Geçen gün postacı muazzam bir paket getirdi. Nedir bu böyle, birisi bana içi değerli madenle dolu bir sandık mı armağan ediyor derken evet, doğru değerli dostum Murat Özveri’nin soyadı ile müsemma emek sonucunda oluşturduğu hazineyi göndermiş olduğunu gördüm. Bu hazine iki ciltlik muazzam bir eser idi: Bireysel İş İlişkileri Açısından Türkiye İşçi Hukuku. Tarih, öğreti, uygulama ve eleştiri yönleriyle işçi meselelerini ele alan iki ciltlik bu muazzam eserin bu alanda büyük bir boşluğu dolduracağı kesindir. Bu kitabi irdelemek ya da kitap hakkında bir yazı yazmak benim alanım olmadığı gibi haddim de değildir. Bu nedenle, değerli okurlarıma tanıtım amacıyla, kitaptan sesçili bazı pasajları aktarmakla yetineceğim.

Kitaba, “Bir Fikre, Bir Kitaba Bir Ömür Vermek” başlığı ile ön söz yazmış olan Prof. Dr. Aziz Çelik, kitabın müellifi Murat için bakın neler yazmış: “Murat’ın sözünü sakınmaz eleştirel tutumu, yorumları, tespitleri, yazdıkları ana akım tarafından görmezden gelinmeye çalışıldı. Doktorası bir süre geciktirildi! Üniversitede çok severek verdiği toplu iş hukuku ve sosyal güvenlik derslerini vermesine olanak tanınmadı. Ama Murat onlar ne derlerse desin kendi bildiği yoldan yürümeye devam etti. Bu kitap da bu inadın bir simgesidir. Sözünü sakınmadan kullanır çünkü ayaklarını sağlam basar.”

Dostumuz Murat’ın kitabına yazdığı giriş bölümünden pasajlarla, bu muazzam eseri daha yakından tanımaya çalışalım. Murat Özveri tanıtım yazısında şöyle söylüyor: “… Genellikle yaptıranların adlarını yaşatan eserleri izlerken, yapanlar genellikle akla gelmemektedir. Nasıl yaptıkları ve esere kattıkları ter, gözyaşı, kan görülmemektedir. Eser, yapanları değil, yaptıranları yaşatmaktadır.

Üstelik çalışma ve çalışanlar çok uzun süre aşağılanmış, çalışma özgür insanlara yakışmayan bir etkinlik olarak görülmüştür. Örneğin, Antik Yunan ve Roma’da çalışma ve çalışanlar küçümsenmiş, çalışma toplumdan dışlanma anlamına gelmiştir. Sanayi Devrimi’nden sonra ise bir yandan çalışma kutsanmış, diğer yandan çalışanlar insanlık dışı çalışma koşullarına mahkum edilmiştir.

Bu kitabın konusu ise aşağılanma, toplumdan dışlanma, toplumun en altında görülme pahasına eserler yapanlarındır. Yaşamı var eden, adı sanı bilinmeyen, binlerce eseri canı pahasına inşa eden, yaşamın nimetlerinden ancak asgari ölçülerde yararlanabilip göçüp giden, mezarları da yaşamları gibi sade olan ve bir nesil sonra unutulanların hak ve hukuklarına odaklanılmaya çalışılmıştır. Bu nedenle kitaba, eser yaratanların hukukunun ilk ortaya çıktığı dönemdeki adı verilmiştir: İşçi hukuku.

İş hukuku bir uzlaşmanın ürünüdür. Sistem içi kurallar bütünüdür. Bu yanı ile düzeni değiştirmek, insanın insanı sömürmesini ortadan kaldırmak gibi radikal hedefleri yoktur. Aksine iş hukuku insanın insanı sömürdüğü kapitalist düzenin en alttakilere bir nefes alma olanağı vererek sürdürülmesi için sömürenlerin katlandığı, katlanmak zorunda kaldığı kurallar bütünüdür. İş hukukunun böyle bir uzlaşmanın ürünü olması, iş hukukunun işçiyle işveren arasında denge sağlamak için var olan bir hukuk alanı olduğu anlamına gelmemektedir. İş hukukunu denge kavramı içerisinde ele almak iş hukukunun varlık nedenine ters düşen bir yaklaşımdır. İş hukuku, kapitalist sistemin sınırlarını zorlayabildiği kadar çok zorlayarak işçiyi korumak için vardır. Uzlaşma, işçi ve işveren arasında denge sağlanmasında değil, işçinin korunması konusunda sağlanmıştır. İşçilerin örgütlü güçlerinin zayıfladığı, sermayenin kendini güvende hissettiği her tarihsel kesitte iş hukukunun koruma amacı, denge kavramı üzerinden sözcüğün tam anlamı ile sulandırılmakta, erozyona uğratılmaktadır. Bugün iş hukuku, işverenin toplumda güçler dengesini kendilerinden yana görünce etkisizleştirmeye çalıştığı, kuralarının ve ilkelerinin esnetildiği, işçisiz iş hukukunun yaratılmaya çalışıldığı bir sürecin içerisindedir.

Bu kitap bir tek cümleyle belirtmek gerekirse, işçisiz iş hukukuna itiraz çabasıdır. İş hukukunu gerçek amacıyla uyumlu var etmeye çalışanların itirazlarına bir nebze olsun katkı sağlarsa, çalışma amacına ulaşmış olacaktır.”

Kitabın başlangıç sayfasında 1949 yılı Markopaşa dergisinden alınmış ilginç bir karikatür hemen her şeyi tüm çıplaklığı ile anlatmaktadır. Kolları bacakları sıkıca tutulan bir işçi örsün üzerine serilmiş, iki güçlü kişi de çekiçle işçiye şekil vermeye çalışmaktadır. Karikatürde, işçinin üzerine serildiği örs ‘iş kanunu’, örsün üzerindeki işçiyi tavına getirmeye çalışan iki güçlü kişiden biri patron, diğeri ise çalışma bakanlığı olarak simgelenmiş.

Benim alanım hukuk olmadığı için bu konuda bana söz düşmez. Ancak soruna mantıksal yaklaşım yapılarak şöyle bir genel kanıya varmak fazla yanlış olmayabilir. Bir hukuk alanı olarak işçi hukuku, kamu hukuku ağırlıklı fakat kamu ve özel hukuk alanları arasında hibrid niteliğiyle, temsil ettiği düşünülen tabanın hak ve hukukunu gereği kadar koruyabilecek bir sistem olarak görülemez. Değerli yazarın yargısının da bu yönde olduğunu düşünerek, işçi ve patron arasındaki güç dengesizliğinin işçi yanında organik nitelikli bir hukuk sisteminin oluşumunu engellediği, ancak bu durum karşısında durumun meşrulaştırılması ve sistem içi uygulamaya sürdürülebilirlik kazandırılabilmesi adına devletin devreye sokulmasının zaruri olduğunu düşünmekteyim.

Değerli dostum Dr. Murat Özveri’yi, yıllarını vererek böylesi değerli bir eseri ortaya koyduğu için candan kutluyorum. Muazzam eserin, her cümlesinin toplumun tüm kesimlerinin, özellikle de emekçi dostlarımızın bilincine katkı yaparak, siyasal tercihlerimizin emekçiler ve ülke selameti yönünde yararlı olacağı kanaatindeyim.

QOSHE - İşçi hukuku - İzzettin Önder
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İşçi hukuku

21 1
16.12.2023

Geçen gün postacı muazzam bir paket getirdi. Nedir bu böyle, birisi bana içi değerli madenle dolu bir sandık mı armağan ediyor derken evet, doğru değerli dostum Murat Özveri’nin soyadı ile müsemma emek sonucunda oluşturduğu hazineyi göndermiş olduğunu gördüm. Bu hazine iki ciltlik muazzam bir eser idi: Bireysel İş İlişkileri Açısından Türkiye İşçi Hukuku. Tarih, öğreti, uygulama ve eleştiri yönleriyle işçi meselelerini ele alan iki ciltlik bu muazzam eserin bu alanda büyük bir boşluğu dolduracağı kesindir. Bu kitabi irdelemek ya da kitap hakkında bir yazı yazmak benim alanım olmadığı gibi haddim de değildir. Bu nedenle, değerli okurlarıma tanıtım amacıyla, kitaptan sesçili bazı pasajları aktarmakla yetineceğim.

Kitaba, “Bir Fikre, Bir Kitaba Bir Ömür Vermek” başlığı ile ön söz yazmış olan Prof. Dr. Aziz Çelik, kitabın müellifi Murat için bakın neler yazmış: “Murat’ın sözünü sakınmaz eleştirel tutumu, yorumları, tespitleri, yazdıkları ana akım tarafından görmezden gelinmeye çalışıldı. Doktorası bir süre geciktirildi! Üniversitede çok severek verdiği toplu iş hukuku ve sosyal güvenlik derslerini vermesine olanak tanınmadı. Ama Murat onlar ne derlerse desin kendi bildiği yoldan yürümeye devam etti. Bu kitap da bu inadın bir simgesidir. Sözünü sakınmadan kullanır çünkü ayaklarını sağlam basar.”

Dostumuz Murat’ın kitabına yazdığı giriş bölümünden pasajlarla, bu muazzam eseri daha yakından tanımaya çalışalım. Murat Özveri tanıtım yazısında şöyle söylüyor: “… Genellikle yaptıranların adlarını yaşatan eserleri izlerken, yapanlar genellikle akla gelmemektedir. Nasıl yaptıkları ve esere kattıkları ter, gözyaşı, kan görülmemektedir. Eser, yapanları değil, yaptıranları yaşatmaktadır.

Üstelik çalışma ve çalışanlar çok uzun süre aşağılanmış, çalışma özgür insanlara yakışmayan bir etkinlik olarak görülmüştür. Örneğin, Antik Yunan ve Roma’da çalışma ve........

© Evrensel


Get it on Google Play