Yüksek faizle geri ödeme yapacağını vadederek eş dosttan, futbolculardan, belgesiz milyonlarca dolar toplayan Denizbank’ın Levent Şube Müdürü Seçil Erzan büyük oynayıp elinde patlayan balonun bedelini ödüyor. Ne var ki soruşturma derinleştikçe ortaya dökülen bilgiler; ponzi, saadet zinciri, Fatih Terim fonu gibi adlarla anılan bu dolandırıcılık vakasının aysbergin kazara çarpılmış görünen yüzü olduğuna işaret ediyor. Bu iş Denizbank yöneticilerini dışarıda bırakacak durumda değil. Daha önemli sorun Seçil Erzan’ı kamuoyunun önüne bir kurban olarak atan mevcut banka sisteminin içine gömülü daha kaç tane müdür ve müdirenin olduğunu açığa çıkaracak bir adımın atılacağına asla emin olunamayacağı.

Dilan Polat ve diğer fenomenler şaşaalı yaşamlarını, harcadıkları paraları göze sokmasalardı ve bunun üzerine haydan gelip huya giden paraların hesabını kamuoyu sormasaydı yasa dışı bahis, kara para aklama işine bulaşan hadsiz figüranlara birileri ‘Yürü ya kulum’ demeye devam edecekti. Sergiledikleri fotoğraf albümünde birbirleriyle ilişkileriyle olduğu kadar ponzi’nin ‘siyasi ayağı’yla da hava attıklarında saadet zincirinin dışına atıldılar. Bu, zincirin çöküşü anlamına gelmiyor. Çünkü minarenin sürekli olarak daha büyük kılıflara uydurulduğu yasa ve yasama düzeni, Seçil Erzanlar, Dilan Polatlar gibi, günü geldiğinde bir safra olarak oyunun dışına atılabilecek kırılgan ve emniyetsiz dayanaklarla işliyor ve bunlara ihtiyaç duyuyor.

Adını koymak lazım; memleketin ekonomisi önemli ölçüde kayıt dışı ilişki ve işlerle dönüyor. Bunun faş olan kısmı ise adliyelerin münferit damgasını basabileceği kadar. Oysa Özal zamanından başlamak üzere; banker skandalları, banka hortumlamaları, özelleştirilen kamu şirketlerini ucuza kapatmak için adlı sanlı holding yöneticileri, mafya reisleri ve siyasiler arasında kurulan ilişkiler ekonominin kara yüzünün münferit değil mükerrer olduğunu defalarca gösterdi. Vaktiyle bu ilişkiler MİT raporu denen vesikada detaylandırılmıştı. Mehmet Ağar-Alaattin Çakıcı’nın adları o raporlarda da var, bugün de adları geçiyor. Eski başbakanlardan Tansu Çiller’in, özel bankalar açma furyasında bir banka edinen ve bu banka aracılığıyla milyonlar kaldırıp özelleştirme sürecinden yakınlarının nemalanmasını sağlayan eşinin yaptığı sihirbazlıklar da henüz unutulmuş değil. Bu özel bankaların çoğu da birkaç kişiyi zengin ettikten sonra kirli bir çamaşır gibi sistemin dışına çıktılar. Öte yandan tarikatların ve bireysel dindarların birikimlerini mevduatlaştıran faizsiz bankacılığın başında da Özal’ın kardeşi vardı ve burada toplanan paralar küresel sermaye sisteminde işletiliyor, alıcı memnun, kâr payı kılıfında mevduatına faiz dönen satıcı da memnun, yaşayıp gidiyorlardı.

Bugünkü manzara para ve kara para ticaretinin daha fazla iç içe geçmesidir. Tekelleşmenin ve merkezileşmenin aşırı gelişmesine paralel olarak para yönetiminin de merkezileştiği mevcut iklim içinde banka ve sanayi sermayesi ortaklığını yani mali sermayeyi mafya ve kara para birikiminden ayırmak mümkün değil.

Saadet zincirleri, fonlar, ponziler, kara para vb. arada bir operasyona tabi tutulan çantacı figüranlarıyla birlikte devasa bir ekonomi modeli oluşturdular. Kendisi de en büyük tekel işletmesi haline gelmiş devletin irili ufaklı siyasileri, bürokratları, memurları kayıtsız ekonominin nimetlerinden yararlanır hale geldiler. Seçil Erzan’ın, fon tuzağına kapılan futbolcuların gösterdiği refleks, resmi olmayan kağıtlara atılan bir imza karşılığında milyon dolarların gayriresmi yollardan iki üç kata çıkacağına inanmanın artık ne kadar olağan ne kadar meşru hale geldiğini kanıtlıyor.

Mülke ve paraya çökmek bir racondur. Murat Ağırel’in önceki gün Halk TV’de açtığı ‘Castle Hawk dosyası’nda borsada kazandığı paralarla şirketler açan kişinin bütün birikimine önce bir mafyanın, sonra o mafya grubundan kendisini kurtarmak isteyen bir başka mafyanın sonra yine bir diğer grubun çökerek kişiyi nasıl dımdızlak ortada bıraktığını anlatılmıştı.

En büyük saadet zincirini kuran ve diğerlerine gözünü kapatmayı tercih eden asıl siyasi iktidardır. Bu o kadar oturmuş, alışılmış bir yöntemdir ki bankaya çantayla getirilen, hiçbir yasal işlemden geçmeyen paraların kendilerine katlanarak geri döneceğini düşünen ‘kurbanlar’ servetlerine çökülebileceğinden kuşkulanmadılar bile. Halbuki madalyonun arka yüzü de böyle bir şeydir.

Rezerv Alan Yasası çıkararak vatandaşların evine, arsasına çökmeyi kendisi ve kurumları için meşru ve normal hale getiren iktidar altında daha çok Dilanlar, Seçiller gelir geçer. Bu alanda da yeni saadet zincirleri kurulur birileri yine kurban edilir. Düzen kara düzendir çünkü.

QOSHE - Kara düzen - Nuray Sancar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kara düzen

26 17
16.12.2023

Yüksek faizle geri ödeme yapacağını vadederek eş dosttan, futbolculardan, belgesiz milyonlarca dolar toplayan Denizbank’ın Levent Şube Müdürü Seçil Erzan büyük oynayıp elinde patlayan balonun bedelini ödüyor. Ne var ki soruşturma derinleştikçe ortaya dökülen bilgiler; ponzi, saadet zinciri, Fatih Terim fonu gibi adlarla anılan bu dolandırıcılık vakasının aysbergin kazara çarpılmış görünen yüzü olduğuna işaret ediyor. Bu iş Denizbank yöneticilerini dışarıda bırakacak durumda değil. Daha önemli sorun Seçil Erzan’ı kamuoyunun önüne bir kurban olarak atan mevcut banka sisteminin içine gömülü daha kaç tane müdür ve müdirenin olduğunu açığa çıkaracak bir adımın atılacağına asla emin olunamayacağı.

Dilan Polat ve diğer fenomenler şaşaalı yaşamlarını, harcadıkları paraları göze sokmasalardı ve bunun üzerine haydan gelip huya giden paraların hesabını kamuoyu sormasaydı yasa dışı bahis, kara para aklama işine bulaşan hadsiz figüranlara birileri ‘Yürü ya kulum’ demeye devam edecekti. Sergiledikleri fotoğraf albümünde birbirleriyle ilişkileriyle olduğu kadar ponzi’nin ‘siyasi ayağı’yla da hava attıklarında saadet zincirinin dışına atıldılar. Bu, zincirin çöküşü anlamına gelmiyor. Çünkü minarenin sürekli olarak daha büyük kılıflara uydurulduğu yasa ve yasama düzeni, Seçil Erzanlar, Dilan Polatlar gibi, günü geldiğinde bir safra olarak oyunun dışına atılabilecek kırılgan ve emniyetsiz dayanaklarla işliyor ve bunlara ihtiyaç duyuyor.

Adını koymak lazım; memleketin ekonomisi önemli ölçüde kayıt dışı ilişki ve işlerle........

© Evrensel


Get it on Google Play