Faiz konusunda Nas kurallarını uyguladık, olmadı. IMF destekli olduğunu düşündüğümüz ajanları devreye soktuk, faiz artışları ile fiyatları yakalamaya çalıştık, fazla umutvar sonuçlar alamadık, umudumuzu gelecek yılın ikinci yarısına sarkıttık. Plan yaptık, dış canavarlar onu da kemirip orta vadeli programa dönüştürdü. Şimdilerde de nasihatlere uyarak orta vadeli programla dersimize devam ediyoruz. Bakalım encamımız ne olacak, göreceğiz! Tüm uçaklar rötarlı, tüm seferler kapasite üzerinde çalışıyor, ani aşırı nüfus patlaması ya da kullanım şekli değişimi sonucunda metrolar aşırı kapasiteyle çalışıyor, yürüyen merdivenler durma noktasına geliyor. Son bomba da, ihracat kalemlerimiz arasında önemli yer tutan tekstil ürünleri ithalatının da artıyor olmasıdır! Bu haber artık hastalığın vücudun nerelerini sardığı hakkında çok ciddi sinyal veriyor.

Ne oluyor, neden bütün bu olumsuzluklar ya da aksilikler yaşanıyor? Acaba farklı alanlarda oluşan bu tür can sıkıcı olumsuz gelişmeler tek bir odak noktasında toplanabilir mi? Yanıtınızın evet olduğunu sezer gibiyim. Değerli okurlarımızın bu tek noktanın geri kalmışlık olduğu konusunda hemfikir olduğunu da görür gibiyim. Evet, bu saptama doğrudur da, meseleyi böylesi çok geniş ve kolaycı alanda değil de, beraberce biraz daha teknik ve dar alanda analize indirgeyerek, ana arter sorunun ne olduğunu bu yazı boyutunda irdelemeye çalışalım.

Değerli okurlarım, denetlenemez enflasyonun nedeni olarak ilk aklımıza gelen vergiler, özellikle de katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi üzerine yapılan zamlar olabilir. Görüntü budur, ancak acaba devlet neden bu yola başvuruyor, diye bir düşünelim. Mesele salt Saray harcamalarının kabarıklığı ya da kamuda israf ile açıklanabilir mi? Evet, bu kalemler önemlidir, ancak, sorun daha farklı bir yerde olmalı. Biraz daha geriye gidersek, sorunun, doğrudan vergi toplanamaması, toplanabilse dahi kamu harcamalarını karşılamaya yetmemesi ile ilgili olduğunu görürüz. Vergi olayını üretimle düşünürsek, ekonomide kamu harcamalarını karşılayabilecek düzeyde üretim yapılamamakta olduğunu anlarız. Burada da hemen aklımıza bazı sermaye unsurlarına tanınan vergi harcamaları ya da oran avantajları gelmektedir. Kısacası, acaba neden dolaylı vergilerle tüketiciye yüklenilirken, sermayeye, yani üreticiye bu kadar bonkör davranılmaktadır? Acaba devletin bu davranışı sermayeye olan sempatisinden mi kaynaklanıyor, yoksa işin içinde daha derin bir sebep mi vardır? Akla ilk gelen yanıt, devletin özel kesime muhtaç olduğudur. Peki, devlet neden sermayeye muhtaçtır diye sorguladığımızda da yanıtımız, sermayenin üretimle toplumu beslediği, ihracat yaparak ülkeye döviz sağladığı, emekçilere iş vererek onların geçimini sağlamasına destek olduğu, kısacası tüm ülke ekonomisinde çarkların dönme sebebi olduğu şeklindedir. Ne hazindir ki, maddi anlamda üretimi yapan emektir, fakat sistem mantığı ve sistemin hukuksal düzeni gereği üretim kararını veren sermayedardır, yani patrondur.

Buradan daha ileri gitmeden, önce bir alan temizlemesi yapalım. Özelleştirmelere hızla gidilirken bazı kişiler buna karşı çıktı. Çünkü onlar özel sermaye karşısında devlet erkinin kan kaybetmesinin ileride çok ciddi sorunlara yola açabileceğini düşünüyordu. Peki, bu sesler cılız kalırken, toplumun büyük kesimi, hatta bir kısım sendikalar dahi özelleştirmelere çanak tutmadı mı? İşte böylesi bir aymazlık sonucunda geldik bugünlere. Bugün devlet yüzünü, muhtaç olduğu tüm ulusal üretim gücünü elinde tutan sermayeye dönerken, sırtını emekçilere ve halka dönmektedir. Çünkü halkımız, emperyalistlerin ve onlarla birleşen sermaye kesiminin dümen suyuna girerek ulusal devletin iğdiş edilmesine alet olmuştur ve bugün bu hazin durumu yaşar hale gelmişizdir. Bir kanalın haber spikerinin devamlı olarak çok doğru söylediği gibi, halk hakemdir, hem de kararı ile sultanları ve sarayları devirebilecek derecede güçlü bir hakemdir. Siyasiler geçicidir, fakat ne yapalım ki, halklar aldatılabilmektedir!

Bu faslı kapatalım ve bugün yaşadıklarımızın tek sebebinin özelleştirmeler mi olduğu sorusunu soralım. Yanıt, hayırdır! Özelleştirmeler devletin sermayeye ve emekçilere karşı tutumunu belirlemede önemlidir, fakat sorunlarımızın odak noktası değildir. Şimdi gelelim sermayenin yapısı meselesine. İşte, odaklanmamız gereken nokta burasıdır. Bizim sermaye yapımız henüz tam olarak sanayileşememiş ve oldukça geridir. Verimsiz sermaye yapısının piyasaya yansıyan görüntüsü ise enflasyondur. Şöyle ki, üretim geriliği nedeniyle üretim maliyeti yükseldikçe, ürünün maliyetini karşılama bedeli olan fiyatlar da yükselmektedir.

Değerli okurlardan, fiyat yükselişinin bir sebebinin de kur yükselişleri olduğu iddia edildiğini duyar gibi oluyorum. Evet, görüntü öyledir de, peki niçin? Çünkü geri teknolojiye sahip üretimle gerekli ihracatı yapamayıp, ithalatımızı karşılayamayınca, cari açık oluşuyor ve dış kaynağa ihtiyaç hasıl oluyor. Dış kaynak temini için faizlerin yüksek olması gerekirken, anlamsız bir inatla faiz baskılanıp para gelmeyince döviz yükselir. Kısacası, tüm parasal mekanizmalar birer sahne oyuncularıdır. Meselenin tabanında üretim verimsizliği yatmaktadır. Üretim verimliliğini yükseltmek ve teknolojiye geçiş tasarrufla olur. Fakat gelir düşük olunca, tüketimden arta kalan tasarruf yeterli olamamaktadır. Teknik olarak, bir ekonominin cari açığı o ekonominin tasarruf açığı demektir.

Bu teknik meseleleri bir tarafa bırakıp, ülkenin ve halkımızın geleceği açısından işin özüne odaklanırsak, iki konunun öne çıktığını görürüz. Bunlardan biri, beşeri sermaye alanı olarak güçlü eğitim seferberliği, ikincisi ise maddi sermaye birikimi olarak da tüketimi kısarak güçlü tasarruf seferberliği meselesidir. Kapitalist sistemde birincisi olabilir bir konudur, yeter ki, sahte dincilik ile millet uyutulmaya kalkışılmasın. Geçerek burada şunu da sormam gerekir ki, acaba dinciliğin eğitim alanına da sokularak, beyinlerin uyuşturulması süreci salt bir iktidar tercihi ya da hırsı mıdır, yoksa emperyalistle iş birliği bağlamında anlık iktidarını düşünen bir yapının eseri midir? Tasarruf meselesine gelince, kapitalist sistemde, gelir dağılımının fevkalade adaletsiz gerçekleşmesi ve varsıl kesimin lüks harcamaları karşısında yaşama geçirilebilecek bir konu gibi gözükmemektedir. Burada da çıkış görülmeyince düşünmeden edemiyorum, acaba meselenin düğümlendiği nokta bir sistem meselesi midir, yoksa planlı kalkınma meselesi midir? Ne garip değil mi? Döndük, dolaştık yine aynı meseleye geldik çattık. Evet, çünkü günümüzün kurtlar sofrasında emperyalistler devlet sistemini değiştirebilir, anayasaya hakim olabilir, halkı uyutabilir. Hele de kapitalizmin sıkıştığı günümüz koşullarında çevresel konumlu ulusların gözünün yaşına bakılmaz.

QOSHE - Kurtlar sofrasında plansız kalkınma olur mu? - İzzettin Önder
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kurtlar sofrasında plansız kalkınma olur mu?

18 27
09.12.2023

Faiz konusunda Nas kurallarını uyguladık, olmadı. IMF destekli olduğunu düşündüğümüz ajanları devreye soktuk, faiz artışları ile fiyatları yakalamaya çalıştık, fazla umutvar sonuçlar alamadık, umudumuzu gelecek yılın ikinci yarısına sarkıttık. Plan yaptık, dış canavarlar onu da kemirip orta vadeli programa dönüştürdü. Şimdilerde de nasihatlere uyarak orta vadeli programla dersimize devam ediyoruz. Bakalım encamımız ne olacak, göreceğiz! Tüm uçaklar rötarlı, tüm seferler kapasite üzerinde çalışıyor, ani aşırı nüfus patlaması ya da kullanım şekli değişimi sonucunda metrolar aşırı kapasiteyle çalışıyor, yürüyen merdivenler durma noktasına geliyor. Son bomba da, ihracat kalemlerimiz arasında önemli yer tutan tekstil ürünleri ithalatının da artıyor olmasıdır! Bu haber artık hastalığın vücudun nerelerini sardığı hakkında çok ciddi sinyal veriyor.

Ne oluyor, neden bütün bu olumsuzluklar ya da aksilikler yaşanıyor? Acaba farklı alanlarda oluşan bu tür can sıkıcı olumsuz gelişmeler tek bir odak noktasında toplanabilir mi? Yanıtınızın evet olduğunu sezer gibiyim. Değerli okurlarımızın bu tek noktanın geri kalmışlık olduğu konusunda hemfikir olduğunu da görür gibiyim. Evet, bu saptama doğrudur da, meseleyi böylesi çok geniş ve kolaycı alanda değil de, beraberce biraz daha teknik ve dar alanda analize indirgeyerek, ana arter sorunun ne olduğunu bu yazı boyutunda irdelemeye çalışalım.

Değerli okurlarım, denetlenemez enflasyonun nedeni olarak ilk aklımıza gelen vergiler, özellikle de katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi üzerine yapılan zamlar olabilir. Görüntü budur, ancak acaba devlet neden bu yola başvuruyor, diye bir düşünelim. Mesele salt Saray harcamalarının kabarıklığı ya da kamuda israf ile açıklanabilir mi? Evet, bu kalemler önemlidir, ancak, sorun daha farklı bir yerde olmalı. Biraz daha geriye gidersek, sorunun, doğrudan vergi toplanamaması, toplanabilse dahi kamu harcamalarını karşılamaya yetmemesi ile ilgili olduğunu görürüz. Vergi olayını üretimle düşünürsek, ekonomide kamu harcamalarını karşılayabilecek düzeyde üretim yapılamamakta olduğunu anlarız. Burada da hemen aklımıza bazı sermaye unsurlarına tanınan vergi harcamaları ya da oran avantajları gelmektedir. Kısacası, acaba neden dolaylı vergilerle........

© Evrensel


Get it on Google Play