Hayatın diğer tüm alanları gibi futbol da bilgi ile güzelleşir. Bilgi, bu oyunun oynayana da izleyene de keyif ve zevk vermesi için ilk şarttır.

Bilginin yetersizliğine bağlı olarak bilinç ve kültürün düşük seviyede kalması, oyunun ergen zihniyetiyle kuşatılıp fanatizm batağına saplanması ve saha dışına taşınması sonucunu doğuruyor. Bilgi, bilinç ve kültür eksikliğinin boşluğunu fanatizmle doldurmanın nelere yol açtığına sıkça tanık oluyoruz.

Fanatizm, kulüp yöneticisi, medyası ve taraftarıyla oyunun dizginlerini tamamen ele geçirmiş durumda.

Böyle bir ortamda her biri aynı zamanda sermayedar olan kulüp yöneticileri, fanatizmi ve taraftarları kışkırtmakta sınır tanımıyor. Zira, insanların taraftarlık üzerinden yapay bir ayrışmaya maruz kalıp birbirlerine nefret ve düşmanlıkla bakması en çok düzenin egemeni konumundaki sermayedar kulüp yöneticilerinin işine geliyor. Onlar, arkalarındaki milyonlarca taraftarın desteği sayesinde kendilerini ve temsil ettikleri düzeni çok daha güvende hissediyorlar.

Ayrıca kulüplerinin elde edeceği başarı onlara, prestij kazandırmanın yanında, egolarını tatmin etme ve kibirlerini doyasıya sergileme fırsatı sunuyor…

Taraftarları kendi yanlarında konsolide etmenin ise iki yolu var. Ya sahada başarılı olacak ya da kulübünüzün diğerlerinden farklı olduğu ve bu nedenle sürekli olarak size yönelik tezgahlar hazırlandığı algısı yaratarak mağdur rolü oynayacaksın. Sorgulama yetisini yitirmiş fanatik taraftar yığınları mağdur rolüne inanmaya dünden razı. Hem böylece, olası başarısızlık durumu için mazeret de hazır oluyor. “Birtakım karanlık güçler de dahil olmak üzere herkes bize karşı birleşmiş ve bizi engellemeye çalışırken nasıl başarılı olabilirdik ki?” ifadesi fanatikler için mükemmel bir yem…

Yöneticiler ve medya aracılığıyla sürekli olarak kışkırtılan ve gerilen taraftarların tribünlerdeki ve sosyal medyadaki halleri ciddi anlamda endişe verici. Onların gerginliği saha içinde futbolcuları da etkiliyor. Ve sonuçta herkesin yoğun biçimde gaza getirildiği bu ortamda futbolcular da saldırgan tavırlar gösterebiliyor.

Medyanın çanak tutmasıyla iyice coşup kendinden geçen yöneticilerin türlü komplo kurguları ve sataşma, gönderme, suçlama, tehdit, şantaj içerikli polemiklerle gerginleştirdikleri ortamda taraftarlar da elbette istediklerini yapma cüretine sahip görüyorlar kendilerini…

Eline geçeni ya da bu eyleminden tatmin olmazsa kendisini sahaya fırlatan, rakibin galibiyet sevincinden “tahrik” olacak kadar sporun ruhuna yabancılaşmış barbar güruh bilgiye, bilince, kültüre sırtını dönüp türlü kışkırtmalarla beslenen fanatizme kucak açmış mevcut futbol ortamının ürünü…

Özel güvenlikçiler tarafından yere düşürülüp etkisiz hale getirilmiş saldırgan bir taraftarın kafasına kramponlu ayağıyla var gücüyle tekme atan sadist ruhlu gaddar futbolcu da…

Dehşet verici olayları, “Ben sahanın içinde kalmak istiyorum” (Sanki sahanın içiyle ilgili konuşacak pek bir şey varmış gibi?) gibi gülünç bir ifadeyle görmezden gelmeyi tercih eden teknik direktör ve yorumcu da…

Sosyal medyada, “Hem yendik hem dövdük” şeklinde şiddeti olumlayan ve yere düşmüş taraftarlara gaddarca saldıran futbolcularını “kahraman” ilan eden paylaşımlar yaparak duruma/yerine göre benzer şiddeti uygulayabilecek potansiyele sahip olduklarının sinyalini veren maganda taraftarlar da…

“Olayların sorumlusu hakemdir, taraftarları o kışkırttı” gibisinden zırvalarla her olumsuzluğu hakemlere bağlama alışkanlığını ısrarla sürdüren ruh hastası hödükler de…

Her şeyden önce şu anlaşılmalı ki hiçbir kulübün bir diğerinden farkı yok. Ayrıca bazılarının, taraftarlıklarına kabul edilebilir bir gerekçe bulmak adına uydurduğu gibi, hiçbir kulüp halkın, emekçinin falan değil. Buna inanmak korkunç bir yanılsama. Bütün kulüpler patronların, sermayedarların en kullanışlı oyuncağı…

Endüstrinin dayattığı koşullar altında ve sermayedarların kontrolü altında artık tamamen ticari bir faaliyete dönüşen oyunda saygı, erdem gibi ahlaki değerler ve sportif ruh aramak da boşuna...

Kulüplerin hepsi güçleri yettiğince ortamın nimetlerinden yararlanmaya çalışıyor ve bunun için de kokuşmuşluğa katkı sunacak icraatları elinden geldiğince hayata geçirmekten geri durmuyor.

Bu gerçeği bir türlü göremeyen, anlayamayan fanatik kitleler de kokuşmuşluğun artarak sürmesine ciddi anlamda katkıda bulunuyor…

Öyle görünüyor ki yol uzun, mücadele zorlu…

QOSHE - Yol uzun, mücadele zorlu - Mehmet Özyazanlar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yol uzun, mücadele zorlu

31 7
21.03.2024

Hayatın diğer tüm alanları gibi futbol da bilgi ile güzelleşir. Bilgi, bu oyunun oynayana da izleyene de keyif ve zevk vermesi için ilk şarttır.

Bilginin yetersizliğine bağlı olarak bilinç ve kültürün düşük seviyede kalması, oyunun ergen zihniyetiyle kuşatılıp fanatizm batağına saplanması ve saha dışına taşınması sonucunu doğuruyor. Bilgi, bilinç ve kültür eksikliğinin boşluğunu fanatizmle doldurmanın nelere yol açtığına sıkça tanık oluyoruz.

Fanatizm, kulüp yöneticisi, medyası ve taraftarıyla oyunun dizginlerini tamamen ele geçirmiş durumda.

Böyle bir ortamda her biri aynı zamanda sermayedar olan kulüp yöneticileri, fanatizmi ve taraftarları kışkırtmakta sınır tanımıyor. Zira, insanların taraftarlık üzerinden yapay bir ayrışmaya maruz kalıp birbirlerine nefret ve düşmanlıkla bakması en çok düzenin egemeni konumundaki sermayedar kulüp yöneticilerinin işine geliyor. Onlar, arkalarındaki milyonlarca taraftarın desteği sayesinde kendilerini ve temsil ettikleri düzeni çok daha güvende hissediyorlar.

Ayrıca kulüplerinin elde edeceği başarı onlara, prestij kazandırmanın yanında, egolarını tatmin etme ve kibirlerini doyasıya sergileme fırsatı sunuyor…

Taraftarları kendi yanlarında konsolide etmenin ise iki yolu var. Ya sahada başarılı olacak ya da kulübünüzün diğerlerinden farklı olduğu ve bu nedenle sürekli olarak size yönelik tezgahlar hazırlandığı algısı yaratarak mağdur rolü oynayacaksın. Sorgulama yetisini yitirmiş fanatik taraftar yığınları........

© Evrensel


Get it on Google Play