Hatırlamak ve hatırlatmak önemlidir. Geçmişte yaşadıklarımızı hatırladıkça üzülürüz ya da seviniriz. Olay ve olgular hafızalarımızı doldurur. Değişenin ne olduğunu düşünürüz. Fazla uzağa gitmeyelim son 20 yıl içinde toplumca yaşadıklarımızı bir düşünelim. O günlerin sıcaklığında nasıl gündem olduklarını, sosyal medyalarda, televizyonlarda, gazetelerde nasıl yer aldıklarını ve sonra nasıl yok olduklarını. Soru şu bitti mi?

Soma’da 301 madencinin katledilmesi, Torunlar İnşaat’ta asansör faciası ve ölümler, mevsimlik tarım işçilerinin ölümleri ve ırkçılığa uğrayışları, tersane işçilerinin her gün ölüm haberlerinin geldiği o günler ve yapılan eylemler, kağıt toplayıcıların dramları ya da geri dönüşümcülerin hayatları… Bu listelere eklenecek o kadar çok şey var ki. Başta Roboskî olmak üzere Suruç ve Ankara Katliamları, ölüm oruçları… Öldürülen kadınlar, tacize uğrayan çocuklar…Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri …Hapishaneler, sokak çocuklarının dramı… Bu liste uzar gider. Hafızamızı zorladığımızda sanki dün yaşamışız gibi hatırlarız.

Yaşadıklarımızdan bu günlere kalanları düşündüğümüzde belgelere başvururuz. Belge önemlidir. İster bilimsel çalışmalar, ister sanat nesneleri olsun hep bir işe yararlar. Geçmişi bugünlere taşımak…Bilim insanına da sanatçıya da düşen budur. Toplumsal belleği canlı tutmak. Ne adına? Bir daha yaşanmasın diye… Ne yazık ki tekerrür ediyorlarsa bir şey daha yapmak gerekiyor. Sistemi deşifre ve mücadele etmek.

Gazeteci, Yazar Gülşen İşeri ve Fotoğrafçı dostumuz Gürcan Öztürk aylarca ve benim bildiğim yıllarca çalıştılar ve “Büyük İnsanlık” başlığında topladıkları bilgileri röportajları fotoğraflayarak kitaplaştırdılar. Geçen aylarda piyasaya çıkan kitap tam da yukarıda bahse konu ettiğim konuların büyük bir kısmına odaklanıyor. Kitap deyince roman öykü ya da bilimsel akademik yayınlar akla gelebilir. Bu kitap bir belgesel ya da foto belgesel diyebileceğimiz türden. Gülşen’in sade ve konuya odaklı yaklaşımıyla uyumlu, Gürcan’ın fotoğrafları hızla akıp gidiyor. Arka sayfasına geldiğinizde “Sahi tüm bunlar neden yaşanıyor”, “Adalet, hukuk ne işe yarıyor”, “Hepsinden önemlisi ne yapmalı” diye soruyorsunuz. Kitap eleştirisi ya da tanıtımı adıyla çokça yazılmış olabilir. Benim amacım bunlar değil, sorgulamak. “Arkadaşlar sizin başka işiniz gücünüz yok muydu böyle yaralarla dolu bir işe giriştiniz?” Gülşen, güzel aşk romanları ya da gerçeküstücü hikayeler yazaydı. Gürcan, dekoratif fotoğraflar çekeydi. Mesela güneşin batışında saçlarını sallayan bir kızın ya da bilmem nerenin güzel manzaralarını. Neden bunları değil de “Büyük İnsanlık” adıyla bir belgesel. Kitap bölümler halinde maden, tersane, inşaat, mevsimlik tarım işçileri, geri dönüşüm atık toplayıcıları ve kot taşlama işçilerinin yaşamlarını onların yaşadıklarını anlatıyor, gösteriyor. Kitabı okurken bu konulara ilgi alaka gösteren sanatçıların (ressam, heykeltıraş, tiyatro, fotoğraf vs…) ne kadar olduklarını düşündüm. Sayılarının bir elin parmaklarını geçmedikleri ortada. Sanatta hakikat, gerçekliğin yorumlanması gibi tartışılan ve sanatsal üretimde olmamaları ne üzücü. Ama unutulmasın ki bu günler de yazılacak, gösterilecek…

Kitabın girişine Gülşen şu notu paylaşarak başlıyor;

“Bu projede ne sendikalardan ne de siyasi figürlerden destek aldık. Her gün işçilerle ilgili açıklama yapanlar bu kitabın hiçbir yerinde olmadılar. Bu küçük bir serzeniş ve hayal kırıklığı.”…

Kitabı okurken Maden bölümünde Ümit Kıvanç’ın 16 Ton belgeseli geldi aklıma. Gülşen yer yer işçilerle yaptığı konuşmaları alıntılamış. Güzelde yapmış. Örneğin;

“… Saatlerce domuz damında bekledik. Gürcan çekimini yaptı, ben ise işçilerle iki büklüm bir şekilde konuşmaya çalıştım.

Esas onlar şaşkındı, “Ne işiniz var Allah aşkına, hadi biz çalışıyoruz, siz?”

Belki de kendilerince sorularında haklıydılar. En basit yanıtımız şu oldu: “Daha fazla ölmeyin diye...”

İşçiler o kadar hazır cevaptı ki:

“O kadar kişi geldi, çekti, yazdı, yine ölüyoruz, değişen bir şey yok...”

“Belki biz değiştiririz...”

“Soma’da 301 kişi öldü, ne değişti? Burada da olmayacağının garantisi yok ki! Geçmiş yıllarda çok oldu, yanı başımızda arkadaşlarımızı kaybettik biz, ama bakın yine gelip çalışıyoruz.”

“Çok haklısınız ama belki bir farkındalık yaratırız, belki bir şey olur.”

İşçi o sıra gülüyor, belli ki saçma buluyor söylediklerimi, kömür yüklü vagonları çekerek

karanlığa karışıyor…”

Aslında yazacak çok şey var. Ama yerim daraldı. En iyisi edinin kitabı.

Sonuç olarak;

Bu kitapta, adaletsizlik piramitinin en altında yaşayanların hikayesidir okuyup gördükleriniz. Sınıflı bir toplumda ezenlerin diktatörlüğünün demokrasi, hak, hukuk gibi soslanmış güzel kavramlarla sömürünün nasıl örtüldüğünü bir Türkiye gerçeği olarak okuyorsunuz. “Peki sonra ne olacak?” diye soruyorsunuz… Mülkiyet ilişkileri ve miras hukuku değişmeden bu sömürü çarkı hep dönecek. Örgütlü bir mücadele bir karşı koyuş kaçınılmaz…

Sınıfa karşı sınıf mücadelesinde ister bilim insanı ister sanatçı olalım ya ezenlerden ya da ezilenlerden yana olacağız. Unutmayalım ki birinden değilsek öbüründen sayılırız. Yazar, Şair, Eleştirmen Sennur Sezer, bir seferinde şöyle demişti; “Aydınlar genellikle işçi sınıfının yanındayız derler. Mesele yanında değil içinde olmaktır.” Açtığımız bir fotoğraf sergisinde de; “Fotoğraf; faşizme giden yolun ustura ağzında duran bir silahtır” demişti. “Büyük İnsanlık” kitabı toplumsal huzursuzluğun bağrından Gülşen ve Gürcan’ın tanıklığında ortaya çıkmış bir eser. Ellerine, gözlerine, ayaklarına sağlık.

Kitapla ilgili bilgiler;

Büyük İnsanlık / Gülşen İşeri

Fotoğraflar/ Gürcan Öztürk

Editör Ezgi Hotalak

Kapak tasarım Ekin Başak Akgül

Sayfa tasarım Ekin Başak Akgül

Sayfa uygulama Beyzanur Karabulut Koç

Sayfa: 96

posta@inkilap.com

inkilap.com

QOSHE - Hatırla... - Özcan Yaman
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hatırla...

7 1
01.12.2023

Hatırlamak ve hatırlatmak önemlidir. Geçmişte yaşadıklarımızı hatırladıkça üzülürüz ya da seviniriz. Olay ve olgular hafızalarımızı doldurur. Değişenin ne olduğunu düşünürüz. Fazla uzağa gitmeyelim son 20 yıl içinde toplumca yaşadıklarımızı bir düşünelim. O günlerin sıcaklığında nasıl gündem olduklarını, sosyal medyalarda, televizyonlarda, gazetelerde nasıl yer aldıklarını ve sonra nasıl yok olduklarını. Soru şu bitti mi?

Soma’da 301 madencinin katledilmesi, Torunlar İnşaat’ta asansör faciası ve ölümler, mevsimlik tarım işçilerinin ölümleri ve ırkçılığa uğrayışları, tersane işçilerinin her gün ölüm haberlerinin geldiği o günler ve yapılan eylemler, kağıt toplayıcıların dramları ya da geri dönüşümcülerin hayatları… Bu listelere eklenecek o kadar çok şey var ki. Başta Roboskî olmak üzere Suruç ve Ankara Katliamları, ölüm oruçları… Öldürülen kadınlar, tacize uğrayan çocuklar…Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri …Hapishaneler, sokak çocuklarının dramı… Bu liste uzar gider. Hafızamızı zorladığımızda sanki dün yaşamışız gibi hatırlarız.

Yaşadıklarımızdan bu günlere kalanları düşündüğümüzde belgelere başvururuz. Belge önemlidir. İster bilimsel çalışmalar, ister sanat nesneleri olsun hep bir işe yararlar. Geçmişi bugünlere taşımak…Bilim insanına da sanatçıya da düşen budur. Toplumsal belleği canlı tutmak. Ne adına? Bir daha yaşanmasın diye… Ne yazık ki tekerrür ediyorlarsa bir şey daha yapmak gerekiyor. Sistemi deşifre ve mücadele etmek.

Gazeteci, Yazar Gülşen İşeri ve Fotoğrafçı dostumuz Gürcan Öztürk aylarca ve benim bildiğim yıllarca çalıştılar ve “Büyük İnsanlık” başlığında topladıkları bilgileri röportajları fotoğraflayarak kitaplaştırdılar. Geçen aylarda piyasaya çıkan kitap tam da yukarıda bahse konu ettiğim konuların büyük bir kısmına odaklanıyor. Kitap deyince roman öykü ya da bilimsel akademik yayınlar akla gelebilir. Bu kitap bir belgesel ya da foto belgesel diyebileceğimiz türden. Gülşen’in sade ve konuya odaklı yaklaşımıyla........

© Evrensel


Get it on Google Play