Bazı sorunlar ya da konular var ki, her seçim döneminde adayların diline pelesenk olmasına rağmen, seçim sonrasında hemen hemen hiçbir şey değişmez. Siyaseten bölünmüş toplum üzerinde tepinmekten tutun da, depreme karşı dayanıklı binalar inşa etmeye kadar her konu siyasetçinin propaganda çantasında gezdirdiği laf kalabalıklığından başka bir şey değildir. Bugün üzerinde durmak istediğim İstanbul’un trafik keşmekeşi de, aynı bağlamda hemen her seçim döneminde siyasetçilerin temel manevra alanını oluşturan sorunlardan biridir. Saydığım konular ve sayılabilecek tüm benzer konular kesinlikle bir seferlik politikalarla çözülemez olduğu halde, her nedense, anlayamadığım bir sebepten dolayı tüm siyasetçiler içi boş siyaset malzemelerini halka yedirebilmek için hiçbir hesap kitap yapmadan bu sorunları ya da birkaçını çözmeye soyunarak siyasi propagandalarını yürütürler. Önce şu ünlü trafik sorununu ele alalım, sonra benzeri sorunların neden kısa vadede ve bir seferlik siyasi yaşamda çözülemeyeceğini tartışalım.

İstanbul’un trafik sorununun çözümü için samimi çaba sarf edenlerle akıl almaz siyasi hesapları uğruna İstanbul halkına eziyet yıkma pahasına çözümü zorlaştıranlar arasındaki anlamsız çekişme, özellikle de ikinci grupta yer alan siyasilerin konulara yaklaşımıyla siyasetin ne denli düzeysiz yapıldığı açıkça görülmektedir. Ümit ederdim ki, böylesi anlamsız ve halk aleyhtarı politikaları savunanlar gerek İBB’nin yeni otobüs alımlarında gerek yeni metro inşaatı harcamalarında anlamsız engellemelerin bir dönemlik belediye başkanının çalışmalarını baltalamadan öte, İstanbul halkını cezalandırmak olduğunu idrak edebilmiş olsalardı. Siyasi hırs akıl tutulmasına yakalanan siyasilerin gözünü kör etmektedir. Bazen insan düşünmeden edemiyor: İstanbul yabancı güçler tarafından işgal edilmiş olsa idi, ancak o gücün komutanı böylesi halk aleyhtarı icraat engelleyici davranışta bulunabilirdi!

Öyle anlaşılıyor ki, İBB şimdilik metro ve otobüs seferlerinin arttırılması ya da belki alabilirse, yeni otobüslerin sefere koyulması yoluna gitmektedir. Ne var ki, bu tür çözümler de, maalesef, çözümden çok yeni sorunları da beraberinde getirmektedir. Şöyle ki, otobüs miktarının ya da sefer sayılarının arttırılması, aynı derecede yollar genişletilemediği için, trafiğin akışında ister istemez tıkanıklık yaratmaktadır. Raylı sisteme baktığımızda, bu sistemin de ilk anda trafiği hafifletmesi görülüyor olmakla beraber, bizzat bu sebepten dolayı İstanbul’a göç hızını yükseltebilmektedir. Raylı sistem trafik sorununu çözer, ancak bu sonuç, ülkenin diğer bölgelerinden raylı sistemle ulaşım rahatlığının sağlandığı bölgelere akımı yaratmaması koşulu ile! Görülüyor ki, ulaşım kolaylığı sağlayıcı önlemler ilk anda çözüm gibi gelse de, bir müddet sonra ulaşım konforunu bozmaya aday olmaktadır.

Trafik sorununun çözümünde diğer bir çare de farklı iş kollarında ya da farklı iş yerlerinde çalışma saatlerinin değişik uygulanmasıdır. Bu uygulama da trafik sorununu bir miktar hafifletiyor olmakla beraber, toplumun bir kesimi için külfet olarak algılanabilir ve siyasi tercihlerin sapmasına sebep olacağından siyasiler tarafından fazla tercih edilmiyor olabilir.

Trafik sorununa bir başka çözüm de kent nüfusunu farklı bölgelere yaymak olabilir. İstanbul’un metropol boyutlarını da aşan bu denli yatay genişlemesi de, ulaşıma farklı yük yıkmaktadır. İş ve ev mekanları arasında mesafenin uzaması hem bireye, hem topluma para ve zaman külfetine yol açmaktadır. Nitekim İstanbul’da çoğu vatandaşlarımızın her gün iş ve ev arasındaki seyahatte kaybettikleri zaman, katlandıkları külfet ve yüklendikleri maliyet çok ciddi sosyal bedel olarak bireysel ve ülkesel refaha yansımaktadır. Böylesi yaygınlaşan devasa nüfus bölgelerine her gün yiyecek sevki de hem maliyet hem de zaman olarak başka bir sosyal maliyet olarak karşımıza çıkar.

Toparlamak gerekirse, İstanbul’un trafik sorunu, algılandığı biçimiyle salt bir trafik sorunu olmayıp, uzun yıllar boyunca yanlış yatırım ve plansız yerleşimin çeşitli boyutlarıyla yansımış görüntüsünden başka bir şey değildir. Yanlış ve plansız yürünen yolun sonunda karşımıza çıkan salt trafik sorunu da değildir. Köylerin kentlere boşalması bir yönü ile sanayi-tarım sorunu, bir başka yönü ile de eğitimde ya da sağlıkta ülke çapında adaletsiz dağılım sorunu olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim, kırsal bölgelerde sağlanan sağlık hizmetleri ile kentsel bölgelerde sağlananlar arasında olduğu kadar, doğu illerinde sağlanan hizmet ile batı illerinde sağlanan hizmet kalitesi farklı ise, bu durum ciddi bir adaletsizlik sorunu olarak görülmelidir. Hal böyle olunca, İstanbul’un trafik sorunu da dahil olarak, farklı yörelerde halka sunulan sağlık hizmetlerinde ya da eğitim hizmetlerinde yaşanan ve toplumsal ayrışmayı hızlandıran durumlara da anlık ve bir seçimlik döneminde kalıcı bir çözüm üretilemez. Bu sorunlar, uzun yılar boyunca uygulanmış olan ve ancak sorunlar ortaya çıkınca da seçimlere doğru propaganda konusu dışında ele alınmayan, doğal olarak da çözülemeyip gelecek dönemlere aktarılan sosyoekonomik acı gerçeklerdir.

Türkiye farklı dönemlerde planlama deneyimi yaşamış olmakla beraber, hemen hemen her uygulama farklı sebeplerle akim kalmıştır. Planların uygulanamamasını bir tarafa bırakarak içeriğine baktığımızda, hiç birinin sanayi ve tarımın ülke sathında dengeli dağıtılacak şekilde tasarlanmış olduğunu göremeyiz. Herhangi bir planda sanayi ve tarımın dengeli dağıtımı sağlanmış olsa idi, nüfusun ülke sathında dağılımı da buna uygun olarak bugünkünden daha dengeli olur ve bugün de bazı bölgelerde tümörel nüfus patolojilerine rastlamış olmazdık.

Peki, olan oldu diyerek, geçmişe dönmemizin bir faydası olmayacağı düşüncesine kapılabilir miyiz? Hayır, böyle bir lükse sahip değiliz. Evet, olan olmuştur, geçmişle ilgili yapılacak fazla bir şey de yoktur, fakat bugün siyasilerden aralarında sürdürdükleri anlamsız kör döğüşü yerine, ileriye dönük daha anlamlı projeler üretmelerini beklemek en temel toplumsal hakkımızdır. Gönül isterdi ki, İstanbul’un trafik sorununun kısa sürede çözülemeyeceği bilinci ve siyasi dürüstlüğü ile, seçime giren adayların bu ve benzeri meseleleri dar siyasi kafa ile değil, çok daha geniş boyutta ele alarak, gerçek çözüme yönelik anlamlı projeler üzerinde birbirileri ile tartışmaya girmiş olsalardı! Ne yaparsınız, burjuva demokrasisinde halka bundan daha yararlı projeler üretilemiyor. Zaten burjuva devletlerinin, dolayısıyla siyasilerinin halka dönük ne böyle bir yapısı, ne de görev anlayışı vardır!

QOSHE - İstanbul’un trafik sorunu ve seçimler - İzzettin Önder
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İstanbul’un trafik sorunu ve seçimler

11 1
02.03.2024

Bazı sorunlar ya da konular var ki, her seçim döneminde adayların diline pelesenk olmasına rağmen, seçim sonrasında hemen hemen hiçbir şey değişmez. Siyaseten bölünmüş toplum üzerinde tepinmekten tutun da, depreme karşı dayanıklı binalar inşa etmeye kadar her konu siyasetçinin propaganda çantasında gezdirdiği laf kalabalıklığından başka bir şey değildir. Bugün üzerinde durmak istediğim İstanbul’un trafik keşmekeşi de, aynı bağlamda hemen her seçim döneminde siyasetçilerin temel manevra alanını oluşturan sorunlardan biridir. Saydığım konular ve sayılabilecek tüm benzer konular kesinlikle bir seferlik politikalarla çözülemez olduğu halde, her nedense, anlayamadığım bir sebepten dolayı tüm siyasetçiler içi boş siyaset malzemelerini halka yedirebilmek için hiçbir hesap kitap yapmadan bu sorunları ya da birkaçını çözmeye soyunarak siyasi propagandalarını yürütürler. Önce şu ünlü trafik sorununu ele alalım, sonra benzeri sorunların neden kısa vadede ve bir seferlik siyasi yaşamda çözülemeyeceğini tartışalım.

İstanbul’un trafik sorununun çözümü için samimi çaba sarf edenlerle akıl almaz siyasi hesapları uğruna İstanbul halkına eziyet yıkma pahasına çözümü zorlaştıranlar arasındaki anlamsız çekişme, özellikle de ikinci grupta yer alan siyasilerin konulara yaklaşımıyla siyasetin ne denli düzeysiz yapıldığı açıkça görülmektedir. Ümit ederdim ki, böylesi anlamsız ve halk aleyhtarı politikaları savunanlar gerek İBB’nin yeni otobüs alımlarında gerek yeni metro inşaatı harcamalarında anlamsız engellemelerin bir dönemlik belediye başkanının çalışmalarını baltalamadan öte, İstanbul halkını cezalandırmak olduğunu idrak edebilmiş olsalardı. Siyasi hırs akıl tutulmasına yakalanan siyasilerin gözünü kör etmektedir. Bazen insan düşünmeden edemiyor: İstanbul yabancı güçler tarafından işgal edilmiş olsa idi, ancak o gücün komutanı böylesi halk aleyhtarı icraat engelleyici davranışta bulunabilirdi!

Öyle anlaşılıyor ki, İBB şimdilik metro ve otobüs seferlerinin arttırılması ya da belki alabilirse, yeni otobüslerin sefere koyulması yoluna gitmektedir. Ne var ki, bu tür çözümler de, maalesef, çözümden çok yeni sorunları da beraberinde getirmektedir. Şöyle ki,........

© Evrensel


Get it on Google Play