Baştan ayağa bir işçi mitingi olarak toplanmış Emek Partisi Kongresini yazacaktık, olmadı, üst üste 12 askerin ölüm haberi geldi.

Kime sorulsa, gündem ekonomi ve yaygın olarak geçim derdiydi.

Kapitalistler ve hükümet açısından ekonominin çarklarının istikrar içinde dönmesi. Yani işçiye en az ücreti dayatıp mümkün en düşük asgari ücretle “Maliyetleri düşürüp” zenginleşmek. O “hepimizin” denen “gemi”yi kapitalistler için cennet, işçiler için cehennem kılmak. İşçiler Bangladeş koşullarında çalıştırılıp yaşatılırken patronlar semirecek -istikrar ve “Ekonominin rayına girmesi” buna deniyor.

İşçi ve emekçiler açısından da gündem ekonomi, ama bu, insanca koşullarda çalışıp yaşayabilmek demek. Hiç değilse geçinmeye yetecek bir ücret ve hakaretsiz, iş güvenliği sağlanmış, güvenceli bir iş ve güvenli bir gelecek. Bu, gerçekte, sınıfa bunca dayatılanların ardından, işçi iktidarı demek. Sermaye egemenliği koşullarında çünkü, hakaretsiz güvenli iş ve geçinebilecek bir ücretin hayal olduğu her gün yüzlerce kez kanıtlanıyor. Küfür ve dayatmanın bininin bir para, ücretinse açlık sınırlarında olduğu, Özak’ta örneğin yaşamın tartışmasız gerçeği. Her şeyi üretip var eden işçi sınıfına sermaye ve hükümeti tarafından reva görülenin yoksulluk sınırlarında yaşayabilmek bile olmadığını bilmeyen yok!

Şimdiyse ekonominin yanında, asker ölümleri, “terör” tartışması eşliğinde gündemin üst sıralarına yükseliyor. CHP ortak bildiriye imza attı atmadı -tartışma buraya kilitlenmek isteniyor. Muhalifse tabii ki atmayacak. Akşener ve Davutoğlu’nu geçtik, onların muhaliflikleri Kılıçdaroğlu’ndan menkul. Saadet Partisi, daha yeni İsrail yandaşlığı dolayısıyla hükümet partilerini suçlayan vekilini kaybetmişken, onlarla birlikte nasıl bildiri imzalıyor?

Erdoğan hükümeti 2015’e kadar “barış” diyor, “barış süreci” yürütüyordu. Sadece Kürtlerle değil, açıkça PKK ile. Öcalan’la görüşmeler yapıyor, Kürt sorununun barışçıl çözümünü savunuyor görünüyordu.

2015’le birlikte barış marış kalmadı! Kürt falan yoktu, herkes Türk’tü ve “Terör son ferdine kadar ezilecek”ti. Bu keskin manevra nerede olsa, manevra sahibini hükümetten düşürürdü, bizde hükümetin devamının dayanağı oldu. 2015 haziranında seçim yenilgisi alınmıştı, kasımında savaş ve yükseltilen milliyetçilik ortamında seçim kazandırdı!

Şimdi yeni bir seçim geliyor. Ve gündemin yeni maddesinin yükselişinin bir nedeni bu. Seçimler, sömürülen yığınları sermaye ve hükümet karşıtlığına sevk eden ekonomi gündemiyle değil, milliyetçiliğin göz gözü görmez kılmasının beklendiği koşullarda yapılmalı -sermaye de hükümeti de bu görüşte. Milliyetçiliği marifet bilen “muhalif” sermaye partilerini kuyruklarından yakalamanın kolay olduğunu deneyimlemiş iktidarın işine gelen, yeni bir “Türk-Kürt ve şehitler” tartışması ortamı.

Akşener’le partisi zaten teslim alındı, Saadet ve diğerleri de milliyetçilik üzerinden teslim alınmak isteniyor. İmzala ortak bildiriyi, hükümetin peşine takıl, sonra yap yapabilirsen muhalefeti! Ve tabii asıl, geçim derdindeki işçi ve emekçilerin aklı çelinecek estirilecek milliyetçi rüzgarla. Hakaretlerle boş tencereleri unutturulup ezan ve bayrakla oyları toplanacak -hesap bu.

Ve ötesi. “Barış süreci” yerine “Pençe-Kilit operasyonları” para eder görünüyordu. Yeni gözleme ve İHA-SİHA’lı, lazer güdümlü vuruş teknikleriyle ilerleme sağlanıyor ve “Terörün kökünün kazınacağı” günler iple çekiliyordu. “Bir teröriste bir bomba” ilkesiyle, biraz masraflı da olsa ülke içinde “Sükunet sağlanmış” gibiydi ve Irak ve Suriye’nin kuzeyinde durmadan “operasyon” düzenlendi. “30 km derinliğinde tampon bölge” politikasıyla Zap, Metina ve Avaşin’e hava indirmeleri yapılıp yeni kamplar kuruldu ve asker geniş bir bölgeye yayıldı. Ama bu genişlemenin bedeli oluyor ve ne sermaye ne hükümeti ne de ortak bildirici sözde muhalefetin umrunda bu bedel!

Bedeli çünkü, canlarıyla, sermaye ve hükümeti ödemiyor, onlar oy derleme peşinde. Bedeli ödeyenler, aileleriyle çatısı bile olmayan derme çatma evlerde yaşayan ve asgari ücretle fabrika yerine teskere bıraktıkları kışla ve kamplarda “çalışmayı” tercih eden yoksullar! Siz hiç bir zengin çocuğunun askerde “Şehit olduğunu” gördünüz mü?

QOSHE - Yeniden asker ölümleri… - Mustafa Yalçıner
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yeniden asker ölümleri…

32 7
26.12.2023

Baştan ayağa bir işçi mitingi olarak toplanmış Emek Partisi Kongresini yazacaktık, olmadı, üst üste 12 askerin ölüm haberi geldi.

Kime sorulsa, gündem ekonomi ve yaygın olarak geçim derdiydi.

Kapitalistler ve hükümet açısından ekonominin çarklarının istikrar içinde dönmesi. Yani işçiye en az ücreti dayatıp mümkün en düşük asgari ücretle “Maliyetleri düşürüp” zenginleşmek. O “hepimizin” denen “gemi”yi kapitalistler için cennet, işçiler için cehennem kılmak. İşçiler Bangladeş koşullarında çalıştırılıp yaşatılırken patronlar semirecek -istikrar ve “Ekonominin rayına girmesi” buna deniyor.

İşçi ve emekçiler açısından da gündem ekonomi, ama bu, insanca koşullarda çalışıp yaşayabilmek demek. Hiç değilse geçinmeye yetecek bir ücret ve hakaretsiz, iş güvenliği sağlanmış, güvenceli bir iş ve güvenli bir gelecek. Bu, gerçekte, sınıfa bunca dayatılanların ardından, işçi iktidarı demek. Sermaye egemenliği koşullarında çünkü, hakaretsiz güvenli iş ve geçinebilecek bir ücretin hayal olduğu her gün yüzlerce kez kanıtlanıyor. Küfür ve dayatmanın bininin bir para, ücretinse açlık sınırlarında olduğu, Özak’ta örneğin yaşamın tartışmasız gerçeği. Her şeyi üretip var eden işçi sınıfına sermaye ve hükümeti tarafından reva görülenin yoksulluk sınırlarında yaşayabilmek bile olmadığını bilmeyen yok!

Şimdiyse ekonominin yanında, asker ölümleri, “terör” tartışması eşliğinde........

© Evrensel


Get it on Google Play