Atatürk’ün kendi hayatıyla ilgili bir film yaptırmaya karar verdiği, filmin senaryosunu (kendisinin) Münir Hayri Egeli’nin yazdığı, filmin çekim hazırlıklarına başlandığı fakat Atatürk’ün hastalanması ve ölümüyle film fikrinin ilk hazırlıklarıyla kaldığı, film çalışmalarına 1936 yılında son verildiğini söyler.

Yazının başlığı ‘Karanlıkta kalan yanları ve gizemleriyle bir istihbaratçı, sinemacı ve edebiyatçı’ da olabilirdi. Münir Hayri Egeli ilginç ve gizemli bir isim. Son yıllarda Atatürk filmi üzerinden yeni tartışmalara tanık olduk. Bu konu neredeyse Cumhuriyet tarihi kadar eski bir ‘mesele.’ Her dönem bir ‘Atatürk filmi’ yapılması isteği, Atatürk rolünü oynamak isteme beyanı, yapılan Atatürk filmleri üzerinden yaşanan tartışmalar oldu. Bu istek, öneri ve tartışmalar ‘60’lı yıllarda da vardı, ‘90’larda da yakın geçmiş tarihimizde de. Münir Hayri Egeli’nin konuyla ilgisi ise, ilk kez Atatürk’ün bizzat kendisinin bir film senaryosu yazdırdığı, bunu filme çektirmek istediği yönündeki kanıtlanamamış iddiası.

Öncelikle bazı liderler, devlet başkanları gibi Mustafa Kemal de sinemanın insanları, kitleleri etkileyen, yönlendiren, dönüştürebilen en etkili sanat dalı olduğunu görmüştü, biliyordu. Bu konudaki öncü isimler birbirinin zıddı ideolojilerin liderleri olan; faşist ideolojinin temsilcisi Hitler ve gerçekleşmesi olanaksızmış gibi görülen bir düşün, ütopyanın gerçekleşebileceğini bütün dünyaya gösteren, Rusya’da sosyalist devrimin gerçekleşmesine, Sovyetler Birliği’nin kurulmasına öncülük eden Komünist Önder Lenin’di.

Türkiye’de ilk sinema kurumu, sinemanın gücünden yararlanma düşüncesi ile ordu tarafından kurulur. “Osmanlı İmparatorluğu’nun Harbiye Nazırı Enver Paşa, Almanya’yı ziyareti sırasında Alman ordusunun sinemacılık kolunun çeşitli cephelerde çevirdiği haber filmlerini izleyince, sinemanın propaganda gücünü anlamıştı. Yurda dönüşünde, Osmanlı ordusunda da bir sinemacılık kolunun kurulmasını emretti. Bunun üzerine 1915’te ‘Merkez Ordu Sinema Dairesi’ (MOST) kuruldu.”(1)

Rusya da gerçekleştirilen ‘Büyük Ekim Devrimi’, yalnızca insanlığın “başka ve daha güzel bir dünya” düşünün ve yeni devrimlerin yolunu açmakla kalmamış kültür-sanat alanında da büyük atılımların, yeniliklerin önünü açmıştı.

Sanat alanında büyük bir birikime, önemli bir kültürel mirasa sahip olan Rusya’da devrim sonrası sinema alanında büyük bir atılım yaşanır. Devrim, sinema tarihinin akışını değiştiren, sinema tarihine görkemli filmler ve kuramlar ekleyen Eisenstein, Pudovkin, Dovjenko, Kuleşov, Vertov, Yutkoviç gibi ustalar kazandırmıştır.

Lenin sinemanın halk kitleleri üzerindeki etkisinin, öneminin farkındadır. 27 Ağustos 1919’da özel film ve fotoğrafçılık girişimlerini ulusallaştıran/devletleştiren Lenin, “Fotografik Ticaret ve Sanayinin Halk Eğitim Komiserliğine Devri Hakkında” Halk Komiserleri Konseyi Kararnamesini imzalayarak Sovyet devrim sinemasının doğumunu da sağlar.

1919’da Vladimir Gardin tarafından, dünyanın ilk sinema okulu olarak kabul edilen Sovyetler Birliği Devlet Sinematografi Enstitüsü (VGIK) kurulur. Devrimin yarattığı yeni bir dünya ve yeni insan oluşturma coşkusu çok sayıda genç insanın sinema yapmasını sağlar.

Konumuza dönersek Münir Hayri Egeli, Atatürk’ün bizzat kendisinin bir film senaryosu yazdırdığı, bunu filme çektirmek istediği iddiasını 1954 yılında yayımlanan “Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk” kitabında yer alan “Atatürk’ün Hayatı Film Senaryosu” başlıklı hatıratta anlatır.

Atatürk’ün kendi hayatıyla ilgili bir film yaptırmaya karar verdiği, filmin senaryosunu (kendisinin) Münir Hayri Egeli’nin yazdığı, filmin çekim hazırlıklarına başlandığı fakat Atatürk’ün hastalanması ve ölümüyle film fikrinin ilk hazırlıklarıyla kaldığı, film çalışmalarına 1936 yılında son verildiğini söyler. Fakat “Bu iddia, dönemin başka hiçbir belgesinde ve kaynağında geçmemektedir.”(2)

Sıkça gündeme gelen ‘Atatürk filmi’ ya da çekilen ‘Atatürk filmleri’ konusunu sürdürmeden önce Atatürk’ün senaryosunu yazdırdığı “Ben bir İnkılap Çocuğuyum” filmi iddiası üzerinden Münir Hayri Egeli’nin gizemli, ilginç yaşam öyküsünden söz edelim.

Münir Hayri Egeli’nin nüfus kayıtlarında adı Ahmet Münir Egeli olmasına karşın Münir Hayri Egeli olarak tanınmıştır. Doğum tarihini kendisi 1903 olarak belirtmiş olsa da nüfus kayıtlarında 1899 yazılıdır. İstanbul’da doğan Münir Hayri Egeli, Darülmualim’den (erkek öğretmen okulu) mezun olur, 1917-1918 yılında Darüşşafaka’da tarih ve resim (el işi) öğretmeni olarak görev yapar.

Ayrıca 1918’de Vakit gazetesinde muhabirlik yaptığı iddia edilmektedir. Mercan Sultanisinde öğretmenlik yaparken sağlık mazereti ile istifa ederek tedavi için Paris’e gider. Paris’te kendi deyimiyle “Anormal çocuklara mektep açmak” amacıyla Sorbonne Üniversitesinde marazı ruhiyat (psikopatoloji) okur.(*)

“Arşivlerde yer alan 22 Şubat 1921 tarihli belgeye göre, Paris Dârülfünûnu Fen Şubesinde okuyan ve mezun olan Münir Hayri yazdığı dilekçe ile eğitim masraflarını karşılamak için Osmanlı hükümetinden 2 bin frank istemektedir. Hükümetin bu maddi yardım talebini karşılayıp karşılamadığı bilinmemekle birlikte Münir Hayri, Paris’te öğrenim gördüğü yıllarda Doktor Nihat Reşat Belger’in kurduğu Türk İstihbarat Bürosunun müdürlüğünü yaptığını iddia eder. 1 Şubat 1923 tarihli bir arşiv belgesi, Ankara’dan İstanbul’a gelerek kendisinin Anadolu Ajansının müfettiş-i umumisi olduğunu söyleyen, yabancı haber ajansları ile bu nam altında görüşen hatta Babıali’de hukuk müşavirliği odasını da işgal eden ‘Münir Hayri’ adlı bir zattan söz etmektedir. Yine aynı arşiv belgesine göre; yapılan araştırmada Münir Hayri’nin hiçbir resmi sıfatının olmadığı yalnızca Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti tarafından ajanslar hakkında inceleme yapmakla görevlendirildiği anlaşılmıştır. Resmi yazıda, ‘Hiçbir sıfatı resmiyesi olmayan ve kendisine sahte sıfatlar izafet eyleyen’ Münir Hayri, Matbuat ve İstihbarat Müdüriyetine şikayet edilmektedir.”(3)

Rıfat Becerikli editörlüğünde Detay Yayınları etiketiyle, eylül 2020’de yayımnlanan “Türk Sinema Tarihine Farklı Bakışlar” adlı çalışmada yer alan Tunç Boran imzalı “Türk Sinema Tarihinden İlgi Çekici Bir İddianın İncelenmesi: Atatürk’ün Film Senaryosu Yazması” başlıklı, birçok kaynağa dayanarak hazırlanmış önemli yazısından yararlanarak Münir Hayri Egeli’nin yaşam öyküsünün izini sürmeyi haftaya sürdüreceğiz.

(1) Nijat Özön. Sinema. Uygulayımı-Sanatı-Tarihi. Hil Yayın, 1985

(*), (2-3) Türk Sinema Tarihinden İlgi Çekici Bir İddianın İncelenmesi: Atatürk’ün Film Senaryosu Yazması, Tunç Boran. Türk sinema tarihine farklı bakışlar; Detay Yayınları, eylül 2020

QOSHE - Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (1) - Mesut Kara
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (1)

20 7
04.02.2024

Atatürk’ün kendi hayatıyla ilgili bir film yaptırmaya karar verdiği, filmin senaryosunu (kendisinin) Münir Hayri Egeli’nin yazdığı, filmin çekim hazırlıklarına başlandığı fakat Atatürk’ün hastalanması ve ölümüyle film fikrinin ilk hazırlıklarıyla kaldığı, film çalışmalarına 1936 yılında son verildiğini söyler.

Yazının başlığı ‘Karanlıkta kalan yanları ve gizemleriyle bir istihbaratçı, sinemacı ve edebiyatçı’ da olabilirdi. Münir Hayri Egeli ilginç ve gizemli bir isim. Son yıllarda Atatürk filmi üzerinden yeni tartışmalara tanık olduk. Bu konu neredeyse Cumhuriyet tarihi kadar eski bir ‘mesele.’ Her dönem bir ‘Atatürk filmi’ yapılması isteği, Atatürk rolünü oynamak isteme beyanı, yapılan Atatürk filmleri üzerinden yaşanan tartışmalar oldu. Bu istek, öneri ve tartışmalar ‘60’lı yıllarda da vardı, ‘90’larda da yakın geçmiş tarihimizde de. Münir Hayri Egeli’nin konuyla ilgisi ise, ilk kez Atatürk’ün bizzat kendisinin bir film senaryosu yazdırdığı, bunu filme çektirmek istediği yönündeki kanıtlanamamış iddiası.

Öncelikle bazı liderler, devlet başkanları gibi Mustafa Kemal de sinemanın insanları, kitleleri etkileyen, yönlendiren, dönüştürebilen en etkili sanat dalı olduğunu görmüştü, biliyordu. Bu konudaki öncü isimler birbirinin zıddı ideolojilerin liderleri olan; faşist ideolojinin temsilcisi Hitler ve gerçekleşmesi olanaksızmış gibi görülen bir düşün, ütopyanın gerçekleşebileceğini bütün dünyaya gösteren, Rusya’da sosyalist devrimin gerçekleşmesine, Sovyetler Birliği’nin kurulmasına öncülük eden Komünist Önder Lenin’di.

Türkiye’de ilk sinema kurumu, sinemanın gücünden yararlanma düşüncesi ile ordu tarafından kurulur. “Osmanlı İmparatorluğu’nun Harbiye Nazırı Enver Paşa, Almanya’yı ziyareti sırasında Alman ordusunun sinemacılık kolunun çeşitli cephelerde çevirdiği haber filmlerini izleyince, sinemanın propaganda gücünü anlamıştı. Yurda dönüşünde, Osmanlı ordusunda da bir sinemacılık kolunun kurulmasını emretti. Bunun üzerine 1915’te ‘Merkez Ordu Sinema Dairesi’ (MOST) kuruldu.”(1)

Rusya da gerçekleştirilen ‘Büyük Ekim Devrimi’, yalnızca insanlığın “başka ve daha güzel bir dünya” düşünün ve yeni devrimlerin yolunu açmakla kalmamış kültür-sanat alanında da........

© Evrensel


Get it on Google Play