Yaklaşık bir ay kalan yerel seçimler fazla ilgi toplamıyor.

CHP, toyluktan olsa gerek Hatay karmaşası yaşadı. Açıklayıp taban baskısı nedeniyle tartıştırdığı Eski Başkan Savaş’ın adaylığını son gün kesinleştirdi. Ne adaylık ama! Örneğin Sarıyer eski başkanının yaptığı gibi, Savaş’ın da bağımsız adaylık tehdidi savurduğu konuşuluyor. Oysa “İstanbul ittifakı” denip “Türkiye ittifakı”na gelinmişti! Karşıda Erdoğan ve ortakları olduğu için Türkiye ona karşı birleşmeliymiş. Eksik olsa da yanlış sayılmaz. Ama şartı var: Türkiye, CHP ve adaylarına mahkummuş! Önüne gelen Türkiye’yi babasının oğlu sayıyor! Erdoğan da “Türkiye Yüzyılı”ndan söz açıyor!

Daha çok adaylık tevatürü var, ama uzatmayalım. Baltayı ayağına vurma kararı alan Akşener’in “kazanacak aday”dan “kaybettirecek aday” taktiğine geçtiğine değinip, onu yedekleyen Erdoğan’ın, Erbakan’ın oğlunun Yeniden Refah’ına dirsek çevirerek “göz bebeği” İstanbul’a bula bula M. Kurum’u bulabildiğini belirtelim. Ankara’da Yavaş’ın karşısına bir başka MHP’liyle çıkabilen Erdoğan’ın Kurum kararı “Kim olsa seçtiririm” öz güveniyle alınmış olmasa gerek! Zamanında “Odunu koysak seçilir” derdi Menderes. Sonra “Ceketimi koysam”a gelindi. Kurum ise daha farklı. “İmar afları” ve dolayısıyla deprem ve İliç kayıplarının birinci dereceden sorumlularından ve deprem riski yüksek İstanbul’a aday yapılıyor! Üstelik adında -tabii ki yoksullar hedeflenerek- “toplu konut” bulunan TOKİ skandallarının mimarlarından. En son Çiller’le rant ilişkisi gündem oldu. Sanki seçilmesin diye aday yapılmış! Eskişehir’e aday yapılan İyi Partiden transfer Nebi Bey gibi.

Nebi Bey sıkı bir kapitalist. Transferi de aldığı teşviklerle birlikte gerçekleşti zaten. Hani o “işveren” denenlerden. İşverenmiş!

Bakın aday listelerine. Herhalde sadece Emek Partisi listelerinde işçi beldelerinde seçime giren işçi adaylar görürsünüz. Belki birkaç daha. Geri kalanı, irili ufaklı kapitalistler ya da avukatlarıdır.

Kapitalistin adını “işveren” taktılar. Ya da “iş adamı”! Sonradan kadın-erkek eşit olsun diye “iş insanı” yapıldı. İktidarı muhalefetiyle bütün burjuva partilerinin dilinde kapitalistler “işveren”! “Patron” diyeni bile -ki o da “reis” ya da “başkan” yerine de kullanılır, sınıfsal içeriği yoktur ve anlamsızdır- zor bulursunuz. Duyan da iyilik meleği sanır. Sanki iyilik olsun diye iş imkanı sağlıyor, işçileri ihya ediyor!

İşçi, tamam, işi yapandır, üretendir. İş gücünü koyar ortaya, kapitalistin isteğine göre alın teri döker. İş gücünü kapitaliste kiralamıştır. Elini verince kolunu kaptırmıştır. Artık “Eti senin kemiği benim”dir. Çalışmayınca aç kalacaktır. Zorunlu olarak çalışır. Karşılığında belirli bir ücret alır.

Ya o “işveren” ya da “patron” denen kapitalist? O çalışır mı? Kendisi de çalışmasa geçinemeyecek olan küçük burjuvalar, örneğin küçük atölye ya da bakkal örneği dükkan/ticarethane sahipleri bir yana hangi kapitalistin çalıştığı görülmüştür? En çok telefonla iş bağlar. O işi işçi yapacaktır! Kendisinin taş atıp kolu yorulmaz.

Ya tümünü işçinin yaptığı/ürettiği o kapitalistlerin “verdiği” işler ne türdendir?

Öncelikle haftalık çalışma süresi resmen en çok 45 saat, ama hangi işçi bu kadar çalışır? En çok 270 saat fazla mesai yapılabilir, ama hangi işçinin sırtı rahat bir yatak yüzü görür?

Ve ücret. Ortalama ücrete dönüşen asgari ücret 17 bin TL. O “kıymetli işverenler” bu ücreti reva görüyor işçilere. Kendileri geçinsinler bakalım! İşçi geçinemediği için şubatın sadece ilk yarısında 50’den çok greve çıktı. Temel talep ek zamdı. O “iyilik melekleri” ek zam taleplerini karşılamamak için vali, kaymakam, jandarma, polis, müftü desteğinde canhıraş işçi düşmanlığı yaptı.

Kapitalistler ve hükümetleri işi esnekleştirdi, işçiye sadece ek angaryalar çıkarmadı, üç kişinin işini bir kişiye yaptırıp verimlilik artırmaya yöneldi, ortada kadro bırakmadı, sosyal hakları tırpanladı, toplusözleşme yapabilenler işçilerin yüzde 5’ine geriledi. İşçi ille sendika istiyorsa, kapitalistin sarı sendikasına üye olmaya zorlanır. O “işveren” denenler, 2018’de milli gelirin yüzde 48’ini alırken şimdi yüzde 57’sini kapıyor. İşçilerin payıysa yüzde 35’ten yüzde 25’e düştü.

Amma “iş veriyorlar” ha! Boğaz tokluğuna kölelik dayatıyorlar! Ölüm meleği gibiler!

QOSHE - "İşveren"!.. - Mustafa Yalçıner
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

"İşveren"!..

21 35
27.02.2024

Yaklaşık bir ay kalan yerel seçimler fazla ilgi toplamıyor.

CHP, toyluktan olsa gerek Hatay karmaşası yaşadı. Açıklayıp taban baskısı nedeniyle tartıştırdığı Eski Başkan Savaş’ın adaylığını son gün kesinleştirdi. Ne adaylık ama! Örneğin Sarıyer eski başkanının yaptığı gibi, Savaş’ın da bağımsız adaylık tehdidi savurduğu konuşuluyor. Oysa “İstanbul ittifakı” denip “Türkiye ittifakı”na gelinmişti! Karşıda Erdoğan ve ortakları olduğu için Türkiye ona karşı birleşmeliymiş. Eksik olsa da yanlış sayılmaz. Ama şartı var: Türkiye, CHP ve adaylarına mahkummuş! Önüne gelen Türkiye’yi babasının oğlu sayıyor! Erdoğan da “Türkiye Yüzyılı”ndan söz açıyor!

Daha çok adaylık tevatürü var, ama uzatmayalım. Baltayı ayağına vurma kararı alan Akşener’in “kazanacak aday”dan “kaybettirecek aday” taktiğine geçtiğine değinip, onu yedekleyen Erdoğan’ın, Erbakan’ın oğlunun Yeniden Refah’ına dirsek çevirerek “göz bebeği” İstanbul’a bula bula M. Kurum’u bulabildiğini belirtelim. Ankara’da Yavaş’ın karşısına bir başka MHP’liyle çıkabilen Erdoğan’ın Kurum kararı “Kim olsa seçtiririm” öz güveniyle alınmış olmasa gerek! Zamanında “Odunu koysak seçilir” derdi Menderes. Sonra “Ceketimi koysam”a gelindi. Kurum ise daha farklı. “İmar afları” ve dolayısıyla deprem ve İliç kayıplarının birinci dereceden sorumlularından ve deprem riski yüksek İstanbul’a aday yapılıyor! Üstelik adında -tabii ki yoksullar........

© Evrensel


Get it on Google Play