

Sosyal altyapı konusunda düşünülmesi gereken diğer bir koşul da, kasıtlı ve acemi politikalarla bir türlü sağlanamayan, hatta toplum üzerindeki hakimiyeti kaybetmemek için sağlanması istenmeyen siyasi istikrar ve toplumun geleceğini karartan gerici ve karanlık siyasi politikalardır. Tüm eğitim masrafını karşıladığımız doktorlarımız, mühendislerimiz ve sair üst düzey eğitim almış insanlarımız ülkeyi terk ediyorsa, bu durum sorgulanmalıdır. Eğer ülkeyi terk eden grup ihmal edilebilecek düzeyde ise davranışlarından dolayı sorumlu tutulabilirler. Fakat eğer ülkeyi terk eden grup büyük ve giderek büyüyen potansiyelde ise, durumdan sorumlu olan gidenler değil, anlamsız politikalarıyla insanların ve toplumun geleceğini karartan politikacılardır. Beyin göçü olarak bilinen bu süreç sosyal altyapının erozyonunu temsil eder. Farkında olmalıyız ki, sosyal altyapı teknik altyapıyı yapar ve ülkeyi varsıllaştırır, fakat teknik altyapı sosyal altyapıyı üretemeyeceği gibi ülkeyi yoksullaştırırken aynı zamanda siyasileri ve müteahhitleri varsıllaştırır.

Cehalet, cahilliği ve cehaleti destekleyen siyasi yapıyı da anlayamayacak kötü talihtir.

QOSHE - Hükümetin çarpık altyapı algılaması ülkeyi felakete sürüklemektedir - İzzettin Önder
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hükümetin çarpık altyapı algılaması ülkeyi felakete sürüklemektedir

13 25
30.03.2024

Altyapı kavramı çeşitli bağlamlarda kullanılmaktadır. En basit algılanma biçimiyle altyapı olgusu, seçime giderken iktidar yanlıları ve muhalefet çevrelerinin seçim propagandalarında mülkiyetini bir türlü paylaşamadığı metrolar, tüneller, köprüler, demir yolları gibi ulaşım olanağı yaratan yapılar olarak anlaşılır. Ekonominin canlanması ve sosyal gelişmenin sağlanması ve ülkenin her karışına ulaşım olanaklarının götürülmesi açılarından bu tür altyapıların önemi yadsınamaz. Bu bağlamda altyapılar ekonomik kalkınma ve ilerleme için de gerekli donanımlardır.

İktisat alanında Marksist yazında altyapı kavramının anlamı farklıdır; burada altyapı kavramı ile üretim ilişkisi anlaşılır. Üretim araçları üzerinde kurgulanmış üretim ilişkisi ulusal geliri oluşturur. Üretim ilişkisi, toplumun temel yapısı olarak, toplumsal yaşayış, düşünce, inanç ve tüm diğer kurumları etkiler ve oluşturur. İdeolojik etkileşimle nesnelleşen bireyler, sermaye çevresinde şekillenen üstyapı davranış kalıbına savrulur. Emekçiler, becerilerine ve ürünlerine, hatta arkadaşlarına yabancılaşır, devlet yapısı sermayenin çıkarı doğrultusunda tetiklenir ve bu yönde kararlar alırken, seçmenler de sisteme yabancılaşarak, kendi aleyhlerine kararlar alan siyasileri iktidara taşır. Patron, sermayeleşmiş birey gibi daima büyüme ve çevreyi sömürücü davranış içinde girer. Tüm toplum bireyleri, konumlarına göre farklı yönlerden ve ideolojik gerekçelerle sermayenin yörüngesinde onun çıkarları doğrultusunda davranış sergiler.

Bu yazıda, hepimizin bilgisi dahilindeki söz konusu altyapı tanımlarından oldukça farklı bir altyapı yaklaşımını tartışmak istiyorum: o da sosyal altyapıdır. Sosyal altyapı, toplumun ekonomik ve kültürel alanlar başta olmak üzere, tüm alanlarda sağlıklı ve dengeli gelişmesi için gerekli insan malzemesidir. Tartışmayı derinleştirmeden bir konuyu hatırlamaya çalışalım. AKP’nin iktidara taşınma yıllarında “bidon kafalı” ya da “göbeğini kaşıyan” gibi aşağılayıcı kavramlar geliştirilerek, ezilen ve dışlanan kesimlerin oylarına yönelen kurnaz siyasetçiler inandırdıklarından oy çalarak, toplumu buralara taşıdılar. Bugün toplumda 20 yıl öncesi kadar ya da ondan da fazla göbeğini kaşıyan bidon kafalı insanlar varsa,........

© Evrensel


Get it on Google Play