14 yaşındaki Arda Tonbul’un çalıştığı metal fabrikasında kafası sac büküm makinasına sıkıştı. Çocuk, 16 dakika boyunca kurtarılmayı bekleyerek öldü. Mesleki Eğitim Merkezine (MESEM) kayıtlıydı. Aralık ayında Diyarbakır’da 17 yaşındaki 10’uncu Sınıf Öğrencisi Ömer Çakar, klima montajı için götürüldüğü Oto Galericiler Sitesinde çatı katından düşerek yaşamını yitirdi, o da bir MESEM’liydi. Ekim ayında ise yine bir MESEM’li, 16 yaşındaki Zekai Dikici çalıştırıldığı inşaatın 5. katından düşerek hayatını kaybetmişti. Elektrik döşeme işi yapıyordu.

Kaç MESEM’li çocuğun yaralandığı, kaçının uzvunu kaybettiği tam olarak bilinmiyor. Ölüm biçimleri göze batmasa Alman eğitim sistemini uyguluyoruz diye övünen iktidar, makine metal, ahşap, inşaat ve elektrik gibi birçok alanda çocuk öğüten MESEM makinasını bir madalya gibi taşımaya devam edecek. Ne var ki mızrak çuvala sığamıyor.

2022’den bu yana faaliyette olan MESEM uygulamasıyla çıraklık eğitimi örgün ve zorunlu eğitimin bir parçası olarak kabul edildi. Çocuklar haftada bir gün okula gidiyorlar. Ama bu bile çalıştırıldıkları iş yerlerinde patronun rızasına bağlı. Böylece asgari ücretin üçte birine çalıştırıldıkları iş yerlerinde, çocuklar o bir gün bile okula gidemedikleri gibi öngörülen çalışma saatleri dışında da mesaiye zorlanıyorlar.

Arda’nın ve Zekai’nin hikayesinde olduğu gibi fiziksel, ruhsal, duygusal gelişimlerine denk düşmeyen, güçlü refleks gerektiren ağır işlere dağıtılanlar ölüm pahasına “Meslek öğreniyor”. Zekai, yasal mesaisi bitmesine rağmen hâlâ çalışıyorken öldü.

Yoksul ailelerin “Çocuğum bir an önce koluna altın bilezik taksın” diye kayıt yaptırılan MESEM’lerde 1.405 bin ortaokul mezunu çocuk istihdam edilmiş durumda. 14-15 yaşından itibaren sanayinin çarklarında ekmek kavgası veren çocukların eğitim hakları da ellerinden alınıyor. Ölümleri ise gözlerden gizlenebildiği sürece istatistiklere pek yansıtılmıyor.

Sömürünün giderek derinleştiği, emekçi ücretlerinin yoksulluk sınırına bile ulaşamadığı, emeklilerin açlık sınırındaki ücretlere mahkum edildiği koşullarda yetişkin işçilerin hak mevzuatına dahil olmayan, sözleşme pazarlığının dışında kalan ama bu yoksunlukların ‘eğitim’ veya ‘meslek öğretimi’ adı altında yasal kılıfa uydurulduğu çocuk emeği sömürüsü, genel yoksullaşmanın vahim bir çıktısı olarak artıyor. MESEM de bu sömürünün, devlet eliyle örgütlü bir biçimde düzenlendiği sistemin adı.

Burada gözden çıkarılabilir birer malzeme haline getirilen okul çocukları ucuz emek cehenneminin ateşine atılarak yoğuruluyor. Ölüp gidenler ne de olsa eğitim zayiatı! Kalanların hayatı organize sanayi ve büyük sanayi patronlarının sermayesini yeniden değerlendirmeye devam edecekler. Yoksulluk sınırının çok altındaki, üçte ikisi de devlet tarafından karşılanan ücretlerle.

İktidar, önceliğinin sermayenin bekası olduğunu hiçbir zaman gizlemedi. Kalkınma planı, orta vadeli programlar ve bütçe düzenlemelerinde emekçilerin refahı önemsenen bir konu olmadı. MESEM’lilere ödenen ücretlerin büyük bir çoğunluğunu üstlenerek zaten ucuz çocuk emeğini sermayedar için ucuzun ucuzu haline getirmeyi vadetti. Zaten iş gücü piyasasında olan çocukların sayısına MESEM katkısı eklenince çalışan çocuk sayısı 2 milyonu bulmuş durumda.

MESEM eğitim hakkının yıkımı için de bir laboratuvardır. Örgün eğitim sistemini özel protokollerle tarikat ve cemaatlere açarak okulları cübbeli eğiticilerle dolduran Milli Eğitim Bakanlığı eğitim birliğini müfredatından çökertiyor. Çocukların zihnine kendi siyasi ve gerici değerlerini yükleyerek köleleştiren sistemin emek gücünün yeniden üretimini en düşük seviyeden ölçtüğü koşullarda nesle biçilen rol üretimde, savaşta ve iktidarın siyasi rekabet cephesinde uysal köleler ve mücahitler haline dönüşmeleri. MESEM böyle bir siyasi hedefin de duraklarından.

Bu, insan hayatına ve neslin geleceğine zararlı kurum kapatılmalı. Bedensel arazlar, bodurlaşma, yanlış kemik gelişimi yaratarak iktidarın biyopolitikasına da eklemlenen ucuz çocuk emeği imali devreden çıkarılmalı. Çocukları zorunlu öğretim sürecinin dışına atmayan meslek eğitim okulları, liseleri ile yer değiştirmeli. Ne var ki bu bile, bütün sosyal ve idari hayatın değişmesini, yoksulluk üreten, emekçiden çalıp sermayeye aktaran düzenin değişmesini gerektiriyor. Çünkü mevcut düzen her şeyi kara dönüştürmeden ayakta kalamaz. Bu kapsamda çocuk yoksulluğu ve ucuz emek olmadan yaşayamaz.

QOSHE - MESEM, çocuk öğüten makine - Nuray Sancar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

MESEM, çocuk öğüten makine

15 39
20.01.2024

14 yaşındaki Arda Tonbul’un çalıştığı metal fabrikasında kafası sac büküm makinasına sıkıştı. Çocuk, 16 dakika boyunca kurtarılmayı bekleyerek öldü. Mesleki Eğitim Merkezine (MESEM) kayıtlıydı. Aralık ayında Diyarbakır’da 17 yaşındaki 10’uncu Sınıf Öğrencisi Ömer Çakar, klima montajı için götürüldüğü Oto Galericiler Sitesinde çatı katından düşerek yaşamını yitirdi, o da bir MESEM’liydi. Ekim ayında ise yine bir MESEM’li, 16 yaşındaki Zekai Dikici çalıştırıldığı inşaatın 5. katından düşerek hayatını kaybetmişti. Elektrik döşeme işi yapıyordu.

Kaç MESEM’li çocuğun yaralandığı, kaçının uzvunu kaybettiği tam olarak bilinmiyor. Ölüm biçimleri göze batmasa Alman eğitim sistemini uyguluyoruz diye övünen iktidar, makine metal, ahşap, inşaat ve elektrik gibi birçok alanda çocuk öğüten MESEM makinasını bir madalya gibi taşımaya devam edecek. Ne var ki mızrak çuvala sığamıyor.

2022’den bu yana faaliyette olan MESEM uygulamasıyla çıraklık eğitimi örgün ve zorunlu eğitimin bir parçası olarak kabul edildi. Çocuklar haftada bir gün okula gidiyorlar. Ama bu bile çalıştırıldıkları iş yerlerinde patronun rızasına bağlı. Böylece asgari ücretin üçte birine çalıştırıldıkları iş yerlerinde, çocuklar o bir gün bile okula gidemedikleri gibi öngörülen çalışma saatleri dışında da mesaiye zorlanıyorlar.

Arda’nın ve Zekai’nin hikayesinde olduğu gibi fiziksel, ruhsal, duygusal gelişimlerine denk düşmeyen, güçlü refleks gerektiren ağır işlere........

© Evrensel


Get it on Google Play