Cumhurbaşkanı Erdoğan yerel seçim sonuçlarıyla ilgili ilk açıklamasında Türk demokrasisinin rüştünü ispat ettiğini söyledi. “Millet son sözünü söylemiş, kararını vermiştir. Geriye düştüğümüz her yerde sebepleri tespit ederek gerekli müdahalelerde bulunacağız, önümüzdeki beş yıl çizgimizden sapmayacağız” diye ekliyordu.

Partinin geriye düşmesinin başlıca sebepleri açıktı oysa. Düşük ücretler, adaletsizlik, seçmene karşı hoyratlık, kibir, bölgede ve içeride gerilim siyaseti vs. daha birçok şey sayılabilir. Partinin sadık seçmen kitlesinde de AKP’nin yarattığı sorunları yine kendisinin çözeceğine ilişkin inanç aşınmış, sabır tükenmişti. Ağırlaşan hayat şartlarına karşı boş hamasetin, algı kaydırmaların bir yararı olmadı.

Daha önce defalarca AKP’ye oy vermiş kalabalık bir oy kullanıcısının sandığa gitmediği ortaya çıktı. İktidar partisine duyulan tepki, ‘emanet oyları’, stratejik tercihleri ağırlıklı olarak CHP’ye yöneltti. 2019 seçimlerinde ortaya çıkan tablo bu kez Türkiye’nin geneline yayılmış sayılabilir. Yerel yönetimlerdeki kâr ve rant kaynaklarına erişimini sınırlayarak yurttaş, iktidar partilerinin hareket alanlarını sınırlandırdığı gibi bir yıl önce ülke yönetimine layık görmediği ana muhalefeti siyasetten çok, teknik bir yönetimin alanı görülen bir yerel yönetimlerde ve daha geniş bir coğrafyada sınamaya karar verdi. Ama Erdoğan önümüzdeki beş yıl çizgimizden sapmayacağız demeye devam ediyor.

Bu ‘çizgi’nin ekonomik içeriğinden vazgeçilmeyeceğini orta vadeli plan, 12. kalkınma planı ve bütçe zaten teyit ediyor. Bu programlar hayata geçerken, Erdoğan’ın yine aynı balkon konuşmasında söylediği gibi ‘Gönülleri fethedeceğiz’ sözünün bir karşılığı yok. Çünkü programlar halkın üzerindeki yükü daha da ağırlaştırmak üzere hazırlandı.

İktidar 22 yıldır sonuç aldığını düşündüğü hazır refleksle küskün, aç ve yoksul seçmeninin önüne seçimden hemen sonra Van müdahalesini koyarak çizginin değişmeyeceğini gerçekten gösterdi. Gündelik ve ‘amiyane’ geçim sorunlarını bastırarak dikkatleri Kürtlerin üzerine çekecek bir gerilimin el çabukluğuyla kışkırtılmasının başka açıklaması yok. Türk demokrasisinin çarklarını bu kez AKP aleyhine döndüren tek eksiğin yeterince tahrik edilmemiş Kürt kartı olduğu düşünülüyor belli ki.

Erdoğan’ın Türk demokrasisi, meşru ve yasal hakların iyi kötü kullanılabildiği bir şey değil. Seçimler giderek sadece oy kullanabilme hakkının lütfedildiği bir festivale dönüştü. Anayasa Mahkemesinin kararlarının tanınmadığı, güdümlü yargı ve hukukun adalet varmış gibi yapmaya yaradığı, yurttaşın elinde bırakılan o tek kozun yani oy kullanma hakkının bile taşımalı seçmenlerle, kayyum atamalarıyla iğdiş edildiği bir demokrasi bu. Provokasyonlarla, hileyle, pusuyla işleyen bir ‘demokrasi’, Türk tipi cumhurbaşkanlığı sisteminin de alameti farikası.

AKP’den, çıkardığı yapay gerilimlerden, çatışmalardan yorgun bir toplumun Adalet Bakanlığı -yerel mahkeme-yerel seçim kurulu marifetiyle yeni seçilen Van Büyükşehir Belediye Başkanı Abdullah Zeydan’ın mazbatasına el konmasına sessiz kalıp sineceği, Kürt seçmen reaksiyonunu takiben ortaya çıkan çatışma karşısında iktidarda konsolide olacağı, olmasa bile sadece izleyeceği beklentisi bu kez boş çıktı. Sadece Van’da değil birçok batı kentinde insanlar protesto gösterileri ve açıklamalar yaptılar. Gösteriler Van’dan diğer bölge illerine kadar yayıldı. Milletvekilleri Van’a koştular.

Türk tipi demokrasi bağlamında bile aniden topal ördeğe dönüşen iktidarın rövanş için bu demokrasinin dört yıl sonraki tecellisini bekleyecek durumu yok. Yerel seçim sonuçlarını beklentilerinin karşılanması talebiyle kutlayan bütün sermaye örgütleri kendi ekonomik büyümeleri için emekçilerden çok çalışma, ihracatın artmasını bekliyorlar. Bu, halka daha az tüketin, daha az talep edin ve daha çok çalışın demekten başka bir anlama gelmiyor. Erdoğan da IMF’nin ‘yapısal reformlar’ diye anılan programına sadakatle hazırlanan kalkınma planları doğrultusunda yürüneceğini söyleyerek bu teminatı vermiş bulunuyor. Bu planlar tıpkı sermayenin dilediği gibi, emekçilere çok çalışmaktan, daha fazla sömürülmekten başka bir vaatte bulunmuyor.

Öte yandan Irak yönetimiyle anlaşmalı olarak yapılacak sınır dışı operasyonların meşruiyeti içerideki gerilimlere muhtaç. Türk tipi demokrasi aç midelerin gurultusunu İHA-SİHA ve bilumum savaş silahlarının gürültüsü bastırsın, içerde kentler karışsın, kavga dövüş olsun, bağırtılar yükselsin diye var.

Ne var ki bu kez tutmadı. Abdullah Zeydan’a mazbatadan önce kayyum atama hamlesi boşa düştü. Van halkının direnişi ülkenin doğusunda olduğu kadar batısında da yankı buldu. Sonuçta uygulama geri çekildi.

Bu, Erdoğan’ın Kürtleri dışlayan, sınırları yasak, baskı, zulümle çevrili Türk demokrasisinin nasıl aşılacağını da gösteren bir dayanışma durumudur. Mücadele kazandırır. İktidar çizgisinden sapmayabilir ama halk kendisine yeni bir yol çizmeye hazır.

QOSHE - Kürt’e yasaklı, kavgalı gürültülü Türk demokrasisi! - Nuray Sancar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kürt’e yasaklı, kavgalı gürültülü Türk demokrasisi!

29 38
05.04.2024

Cumhurbaşkanı Erdoğan yerel seçim sonuçlarıyla ilgili ilk açıklamasında Türk demokrasisinin rüştünü ispat ettiğini söyledi. “Millet son sözünü söylemiş, kararını vermiştir. Geriye düştüğümüz her yerde sebepleri tespit ederek gerekli müdahalelerde bulunacağız, önümüzdeki beş yıl çizgimizden sapmayacağız” diye ekliyordu.

Partinin geriye düşmesinin başlıca sebepleri açıktı oysa. Düşük ücretler, adaletsizlik, seçmene karşı hoyratlık, kibir, bölgede ve içeride gerilim siyaseti vs. daha birçok şey sayılabilir. Partinin sadık seçmen kitlesinde de AKP’nin yarattığı sorunları yine kendisinin çözeceğine ilişkin inanç aşınmış, sabır tükenmişti. Ağırlaşan hayat şartlarına karşı boş hamasetin, algı kaydırmaların bir yararı olmadı.

Daha önce defalarca AKP’ye oy vermiş kalabalık bir oy kullanıcısının sandığa gitmediği ortaya çıktı. İktidar partisine duyulan tepki, ‘emanet oyları’, stratejik tercihleri ağırlıklı olarak CHP’ye yöneltti. 2019 seçimlerinde ortaya çıkan tablo bu kez Türkiye’nin geneline yayılmış sayılabilir. Yerel yönetimlerdeki kâr ve rant kaynaklarına erişimini sınırlayarak yurttaş, iktidar partilerinin hareket alanlarını sınırlandırdığı gibi bir yıl önce ülke yönetimine layık görmediği ana muhalefeti siyasetten çok, teknik bir yönetimin alanı görülen bir yerel yönetimlerde ve daha geniş bir coğrafyada sınamaya karar verdi. Ama Erdoğan önümüzdeki beş yıl çizgimizden sapmayacağız demeye devam ediyor.

Bu ‘çizgi’nin ekonomik içeriğinden vazgeçilmeyeceğini orta vadeli plan, 12. kalkınma planı ve bütçe zaten teyit ediyor. Bu programlar hayata geçerken, Erdoğan’ın yine aynı balkon konuşmasında........

© Evrensel


Get it on Google Play