Sebastian Salgado’nun Brezilya’da, Amazon nehrinin denize döküldüğü yerin birkaç yüz kilometre güneyinde yer alan Serra Pelada’da 1980’lerde çektiği fotoğraflar, altın arıtma alanına, tepeden yamaca kan ter içinde gidip gelerek sırtlarında toprak taşıyan binlerce işçinin sefaletini yansıtır. Bir gramının bile ateş pahası olduğu günümüzde altın, ona sahip olmayan ama ekonomiyi, teknolojiyi hatta gündelik hayatın ritüellerini şekillendiren etkili bir faktör olarak yoksulların sırtında ağır bir yük olmaya devam ediyor.

Altın, İkinci Dünya Savaşı’ndan emperyalist sistemin yükselen yıldızı olarak çıkan ABD’nin öncülüğünde, 44 ülkenin de onayıyla başlıca iktisadi birim olmuştu. 1944 yılında imzalanan Bretton Woods anlaşmasıyla ABD doları başlıca değişim aracı olarak belirlenmiş ve altına sabitlenmişti; diğer ülkelerin para birimleri de dolara bağlanmak suretiyle kur dalgalanmaları kontrol altına alınacak böylece sermaye dolaşımı, pazar hareketleri ‘istikrar’lı bir biçimde sürdürülecekti. Dolar, yeni sömürgeciliğin ekseni oldu. ‘70’lerdeki krizle birlikte altın fiyatlarındaki dalgalanmalar Bretton Woods sistemini ABD’nin çabalarına rağmen çökertti ama suret aslın yerine geçti, yani dolar temel parite olarak baki kaldı.

Ancak bu gelişmeler altının saltanatını yerinden etmedi elbette. Paraya kolay çevrilebilir evrensel bir meta olma vasfını korudu, önemli bir yatırım aracı olmaya devam etti. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte bu, kullanımı kolay, ısı iletkenliği güçlü ama elde edilmesi zahmetli malzemenin kullanım alanları genişledikçe büyük bir sermaye rekabetini de tetikleyerek kıymetlenmeye devam etti.

Bugün metalik altının zorlu süreçlerden geçirilerek elde edilen nano partikülleri elektronik, tıp (tanı, teşhis), uzay, gıda, tekstil, bilişim, görüntüleme teknolojisinde kullanılıyor. Altının kıymeti ve kudreti onun üretiminin neye mal olduğunu gizliyor. Oysa Serra Peladalar dünyada bir istisna değil. Türkiye’de de öyle.

Erzincan İliç’te siyanürle topraktan altın ayrıştırmanın kesin faturası daha ortaya çıkmadı, tahmin etmek de zor. İlan edilenden daha fazla işçinin zehirli atıkta mahsur kaldığı bilgisi var. Ancak yetkililerin ‘Menfez kapattık, Fırat’a siyanür sızmıyor’ gibi kaba saba açıklamalarına rağmen havaya karışan, yer altı sularına sızan zehirli ve kanserojen partiküllerin ne kadar süreyle cana kastedeceği ve bölge ekolojisini nasıl etkileyeceği üzerine sadece endişeli tahminler yapılabiliyor.

Bilim insanlarının, yerel halk ve meslek odalarının defalarca uyarmasına karşın göz göre göre gelen bir Kırmızı Pazartesi hadisesi yaşanıyor. Bölgede, dokunduğunu altına çevirmeye çalışan Anagold şirketinin yüzde 80’ine sahip Kanadalı SRR ile yüzde 20’sine ortak olan Çalık tekeli ve etrafında kümelenmiş suç şebekesi de gözü kara kâr hırsıyla bile bile yol açtıkları kıyımın suç ortakları.

AKP’nin üst düzeylerinde yıllarca çalışmış, oğlunun gemicikleriyle taşınan kirli mallarla adı anılan Binali Yıldırım’dan imar affı ve altın şirketlerine ruhsat vermeye kadar birçok yağma politikasının icracısı, şimdi de İstanbul yağmasına aday gösterilen Murat Kurum’a ve hanedan mensupları ve taşeronlarına kadar uzanan geniş bir ağ bu. Daha önemlisi, defalarca esnetilen, Danıştay ve AYM’nin kararları tanınmayarak değiştirilen maden yasasını bugün de önümüze bir torba içinde yeniden getiren, Kanadalı altın şirketine vergi indirimi yapan iktidarın sorumluluğu çok büyük.

İktidarın, her çuvallamasını dış güçlere, lobilere bağlayarak anlattığı ve kendisine imanı kuvvetlendirmeye çalıştırdığı yerli-milli ekonomi hikayesinin Midasları İliç’te çıplak kaldı. Aslında altın şirketlerine tanınan izinler ve imtiyazlar sayesinde ülkenin her yeri halk tepkilerine rağmen delik deşik edilmiş durumda. Çünkü AKP iktidarları döneminde verilen ruhsat sayısının 386 bin olduğu rivayet edilmekte. Şu an faal yabancı şirket sayısı ise 773. Altın işinden SSR tekelinin 2020-2023 arasında elde ettiği gelir 1.5 milyar dolar, kâr ise 334.6 milyon dolar.

Bir ucuz emek cehenneminde bu kıymetli madenin bir yüzünde az maliyetle elde edilmiş devasa kâr, diğer yüzünde ise doğa ve insan kıyımı var. Rivayete göre, köle işçinin kanının bulaştığı elmasın paha biçilmez olduğu 19. yüzyılın son çeyreğinde De Beers Company’nin Kurucusu Cecil Rhodes, Güney Afrika’da kırbaçlı krallığını ilan etmişti. Şimdi Zimbabwe olan ülke yıllarca Rodezya olarak bilindi. Elmas, Afrika’nın sömürgeleştirilmesinin, kanlı savaşların itici gücüydü. Rivayetin bir realitesi vardı. Ateş pahası mücevherler bu kanlı imalat sürecinin ürünü oldu.

Bugün kırbaç falan yok ama sömürü yine vahşi, zehir saçan yöntemlerle devam ediyor.

Altın da kana bulanmaya devam ediyor.

QOSHE - Altında kan, aslında yağma var - Nuray Sancar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Altında kan, aslında yağma var

23 50
16.02.2024

Sebastian Salgado’nun Brezilya’da, Amazon nehrinin denize döküldüğü yerin birkaç yüz kilometre güneyinde yer alan Serra Pelada’da 1980’lerde çektiği fotoğraflar, altın arıtma alanına, tepeden yamaca kan ter içinde gidip gelerek sırtlarında toprak taşıyan binlerce işçinin sefaletini yansıtır. Bir gramının bile ateş pahası olduğu günümüzde altın, ona sahip olmayan ama ekonomiyi, teknolojiyi hatta gündelik hayatın ritüellerini şekillendiren etkili bir faktör olarak yoksulların sırtında ağır bir yük olmaya devam ediyor.

Altın, İkinci Dünya Savaşı’ndan emperyalist sistemin yükselen yıldızı olarak çıkan ABD’nin öncülüğünde, 44 ülkenin de onayıyla başlıca iktisadi birim olmuştu. 1944 yılında imzalanan Bretton Woods anlaşmasıyla ABD doları başlıca değişim aracı olarak belirlenmiş ve altına sabitlenmişti; diğer ülkelerin para birimleri de dolara bağlanmak suretiyle kur dalgalanmaları kontrol altına alınacak böylece sermaye dolaşımı, pazar hareketleri ‘istikrar’lı bir biçimde sürdürülecekti. Dolar, yeni sömürgeciliğin ekseni oldu. ‘70’lerdeki krizle birlikte altın fiyatlarındaki dalgalanmalar Bretton Woods sistemini ABD’nin çabalarına rağmen çökertti ama suret aslın yerine geçti, yani dolar temel parite olarak baki kaldı.

Ancak bu gelişmeler altının saltanatını yerinden etmedi elbette. Paraya kolay çevrilebilir evrensel bir meta olma vasfını korudu, önemli bir yatırım aracı olmaya devam etti. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte bu, kullanımı kolay, ısı iletkenliği güçlü ama elde edilmesi zahmetli malzemenin kullanım alanları genişledikçe büyük bir........

© Evrensel


Get it on Google Play