Aslında sonun başlangıcı 2015 haziranında başlamıştı.

Ancak hâlâ “iş gören” ideolojik faktörler geçerliydi. Milliyetçilik ve dinciliğin yükseltilişi AKP-MHP zaaflarını gizleyebildi.

Ekonomiyse 2010-12’den itibaren kötüleşmekte ve önceleri Erdoğan-AKP lehine iş görürken gidişat tersine dönmekteydi. 2018’deki kriz bir yana, Erdoğan’la AKP’yi tökezleten kriz değil, izledikleri ekonomi politikalardı. Ülke az-çok büyümeyi sürdürüyor; ama kapitalistler, özellikle tekeller büyürken, çarşı-pazar fileleri ve emeğiyle geçinmeye çalışanlar küçülüyordu. Erdoğan-AKP, MHP’nin desteğiyle, işçi ve emekçiden, yoksuldan alıp kapitalist tekellere, zenginlere veriyordu. Hem de kepçeyle! Köprü, yol demiş yolcularını garanti ederek halkın vergilerini iş bitirici kapitalistlere aktarmıştı. Teşvik onlaraydı. Destek onlara. İşçilere, ÖZAK’ta olduğu gibi sendika bile yasaktı. İşçi, memur, esnaf emeklilerine üç kuruşluk emekli maaşıyla yaşamayı dayatmış, üstüne, 2024’ü “emekliler yılı” ilan ederek bir de alay etmişti! AKP-Erdoğan grev ve ücret artışını zorla yasakladı. Başka her şeyi de yasakladı. Tek adamı ve KHK’lerini, faşizmi dayattı. Özgürlük namına bir şey bırakmamaktaydı. Üstüne tehdit etti: Yerel yönetimler merkezi yönetimle aynı partiden olmazsa hizmet alamayacaktı. Sanki alabiliyordu! Napolyon “Süngünün üzerine oturulmaz” demişti, ama oturmaya uğraştı. Zordan başkasını tanımadı.

Hiç seçim kaybetmemişti, karizması var deniyordu! Aslında karizma millet ve dindi. Milliyetçilikle dincilik karizmatikti. Kazanan Erdoğan değil hep ideoloji olmuştu.

14-28 Mayıs genel seçimlerinde gerçekte Erdoğan-AKP gidiciydi. Bir, Kılıçdaroğlu kurtuluşu sağcılaşmada aradı ve çok hata yaptı. İki, ekonomi iyice bozulmasa, krize girmese bile “nas”la izaha çalışılan ekonomi politikaları yıkıcıydı. Ancak henüz el altından IMF ile anlaşılmamış, “sıkı para” politikasına geçilmemişti ve “seçim ekonomisi” izlendi. Asgari ücrete yarı yarıya zam yapıldı örneğin. Henüz “seçim rüşvetleri” dağıtılabilmekteydi. Boşalan tencerenin iktidar düşürmeye yetmeyeceği görüldü. Hem tencere henüz iyice boşalmamıştı, geçici iyileştirmeler yapılabilmekteydi, hem de bu koşullarda dincilik ve milliyetçilik hâlâ iş görebilmekteydi.

2024’te dincilik ve milliyetçiliğin sonunun başlangıcını yaşadık. Tıpkı Erdoğan-AKP sonunun başlangıcı gibi. Artık ikisi de iflah etmez. Başlangıçta parti olarak kurulan AKP, kısa sürede şirkete ya da “yiyiciler birliği”ne dönüşmüş, destekçi tarikatlar şirketleşmiş, bir üflemeyle uçacak hale gelmekteydi. Sonunda uçuş başladı. Artık ANAP türü dağılma kapıda. Tutabilene aşk olsun! Ne karizma işe yarar ne başkası!

Şimdi CHP kendisine ve “değişim”ine yoruyor! Evet CHP 10 puandan fazla oy artırdı. Ancak asıl, kaybeden, Erdoğan’la AKP ve destekçisi Bahçeli’yle MHP oldu. Bahçeli’nin “yüzyılın lideri Erdoğan” deyişinin ömrü üç günü geçmedi. İki partiye oy verenlerden sandığa gitmeyip tepkisini gösteren çok oldu. Karınlarını doyuramıyor, kiralarını bile ödeyemiyorlardı, geçinemez olmuşlardı. İkinci tepki türleri, en yakındaki Erbakan partisine gitmek oldu. Bu, AKP, dini yiyicilik ve yasaklarla boyayıp etkisini kırsa bile, henüz azalmakla birlikte etkisinin sönmediğini gösterdi.

Başta DEM olmak üzere aldığı desteklere rağmen CHP kerameti kendinde sayarsa yanılır. Kılıçdaroğlu’nun sağ ittifakındaki gibi, kerameti “sosyal demokratlar”ın “milliyetçi, muhafazakar ve Kürt demokratlarının” “Türkiye ittifakı”nda ararsa yanılır. Evet, Erdoğan-AKP-MHP kaybetti, kazanansa varı yoğu elinden alınmaya çalışılan emekçilerle emeklilerin geçim derdiyle şimdilik genellikle pasif direnişi oldu.

Zafer sarhoşluğuyla yapılan “Yenilen AKP’nin daha özgürlükçü politikalara yöneleceği” ve “Sıkı para politikasının gevşetileceği” içerikli liberal sol yorumlar geçersizdir. Tekçi, tek adamcı AKP-Erdoğan özgürlükçülüğü değil yasakçılığı bilir ve böyle bir beklenti yalnızca faşizmi güçlendirir. Burjuva devletin tüm örgütlü silahlı, istihbarat ve yargı gücü elinde olan Erdoğan-AKP, bunları kullanarak toparlanmaya çalışacak, enflasyona çözüm iddiasıyla, Şimşek’in sıkı para politikasıysa işsizliği tırmandırarak daha da sıkılaştırılacaktır.

QOSHE - Erdoğan-AKP sonunun başlangıcı - Mustafa Yalçıner
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Erdoğan-AKP sonunun başlangıcı

19 19
02.04.2024

Aslında sonun başlangıcı 2015 haziranında başlamıştı.

Ancak hâlâ “iş gören” ideolojik faktörler geçerliydi. Milliyetçilik ve dinciliğin yükseltilişi AKP-MHP zaaflarını gizleyebildi.

Ekonomiyse 2010-12’den itibaren kötüleşmekte ve önceleri Erdoğan-AKP lehine iş görürken gidişat tersine dönmekteydi. 2018’deki kriz bir yana, Erdoğan’la AKP’yi tökezleten kriz değil, izledikleri ekonomi politikalardı. Ülke az-çok büyümeyi sürdürüyor; ama kapitalistler, özellikle tekeller büyürken, çarşı-pazar fileleri ve emeğiyle geçinmeye çalışanlar küçülüyordu. Erdoğan-AKP, MHP’nin desteğiyle, işçi ve emekçiden, yoksuldan alıp kapitalist tekellere, zenginlere veriyordu. Hem de kepçeyle! Köprü, yol demiş yolcularını garanti ederek halkın vergilerini iş bitirici kapitalistlere aktarmıştı. Teşvik onlaraydı. Destek onlara. İşçilere, ÖZAK’ta olduğu gibi sendika bile yasaktı. İşçi, memur, esnaf emeklilerine üç kuruşluk emekli maaşıyla yaşamayı dayatmış, üstüne, 2024’ü “emekliler yılı” ilan ederek bir de alay etmişti! AKP-Erdoğan grev ve ücret artışını zorla yasakladı. Başka her şeyi de yasakladı. Tek adamı ve KHK’lerini, faşizmi dayattı. Özgürlük namına bir şey bırakmamaktaydı. Üstüne tehdit etti: Yerel yönetimler merkezi yönetimle aynı partiden olmazsa hizmet alamayacaktı. Sanki alabiliyordu! Napolyon “Süngünün üzerine oturulmaz” demişti, ama oturmaya uğraştı. Zordan başkasını tanımadı.

Hiç........

© Evrensel


Get it on Google Play