Büyük olmaya çok meraklıyız. Üstelik, başkalarının büyük olmasına asla tahammül edemeyecek kadar derin bir kompleks haline getiririz büyük olmayı, tezahüratımız bile “En büyük bilmem kim, başka büyük yok” şeklinde…

Peki, büyük olmanın ölçütü nedir? Bir futbol kulübü, sahip olduğu hangi özellikler nedeniyle büyük olarak anılır?

Bizde, kazanılan şampiyonlukların, formadaki yıldızların, taraftarların sayısı üzerinden büyüklük tartışmasına girilir!.. Büyüklük sadece sportif başarıya ve taraftar sayısına indirgendiği için de işin sonu hiçbir anlam taşımayan çekişmelere hatta kargaşaya varabiliyor.

Bu kıstaslara göre büyük kabul edilen kulüpler, kendilerini ayrıcalıklı görmenin kibrine saplanmaktan ve özel muamele görme beklentisinden kurtulamıyorlar.

Arkalarındaki milyonlarca taraftardan aldıkları cesaretle birbirlerine, hakemlere, federasyona laf sokmayı büyüklük göstergesi sanıyorlar.

Oysa gerçek büyüklük ölçütü nedir?

Futbolu; sağlık, oyun, eğlence, keyif gibi spor felsefesinin temel unsurları çerçevesinde, saygıdan ve öz saygıdan zerrece uzaklaşmadan ve de bütün ahlaki nitelikleri gözeterek icra etmek gerçek büyüklük ölçütüdür…

Bir aktivite insanlığa katkı sağladığı oranda kıymetlidir ve aktiviteyi hayata geçirenler de o oranda büyük olarak anılmayı hak ederler.

Buna göre, büyüklük nitelemesi, oyunu nefrete, düşmanlığa, kibre bulayanlara değil, saygıdan ve faziletli mücadeleden asla ödün vermeden dostluk ve kardeşlik duygusunu çoğaltarak oynayanlara yakışır.

Kazanmak, şampiyon olmak adına lobi gücüyle baskı yaratmaktan, birbirlerini, hakemleri, federasyonu lekelemeye çalışmaya, tehdit gibi mafyatik yöntemleri devreye sokmaktan milyonlarca taraftarı kışkırtmaya kadar her türlü rezilliği göze alabilenler ancak yozlaşmışlıkta, çürümüşlükte büyüklük yarışına girişebilirler.

“Hep bana hep bana, daha çok bana, en çok bana” anlayışıyla yol almaya çalışanlardan zaten başka türlüsü de beklenemez.

Güya dürüstlük, hak ve adalet peşinde, -türlü komplo kurgularını da işin içine sokarak- birbirlerine, hakemlere ve federasyona saldırmayı bilirler ama oyuncularının avantadan penaltı kazanmak ya da rakip oyuncuların kart görmesini sağlamak için sergilediği sahtekarlıklara gıklarını çıkarmazlar. Böyle de utanmaz ve ikiyüzlüdürler…

Sürekli olarak federasyonu istifaya çağırıyorlar. Federasyon istifa etse ne olacak? Dünyada herhalde en çok federasyon değiştiren ülkelerden biriyiz. Skor odaklı bakışın hakimiyeti sürdükçe federasyonun değişmesi hiçbir anlam taşımaz. Nitekim hiçbir anlam taşımadığını bugüne kadar defalarca gördük.

Sorunun kişilerden değil, futbola hakim olan “Ne pahasına olursa olsun kazan” anlayışından ve bu anlayışın bir sonucu olarak ortaya çıkan spor kültürü geriliğinden kaynaklandığını bir türlü algılayamıyorlar…

İşin en dramatik boyutu ise şu…

Kulüp yönetimleri ağırlıklı olarak sömürü düzenin kaymağını yiyen şirket/holding patronları ve buralardaki üst düzey yöneticilerden oluşuyor. Milyonlarca taraftar ise kulüp yöneticisi kimliğindeki patronların kendi aralarındaki ego, kibir ve kompleks yarışında, medya soytarılarının da kışkırtmasıyla hipnotize olmuşçasına saf tutup saçma sapan bir nefret ve düşmanlık dalgasına kapılıyor.

Yaşları büyük olsa da zihnen ergenliği aşamamış insanlar, tribünde ve sosyal medyada rakiplerine hakaretler, küfürler yağdırarak en büyük olduklarını kanıtlamanın(!) ve kendilerini rahatlatmanın peşine düşüyor…

Büyük çoğunluğu, yaşadıkları ekonomik ve sosyal sefaletin nedenlerini sorgulayacağı yerde gerilimden beslenen kulüplerin ve medyanın gazına gelip yapay bir düşmanlığa savrularak düzen sahipleri için son derece kullanışlı bir aparat haline geldiğinin farkında bile değil…

Saçma sapan tartışmalarla zaman ve enerji tüketilen mevcut ortamda gerçeklikten kopmamak için her fırsatta şu soruyu sormak gerek…

Spor bunun neresinde?

QOSHE - Spor bunun neresinde? - Mehmet Özyazanlar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Spor bunun neresinde?

21 10
29.02.2024

Büyük olmaya çok meraklıyız. Üstelik, başkalarının büyük olmasına asla tahammül edemeyecek kadar derin bir kompleks haline getiririz büyük olmayı, tezahüratımız bile “En büyük bilmem kim, başka büyük yok” şeklinde…

Peki, büyük olmanın ölçütü nedir? Bir futbol kulübü, sahip olduğu hangi özellikler nedeniyle büyük olarak anılır?

Bizde, kazanılan şampiyonlukların, formadaki yıldızların, taraftarların sayısı üzerinden büyüklük tartışmasına girilir!.. Büyüklük sadece sportif başarıya ve taraftar sayısına indirgendiği için de işin sonu hiçbir anlam taşımayan çekişmelere hatta kargaşaya varabiliyor.

Bu kıstaslara göre büyük kabul edilen kulüpler, kendilerini ayrıcalıklı görmenin kibrine saplanmaktan ve özel muamele görme beklentisinden kurtulamıyorlar.

Arkalarındaki milyonlarca taraftardan aldıkları cesaretle birbirlerine, hakemlere, federasyona laf sokmayı büyüklük göstergesi sanıyorlar.

Oysa gerçek büyüklük ölçütü nedir?

Futbolu; sağlık, oyun, eğlence, keyif gibi spor felsefesinin temel unsurları çerçevesinde, saygıdan ve öz saygıdan zerrece uzaklaşmadan ve de bütün ahlaki nitelikleri gözeterek icra etmek gerçek büyüklük ölçütüdür…

Bir aktivite insanlığa katkı sağladığı oranda kıymetlidir ve aktiviteyi hayata geçirenler de o oranda büyük olarak........

© Evrensel


Get it on Google Play