Son genel seçimin ülkenin bekası açısından son çıkış olduğu çok belli idi, çünkü iç habaset olgunlaşma, dış emperyalizm ise azgınlaşma aşamasına ulaşmış idi. AKP’nin işbaşına getirilmesinin gerekçesi de çok netti; uluslararası ekonomi ve siyaset alanında bir siyasi örgüte ve o örgütü yağlayacak hukuk ve siyaset alanında zeka parıltılarına(!) ihtiyaç vardı. AKP dış hamilerinin siyasal aracı işlevini hakkıyla yapmaya soyunurken, hizmetkarlar ve ihanete yol döşeyiciler de ağabeylerine harika hizmetler sunma yoluna girdiler. Bugün kavramsal olarak bu konular üzerinde birkaç kelime etmek istiyorum.

Toplum olarak, hatta daha teknik söylemek gerekirse, akademi dünyası olarak da bazı davranışlar ve onları tanımlayan sözcükler ve kavramlar üzerinde yeteri kadar durmuyoruz, belki de durma gereği görmüyoruz. Burada bizi ilgilendiren iki kavramdan biri salt gördüğü ve duyduğu ile iman eden bilgi insanı, diğeri ise algıladığı bilgiyi nedensellik yöntemi ile bilimselleştiren bilim insanı kavramlarıdır. Bilgi insanı kayıt makinesi gibidir; çoğu zaman ne olduğunu ve ne işe yaradığını dahi bilmeden boş bilgileri kafasında saklar, ahkam keser ve davranış sergiler; tam bir bilgi cahili! Buna karşın bilim insanı ise, bilgiyi veri olarak kullanır, nedensellik ilişkisi içinde yoğurur ve belki de ilk bilgiden çok farklı gerçeğe ulaşır. Daha öteye gitmeden neden bugünlerde böyle bir konu üzerinde durmak istediğimin sebebini söylemem gerekirse, siyasi işlerin iyice bulanıklaştığı günümüz koşullarında hemen her konuda bilgi ve söz sahibi olduklarını sanan bazı insanların türemesi ve bu insanların böylesi cahil toplumda kendilerine üst sıralarda yer bularak, ülke ve halkımız aleyhine zararlı doku oluşturmalarıdır. Bana öyle geliyor ki, gerçek aydın, organik aydın gibi kavramlar öylesine önemli ki, hele de bizim gibi yarı aydın ukalası bol toplumda o denli yaşamsal ki! Cehaletin siyaset ve yarı-aydın sahalarıyla bütünleşerek özdeşleşmesi!

Şimdi gelelim bu tür insanlarımızın topluma yaptıkları harika katkılara! Hatırlayalım lütfen, AKP iktidara geldiğinde Avrupa Birliği’ne girme vaadinden başlayıp, içte vesayetin kaldırılması ve geçmiş darbe ve işkencelerden hesap sorulmasına dek uzanan bir dizi görüntüsel demokratik uygulamayı parlatmadı mı? Oysa tarihsel geçmişi ve küresel misyonu bağlamında böylesi parıltılı amaçlar AKP’nin gerçek amacı ile uyumlu gözükmüyordu. Ne var ki, ifade edilen amaçlar emperyalistin amacı ile uyumlu idi. Zira demokratik amaçlar manzumesi olarak topluma sunulan bürokratik hegemonyanın bertaraf edilmesi AKP ve emperyalist açısından tam bir alan temizleme işlevi niteliğinde idi. Suhuletle yürüyebilmek ve amaca ulaşacak emin adımlar atabilmek için işbaşına getirilen partinin halk tabanı tarafından da benimsenmesi gerekiyordu. AKP’nin yüklendiği misyonu, bugünkü olgunlaşmış aşamanın oluşumunda büyük emeği geçmiş olmakla beraber, ne Menderes, ne Demirel, hatta ne de Özal tam hakkıyla yapabilmişti. Günümüzün olgunlaşmış dokusunda, balık oltasının ucuna takılan solucan misali, AKP’ye düşen görev de düzenlenen sahneye dekor olmaktı. İşte bu dekoru algılayamadan yutan aydınlarımız, ünlü “Yetmez, ama evet” sloganıyla topluma ve partiye inanılmaz destek sağladılar. Bugünlere gelmemizi salt parti manevraları ile anlatmak kifayetsiz kalır, çünkü halk üzerinde etkili aydın geçinen tayfanın siyasi iktidara destek vermesi önemli bir halk desteği sağlamıştır.

Anlık bilgi ile bilginin nedensellik irdelenmesi neticesinde oluşturulan yargı arasındaki farkı algılayamayıp, AKP’nin nereden çıktığını ve küresel konjonktüre nasıl monte edildiğini idrak edemeyen yarı aydın tayfası AKP’nin yollarını döşerken, ülkeyi felakete sürüklemekte olduklarından bihaberdi. Yarı aydınların tek amacı ‘iç hizmete yönelik’ bilimsel görüntülü dergilerinde parlattıkları süslü-karmaşık cümleleri ile devamlı vitrinde kalmak idi. Batı ekonomisinin yürüyüş çizgisi bugün hangi noktadadır, bu durumun çevre ülkeleri üzerindeki etkisi ne olabilir, bu durumun Türkiye üzerindeki emelleri ne olabilir, Türkiye’nin ekonomik durumu ve potansiyeli ne aşamadadır gibi konular bu parlak aydınlarımızı zerre kadar ilgilendirmedi. Kaldı ki, bu uzun hikayeyi sadece AKP üzerinden okumak bile birazcık aklı çalışana çok şey anlatabilirdi. Bir kere AKP hangi ideoloji sahibi partiden çekip çıkartılarak kısa sürede iktidara sürüklenmiştir? AKP meselesi değerlendirilirken, tarihimizin derinliklerinde, CHP’den sökülen toprak ağası grubun nasıl işbaşına getirildiği ve Türkiye’nin ABD emperyalizmine sokulduğu, sözde demokrat aydınımızın hiç mi aklının ucuna takılmadı? Nedense, yaşanan her karanlık politik dönem sonrasında yeni parti devreye sokularak vitrin değiştiriliyor ve bunun üzerinden yol alınıyor. Siyasilerin söylemleri ve içinden çıktıkları sosyal ortamı dikkate almadan anlık parlak sözcüklere kanmak ancak “maymun refleksi” mantığı ile açıklanabilir. Anlık bilgiyle iman ve girişilen eylem cehaletin dik alasıdır!

İşin diğer cephesini ise, cehaletin dar kadrajına girmeyen, küresel emperyalizmin hedefleri oluşturuyordu. Türkiye’den sorumlu ajanı FETÖ grubu desteğiyle 2002 IMF programından sonra AKP’nin iktidara taşınmasında dış güçlerin küresel bazı hedeflerinin olduğunun düşünülmesi gerekmez mi idi? Zira kapitalizmin üçüncü derin krizinden çıkılamadığı, ufukta bir ışığın görülmediği koşullarda küresel ekonomi ve siyaset yönetilirken, hele de hegemonya savaşlarının kızıştığı, taşların bağlanıp köpeklerin salındığı, gelişmekte olan ekonomilere “emerging market” nişanının verildiği aşamada işe koyulan IMF’nin hedefsiz olduğu düşünülebilir mi? Bu nasıl bir saflıktır böyle! Shakespeare’in ünlü “Yaşanan karanlık değil, cehalettir”, sözünü ünlü aydınlarımıza uyarlarsak, “Yaşanan saflık değil, koyu cehalettir” deriz!

Türkiye, maalesef, adım adım karanlığa sürüklenmiştir. Ülkenin geleceği ile hiçbir ilgisi olmayan, emperyalizmin çıkarına olduğu kadar, içte de kişisel ya da partisel beka uğruna uygulanan politikalar yumağı adım adım bizi bugünkü hukuk-anayasa karmaşasına taşımıştır. Bu karmaşa da rastlantısal değildir; İslami anayasa projesi, imam hatipleşme ve dincilik karanlığı, küresel krizin Türkiye üzerindeki sömürüsünün narkoz-vari ön hazırlığıdır. AKP’nin hükümet üzerinden devletleşerek, siyasetin hizmetine alınan kamusal kurumlar üzerinden örtülü hedefin sağlanmasına çalışılmaktadır. Bir türlü geliştirilememiş sanayi yapısı, oluşturulamayan burjuvazi ve sınıf bilincine ulaşamayan emekçi sınıfı ülkenin gerileştirilmesinin sacayağını oluşturmaktadır. Bu durumda, “Yeter artık, hayır” sloganıyla haykırabilecek gerçek aydınların işbaşında olması gerekir, kaçınılmazdır!

Büyük Atatürk’ü 85. ölüm yıl dönümünde rahmet ve minnetle anarken, geçmişi tarihçilere bırakıp, bugün bizlere düşen devrimci ruhla bugüne ve geleceğe bakmaktır devrimci görev.

QOSHE - Taşlar döşeniyor - İzzettin Önder
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Taşlar döşeniyor

28 7
11.11.2023

Son genel seçimin ülkenin bekası açısından son çıkış olduğu çok belli idi, çünkü iç habaset olgunlaşma, dış emperyalizm ise azgınlaşma aşamasına ulaşmış idi. AKP’nin işbaşına getirilmesinin gerekçesi de çok netti; uluslararası ekonomi ve siyaset alanında bir siyasi örgüte ve o örgütü yağlayacak hukuk ve siyaset alanında zeka parıltılarına(!) ihtiyaç vardı. AKP dış hamilerinin siyasal aracı işlevini hakkıyla yapmaya soyunurken, hizmetkarlar ve ihanete yol döşeyiciler de ağabeylerine harika hizmetler sunma yoluna girdiler. Bugün kavramsal olarak bu konular üzerinde birkaç kelime etmek istiyorum.

Toplum olarak, hatta daha teknik söylemek gerekirse, akademi dünyası olarak da bazı davranışlar ve onları tanımlayan sözcükler ve kavramlar üzerinde yeteri kadar durmuyoruz, belki de durma gereği görmüyoruz. Burada bizi ilgilendiren iki kavramdan biri salt gördüğü ve duyduğu ile iman eden bilgi insanı, diğeri ise algıladığı bilgiyi nedensellik yöntemi ile bilimselleştiren bilim insanı kavramlarıdır. Bilgi insanı kayıt makinesi gibidir; çoğu zaman ne olduğunu ve ne işe yaradığını dahi bilmeden boş bilgileri kafasında saklar, ahkam keser ve davranış sergiler; tam bir bilgi cahili! Buna karşın bilim insanı ise, bilgiyi veri olarak kullanır, nedensellik ilişkisi içinde yoğurur ve belki de ilk bilgiden çok farklı gerçeğe ulaşır. Daha öteye gitmeden neden bugünlerde böyle bir konu üzerinde durmak istediğimin sebebini söylemem gerekirse, siyasi işlerin iyice bulanıklaştığı günümüz koşullarında hemen her konuda bilgi ve söz sahibi olduklarını sanan bazı insanların türemesi ve bu insanların böylesi cahil toplumda kendilerine üst sıralarda yer bularak, ülke ve halkımız aleyhine zararlı doku oluşturmalarıdır. Bana öyle geliyor ki, gerçek aydın, organik aydın gibi kavramlar öylesine önemli ki, hele de bizim gibi yarı aydın ukalası bol toplumda o denli yaşamsal ki! Cehaletin siyaset ve yarı-aydın sahalarıyla bütünleşerek özdeşleşmesi!

Şimdi gelelim bu tür insanlarımızın topluma yaptıkları harika katkılara! Hatırlayalım lütfen, AKP iktidara geldiğinde Avrupa Birliği’ne girme vaadinden başlayıp, içte vesayetin kaldırılması ve geçmiş darbe ve işkencelerden hesap sorulmasına dek uzanan bir dizi görüntüsel demokratik uygulamayı parlatmadı mı? Oysa tarihsel geçmişi ve küresel misyonu........

© Evrensel


Get it on Google Play