Bilinçsiz ve örgütsüz işçi değiştiremez -kuraldır. Ve evet, işçi sınıfının kurtuluşu için işçi hareketiyle sosyalizmin birleşmesi şarttır.

Ancak işçinin bilinçlenmesiyle işçi hareketinin sosyalizmle birleşmesi öyle bir günlük iş değildir. Sınıf bilinci ekonomik mücadelenin sınırları içinde kalınarak edinilemez, doğrudur, ancak ekonomik sosyal mücadeleler olmadan da ilerlenemez.

İşçinin “Ben yapabilirim”; öncelikle “Ben çalışma ve yaşam koşullarını düzeltebilirim” ve giderek “Ben kendimi kurtarabilirim” diye düşünmeye başlaması böyle bir mücadele olmaksızın, sadece “çok bilenlerin” konuşup anlatmalarıyla olacak şey değildir. Sınıf sezgilerinin ilk bilinç kıvılcımlarına dönüşmesi, işçilerin kendi deneylerini gerekli kılar. Sezgilerden giderek bilinç kıvılcımlarını çaktıracak olan, mücadele ve kurtuluş ihtiyacının işçinin etine kemiğiyle temasa gelmesi, ona “değmesi”dir. Bu, ancak işçinin kendiliğinden de yürüyebileceği, zorlandığında yürümek zorunda kalacağı “yollarda” gerçekleşebilir. Sonrasında tabii ki anlatmalar, okumalar, tartışmalar gerekli olacaktır.

O nedenle, sosyalizmi, işçi hareketinden koparabilmek, işçinin dışında var edebilmek olanaksızdır. Ne lafla peynir gemisi yürüyecek ne de bir sabah uyanıldığında devrim olacaktır! Her şey tırnaklarla kazınılarak koparılıp alınacaktır.

Günlerdir fabrikasının alındığı jandarma kuşatması bütün bir caddeyi, namaz kıldıkları camiyi bile kapsayarak genişletilen, kaç kezdir ağızlarını açmaları bile engellenmeye çalışılıp darbedilen, gözaltıların sürekli kılındığı Özak işçilerinin direnişi söndürülemiyor. Patron, işbirlikçi sendika bürokrasisi, vali, jandarma, müftünün oluşturduğu birleşik sermaye cephesi yaşam ve çalışma koşullarının kahrediciliği canına tak eden işçiyi durdurmaya yetmiyor. İşbirlikçi sendikaya isyan bu koşullarda patlak veriyor, yaşamlarının zorladığı işçiler arayışa yöneliyor, sendika değiştirmek üzere örgütlenmeye başlıyor. Sezgiler ilk kıvılcımların çakmasına götürmüştür.

Direniş ile insan olduğumuzu hatırladık. Bazen bir hafta boyunca aralıksız çalışıyor, güneşi görmüyorduk. Üzerimizde sürekli baskı vardı, tehdit ediliyorduk. İlk defa bir direniş yaşıyoruz. Dostu da düşmanı da tanıdık” diyor Özak’ın kadın işçileri. “İnsan olduğunu hatırlamak”… “Dostu düşmanı tanımak”… Elbette eksiklikleri yok değildir, ama anlayıp tanıma süreci başlamıştır. Başka yerde değil, ilk defa yaşanan “direniş sürecinde”.

Her seçimde AKP’yi desteklediğini söyleyen bir grevci işçi “Yapılan zulme karşı bu partiden herhangi birisi yüzümüze bakmadı. Oysa ben AKP’de çok görev yaptım, çok eğitim aldım. Daha önce seçimlerde köy köy gezerek oy topladık” diyerek soruyor: “Adalet zenginden mi yana? Devletimiz niye bu zulme ortak oluyor? Niye işçinin yanında olmuyor?” Ve noktayı koyuyor: “Din kisvesiyle milleti kandırıyorlar, bizim salak olmadığımızı anlasınlar.” Küçümsenir ilerleme değildir. AKP ile böyle mücadele edilir diyor. CHP’deki “değişimin” binine bedel değişimdir!

Direnişin 10. gününde, henüz fabrikada çalışmayı sürdüren işçileri, jandarmanın fabrikaya yeni işçi alınmasını engellemeye çalışan grevcilere yönelik tekmeli gazlı tutumuna isyan ettiren “vicdan” da, elbette bir sınıf vicdanıdır. Sezgiden bilince dönüşümü tetikleyen o “kıvılcım”dır: “Bu bir onur meselesine döndü. Sabah vardiyasında dışarıda direnişte olan işçi arkadaşlarımız tekmelendi, coplandı. Bizim vicdanımız bunu kabul etmedi ve direnişe katıldık.” Direnişe katılırlar ve fabrikada üretim tamamen durur.

Şimdi sermaye ve iktidarının bütün birleşik gücü karşısında bir avuç (700’e yakın) işçi günlerdir karşı karşıya. Burjuvazinin birleşik gücü işçiler kazandığında arkasının geleceğinin farkında ve sıkı durma çabasında. Burjuva muhalefet görmüyor bile. İşçilerse bir avuç görünüyor, ama bugün bütün bir işçi sınıfını temsil ediyor ve her geçen gün bunu daha ileriden kavrıyor.

Sermayenin hizmetindeki iktidar karşısında, işçilerin hizmetindeki EMEP Milletvekili Sevda Karaca buna yardım ediyor: “Emek düşmanı, kadın düşmanı, işçi düşmanı iktidar, devletin tüm olanaklarını Özak patronunun ayaklarına serdi, valisi, jandarması, polisi, İŞKUR’u patron için seferber oldu. Özak Tekstil işçisi kazanırsa tüm işçi sınıfı kazanır.

QOSHE - Öğrenen Özak Tekstil işçileri öğretiyor! - Mustafa Yalçıner
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Öğrenen Özak Tekstil işçileri öğretiyor!

11 21
12.12.2023

Bilinçsiz ve örgütsüz işçi değiştiremez -kuraldır. Ve evet, işçi sınıfının kurtuluşu için işçi hareketiyle sosyalizmin birleşmesi şarttır.

Ancak işçinin bilinçlenmesiyle işçi hareketinin sosyalizmle birleşmesi öyle bir günlük iş değildir. Sınıf bilinci ekonomik mücadelenin sınırları içinde kalınarak edinilemez, doğrudur, ancak ekonomik sosyal mücadeleler olmadan da ilerlenemez.

İşçinin “Ben yapabilirim”; öncelikle “Ben çalışma ve yaşam koşullarını düzeltebilirim” ve giderek “Ben kendimi kurtarabilirim” diye düşünmeye başlaması böyle bir mücadele olmaksızın, sadece “çok bilenlerin” konuşup anlatmalarıyla olacak şey değildir. Sınıf sezgilerinin ilk bilinç kıvılcımlarına dönüşmesi, işçilerin kendi deneylerini gerekli kılar. Sezgilerden giderek bilinç kıvılcımlarını çaktıracak olan, mücadele ve kurtuluş ihtiyacının işçinin etine kemiğiyle temasa gelmesi, ona “değmesi”dir. Bu, ancak işçinin kendiliğinden de yürüyebileceği, zorlandığında yürümek zorunda kalacağı “yollarda” gerçekleşebilir. Sonrasında tabii ki anlatmalar, okumalar, tartışmalar gerekli olacaktır.

O nedenle, sosyalizmi, işçi hareketinden koparabilmek, işçinin dışında var edebilmek olanaksızdır. Ne lafla peynir gemisi yürüyecek ne de bir sabah uyanıldığında devrim olacaktır! Her şey tırnaklarla kazınılarak koparılıp alınacaktır.

Günlerdir fabrikasının alındığı jandarma kuşatması bütün bir caddeyi, namaz kıldıkları camiyi........

© Evrensel


Get it on Google Play