Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz ay Hatay’da konuşurken ‘Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı. Şu anda Hatay’daki mevcut yerel yönetim maalesef şu deprem olayından sonra ‘Bad-el harab-ül Basra’ oldu’ demişti. 11 kentte milyonlarca insanı etkileyen felaketten bir yıl sonra yaraların sarılması ve kentlerin yeniden inşa edilmesi için devletin yapması gerekenleri oy şartına ve şantajına bağlıyordu.

Aslında her seçim döneminde bu tür şantajlar yapılıyor. Ama bu seferki öncekileri katlayan cinsten oldu. İnsanların bir yıldır çadır ve konteynerlerde kaldığı, vadedilen konutların çok azının yapıldığı ortadayken bu sözleri söylenebilmesini kolaylaştıran koşullar AKP’nin 22 yıllık iktidarı tarafından yaratılmıştır. Bu süre zarfında devletin, kendisini kimi sosyal hizmetlerden sorumlu gördüğü müktesebat adım adım tasfiye edildi. Ancak AKP’nin geçmişten bir miras aldığını da unutmamak gerekir. Erdoğan rejiminin yaptığı, 12 Eylül rejiminin devamındaki düzenlemelerin üstüne kat çıkmak oldu.

1986 yılında, Özal’ın ANAP’ı iktidardayken ‘Fak Fuk Fon’un Mecliste yoğun tartışmalara rağmen kabul edilmesi önemli bir başlangıçtır. ‘Fak Fuk Fon’, fakir fukara diye anılan yoksullara resmi bütçe dışındaki kaynaklardan Sosyal Yardım ve Destekleme Fonu olarak tanımlanmıştı. Fonun geliri de çeşitli tüketim vergileri biçiminde vatandaştan sağlanacaktı. Fak Fuk Fon macerası biriken paranın bir süre sonra yoksul ve kimsesiz insanlara değil sermayeye kaynak olarak aktarıldığının ortaya çıkmasıyla dağıldı.

Sosyal yardım kavramının gündeme gelmesi özelleştirmeler, düşük ücret politikası, emeklilik yaşının yükseltilmesi, sosyal hizmetler bakımından devlet harcamalarının kısılması gibi emekçileri köşeye sıkıştıran neoliberal kapitalizmin bir kazığıdır ve ‘Türk tipi’ ya da yerli-millileştirilerek uyarlanmıştır. Finans kurumları ve tekeller devletin sırtında yük olan sosyal politikaların terk edilmesini ve toplumsal dayanışmanın sivil topluma havale edilmesini ya da devlet dışı kaynaklar oluşturarak desteklenmesini dayatırken bunun yerli biçiminde, nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan, devleti Osmanlı kurumlarının geleneğine sahip bir ülkede adı geçen ‘sivil toplum’ vakıflar, fonlar, cemaatler ve nihayet AKP’nin yerel örgütleriyle belediyeleri olarak belirlendi. Yani devlet ‘sivil’liği de kimseye bırakmaya niyetli değildi. Bu süreçte işçi ve emekçilerin kazanımı olan dayanışma kurumları; sigorta ve emeklilik sistemleri yavaş yavaş bozuşturuldu. Buna karşı çıkabilecek sendikal örgütlerle sol birikim tasfiye edilmeye çalışıldı.

22 yıldır hemen hemen her yıl yapılan seçimlerden sonra AKP’nin seçimleri kazanmasının başlıca nedeni olarak halka dağıttığı yardımlara vurgu yapılır. Tek sebep bu değildir ama iktidar partisinin yerelden başlayarak kurduğu örgütlenme ağının başlıca harcının bu yardımlar olduğu da bir gerçektir. Halka kömürden, bakliyata, beyaz eşyadan temizlik malzemelerine kadar akla ne gelirse her şeyin dağıtıldığı, birçok yoksulun Yeşil Kart sahibi yapıldığı bu sistem oy karşılığında yardımların süreceği vaadiyle hayatta kalabildi.

Emek Partisi İl Başkanı Sema Barbaros’un mayıs 2023 seçimlerinden kısa bir süre önce saha çalışmalarından aktardıkları dikkate değerdir: “Devletten sosyal yardım alan kadınlar, seçim sürecinde AKP tarafından isimlerine ve adreslerine ulaşıldığını ve kendilerine aba altından sopa gösterildiğini iddia ediyor: ‘Bizim kaydımız her yerde var. Bize ulaşmak isteyen çok kolay ulaşıyormuş bunu anladık. AKP Kadın Kolları başkanı, kapı kapı dolaşarak, hatta bazılarımızı telefonla arayarak, konum isteyerek bir çalışma yürütüyor. Hem oy istiyor hem de ‘Yardımın kesilmesini istemiyorsan dediğimiz yere oy vereceksin’ diye mesajlar veriyor. Üstüne yetmiyor, bazı kadınlar oy vermez belki diye düşündüğünden, ‘Oyunun fotoğrafını çekip atacaksın’ diyor.”

Hakların tasfiyesine eşlik eden yardımların iktidar partisinin lütfuna dönüşmesi, yoksul seçmenlerin konsolidasyonunda kullanılması mevcut iktidarın alameti farikasıdır.

Giderek cemaatler, tarikatlar ve eşe dosta kurdurulan vakıflar da sivil toplum kümesine dahil edildiler. Fitre, zekat, kurban derisi, yoksula yardım gibi İslam dininin şerhleri arasında olan dayanışma biçimleri bu tür oluşumlar tarafından toplanmaya başladı. Bu sözde sivil ağ tek tek bireylerin alicenaplığını da kışkırtıyor ve yoksullar giderek daha fazla yardıma bağımlı hale getiriliyorlar. Askıda ekmek gibi uygulamalar, devletin bakmayı reddettiği SMA’lı çocuklar için kurulan kampanya stantları sosyal politikayı bireylerin vicdanına yüklemiş durumda.

AKP bir yandan kıdem tazminatına göz dikmişken, yaygınlaşan işsizlik karşısında da bir parmak bal olsun diye İşsizlik Fonu gibi merkezi fonlar da kurdu ancak buralarda biriken dolaylı vergiler ve kesintiler beşli çete ve benzerlerine sermaye desteği olarak aktarıldı. Depremden hemen sonra televizyondan naklen yayımlanan bağış parodisi ile toplanan milyonlarca liranın nereye gittiği belli değil. Ama toplumsal dayanışmayla toplanan yardımların devlet yardımıymış gibi dağıtıldığı, Kızılay’ın elindeki çadırları depremzedelere parayla sattığı da ortaya çıkmışken o paranın nerelerde kaybolduğunu tahmin etmek zor değil.

Yardım artık bedelini halkın bir şekilde ödediği ‘sosyal politika’ taklidi haline gelmiş durumda. 2019 seçimlerinden itibaren büyükşehirlerin belediyelerini kazanan ana muhalefet partisi de bundan geri kalmıyor ve iktidardaki rakibiyle rekabet ediyor. Bundan 10 yıl önce 2012’de AKP’nin ‘alnımızın akıyla 9.5 yıl’ raporunda, ‘2 milyon aileye kömür dağıttık. 0-6 yaş grubundaki dar gelirli aile çocuklarının aşı ve doktor kontrolüne götürülmesi için annelere maddi destek sağladık. İhtiyaç sahibi vatandaşlarımıza 1 milyar lirayı aşan ayni ve maddi destek verdik. Doğumunu hastanede yapan dar gelirli kadınlarımızı, şehirde misafir ettik ve kendilerine nakdi ödeme yaptık. 973 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından, her ders yılı başında, dar gelirli aile çocuklarına giyim ve kırtasiye malzemesi temin edilmesi için 700 milyon liralık kaynak aktardık…’ açıklamaları yer alırken bugün İBB’nin sitesinde yardım alacakların sosyalyardim.ibb.gov.tr adresine giriş yapmaları öneriliyor. Yardımlar da sosyal destek kartı, eşya desteği, tersine göç desteği, süt desteği, bebe bisküvi desteği, halk ekmek desteği, askıda fatura, anne bebek destek paketi, eğitim destek paketi, tablet desteği, yeni doğan desteği gibi başlıklarla listeleniyor. İzmir Büyük Şehir Belediyesi ise ‘Nakdi eksikliklerden dolayı zorluk çeken öğrencilerle su ve doğal gaz faturalarını ödeyemeyen ihtiyaç sahiplerini HAYIRSEVERLERLE buluşturuyoruz’ duyurularını yapıyor.

Çünkü lütuf ve sadaka bir devlet politikası. Bir zamanlar hak olarak tanınan her şey için halktan el açması oyunu rehin bırakması bekleniyor. Yoksul halk yardım politikalarının kapsama alanı dışında kalmamak için korku, şantaj ve tehdit siyasetine boyun eğmek zorunda bırakılıyor. Belki çoluk çocuk iş bulabilir, belki bazı önceliklerim olur, ne kadar nedamet edersem o kadar yolumu bulurum aklının da inşa edildiği bir zemin bu. Seçimler ise devletin emekçilere güvenceli ve insanca bir yaşam sağlaması için yüklenmesi gereken sorumluluğu unutturmak için partiler arasında bir yarışa, rekabete dönüşmüş durumda.

Kısacası devlet politikası olarak yardım, karşılığının itaatla ödendiği bir kuşatma, yoksulluğu ve işsizliği her gün üreten kapitalizmin yeni bir tür şiddeti haline gelmiştir.

QOSHE - Yoksullaştır ve yardıma muhtaç et! - Nuray Sancar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yoksullaştır ve yardıma muhtaç et!

36 27
17.03.2024

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz ay Hatay’da konuşurken ‘Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı. Şu anda Hatay’daki mevcut yerel yönetim maalesef şu deprem olayından sonra ‘Bad-el harab-ül Basra’ oldu’ demişti. 11 kentte milyonlarca insanı etkileyen felaketten bir yıl sonra yaraların sarılması ve kentlerin yeniden inşa edilmesi için devletin yapması gerekenleri oy şartına ve şantajına bağlıyordu.

Aslında her seçim döneminde bu tür şantajlar yapılıyor. Ama bu seferki öncekileri katlayan cinsten oldu. İnsanların bir yıldır çadır ve konteynerlerde kaldığı, vadedilen konutların çok azının yapıldığı ortadayken bu sözleri söylenebilmesini kolaylaştıran koşullar AKP’nin 22 yıllık iktidarı tarafından yaratılmıştır. Bu süre zarfında devletin, kendisini kimi sosyal hizmetlerden sorumlu gördüğü müktesebat adım adım tasfiye edildi. Ancak AKP’nin geçmişten bir miras aldığını da unutmamak gerekir. Erdoğan rejiminin yaptığı, 12 Eylül rejiminin devamındaki düzenlemelerin üstüne kat çıkmak oldu.

1986 yılında, Özal’ın ANAP’ı iktidardayken ‘Fak Fuk Fon’un Mecliste yoğun tartışmalara rağmen kabul edilmesi önemli bir başlangıçtır. ‘Fak Fuk Fon’, fakir fukara diye anılan yoksullara resmi bütçe dışındaki kaynaklardan Sosyal Yardım ve Destekleme Fonu olarak tanımlanmıştı. Fonun geliri de çeşitli tüketim vergileri biçiminde vatandaştan sağlanacaktı. Fak Fuk Fon macerası biriken paranın bir süre sonra yoksul ve kimsesiz insanlara değil sermayeye kaynak olarak aktarıldığının ortaya çıkmasıyla dağıldı.

Sosyal yardım kavramının gündeme gelmesi özelleştirmeler, düşük ücret politikası, emeklilik yaşının yükseltilmesi, sosyal hizmetler bakımından devlet harcamalarının kısılması gibi emekçileri köşeye sıkıştıran neoliberal kapitalizmin bir kazığıdır ve ‘Türk tipi’ ya da yerli-millileştirilerek uyarlanmıştır. Finans kurumları ve tekeller devletin sırtında yük olan sosyal politikaların terk edilmesini ve toplumsal dayanışmanın sivil topluma havale edilmesini ya da devlet dışı kaynaklar oluşturarak desteklenmesini dayatırken bunun yerli biçiminde, nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan, devleti Osmanlı kurumlarının geleneğine sahip bir ülkede adı geçen ‘sivil toplum’ vakıflar, fonlar, cemaatler ve nihayet AKP’nin yerel örgütleriyle belediyeleri olarak belirlendi. Yani devlet ‘sivil’liği de kimseye bırakmaya niyetli değildi. Bu süreçte işçi ve emekçilerin........

© Evrensel


Get it on Google Play