Depremin üzerinden geçen bir yılın ardından deprem bölgesinde olanları, olmayanları ve meslek örgütü olarak tabip odalarıyla dayanışma içinde yapabildiklerimizi paylaşmak, birinci yıl raporuyla bölgenin içinde bulunduğu durumu görünür kılmak üzere Türkiye’nin dört bir yanından gelen meslektaşlarımızla deprem bölgesine gittik. Zor ve zorlu bir dört günde acımızı paylaşmak, biraz olsun birbirimizi, deprem bölgesindeki meslektaşlarımızın örselenmişliklerini onarmak, yan yana dayanışma içinde olmak konusunda destek veren tabip odaları ve gönüllü dostlarımızla olmak, bizlerin de yaralarına merhem oldu. Bir yılda siyasi otoritenin rant peşinde olmak dışında dokunmadığı insanlarımıza hep birlikte dokunduk, sarıldık, birlikte ağladık, birlikte güldük. Bu bir yılda deprem bölgesindeki odalarımızın inanılmaz emeklerle neler başardığını gördük, gururlandık. Meslek örgütü olarak kamu otoritesinin yapmadığını yapmaya, bir sandalye ile konteynere mahkum ettiği birinci basamağın eksiklerini bir nebze de olsa gidermeye gayret ettik, meslektaşlarımızın gözlerindeki ışıkla acımızı hafiflettik.

Bir meslek örgütü olarak olanaklarımız sınırlı, o sınırları aşmamız için dünyanın dört bir köşesinden insanlar, meslek örgütleri, afet yardım kurumları güvenleriyle desteklerini esirgemeseler de sağlıkta çöküşü getiren, adına dönüşüm, ak reform ne derlerse desinler o programları hayatımızdan çıkarmadan köklü bir değişim sağlayabilmek mümkün olmayacak. O nedenle bir yandan koruyucu sağlık hizmetlerini destekleyip güçlendirme çabası diğer yandan da siyasi otoriteye uyarılar, talepler, her alanda mücadele ve yanıtsız kaldığında davalarla geçen bir yılın ardından yeniden her yerden seslendik. “Sesimi duyan var mı?

Depremin üzerinden geçen bir yılda ne yazık ki hemen her konuda olduğu gibi sağlık hizmetlerinde de bir baskıcı yönetim biçimi olarak benimsedikleri belirsizlik devam etmekteydi. Kamuoyuyla paylaştığımız raporumuzda da vurgulanan belirsizliklere baktığımızda, güncel nüfusun (nüfus hareketliliği, göç) ne olduğuna dair hiçbir verinin bugün itibarıyla da paylaşılmadığını görüyoruz. Ölü, yaralı, kayıp ve engelli istatistiklerimiz yok, ölüm sayıları aynı Kovid-19 sürecinde olduğu gibi takılıp kaldı, üzerinden bir yıl geçince belki dört beş katı diye söz arasında geçirecekler demiştik, İstanbul’a belediye başkanı yapmaya çalıştıkları zat ağzından 130 bini kaçırınca bir üç bin daha ekleyip hafif bir kıpırdanma göstermek zorunda kaldılar. Yitirdiğimiz canlar rakam değil oysa, her biri yasımızın özneleri ama yası nasıl tutmamız gerektiğini de bize emredenler kolay inciniyor, yas tutma biçimimizi beğenmediklerinde.

Bir yılın ardından mezuniyet öncesi ve sonrası tıp eğitiminin içi boşalmış tıp fakülteleriyle nasıl sürdürülebileceği, barınma sorunlarının olduğu gibi devam ettiği koşullarda hâlâ insanca bir yaşam olanağı olmadığından göçe zorlanan kadrolarıyla varlığını nasıl sürdüreceği belirsizken özveriyle emek veren meslektaşlarımız çaresiz.

Artan şiddeti, madde kullanımını önleyemedikleri konteyner kentleri güvenli kılma yolunu hepsini toplama kamplarına benzetip, etrafını dikenli tellerle çevirmekte buldukları, güvenlikçi anlayışın ötesine geçemediklerini bir kez daha gördük. Psikososyal destek birimleri, ortak yaşam alanları, engellilerin hayata katılımını kolaylaştıracak yöntemler yok ama çamur bol.

Belirsizliklerin önüne geçilmesinin yolunun şeffaflıktan ve afet yönetiminin demokratikleşmesinden, tüm çalışmaların toplumsallaştırılmasından geçtiğini biliyoruz. Toplumu, emek ve meslek örgütlerini görmeyen, görmeyi bırakın çeşitli sıfatlar ekleyip düşmanlaştıran, hakikati karartan algı yönetiminden vazgeçmeyeceklerini her fırsatta gösteren siyasi otorite birinci yılda da bu kimliğinden sıyrılamadı.

Son olarak 6 Şubat günü Antakya’da yaptığımız açıklamada sevgili meslektaşım TTB emekçisi Mehmet Zencir’in söylediklerini tekrarlayalım: “Unutmadan, affetmeden, helalleşmeden, korkmadan inatla ve umutla; sağlıklı geleceği bir daha yıkılmamak üzere yeniden kuracağız. Tarihi, kültürel ve doğal değerleriyle kentlerimizi demokrasi ve barış içinde yeniden hep birlikte inşa edeceğiz.” Altı ay önce “Ma rıhna, nıhna hon; gitmiyoruz, buradayız” demiştik. Buradayız, mücadeleye devam ediyoruz. Bu da onlara dert olsun!

QOSHE - Ma rıhna nıhna hon demiştik - Şebnem Korur Fincancı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ma rıhna nıhna hon demiştik

34 13
08.02.2024

Depremin üzerinden geçen bir yılın ardından deprem bölgesinde olanları, olmayanları ve meslek örgütü olarak tabip odalarıyla dayanışma içinde yapabildiklerimizi paylaşmak, birinci yıl raporuyla bölgenin içinde bulunduğu durumu görünür kılmak üzere Türkiye’nin dört bir yanından gelen meslektaşlarımızla deprem bölgesine gittik. Zor ve zorlu bir dört günde acımızı paylaşmak, biraz olsun birbirimizi, deprem bölgesindeki meslektaşlarımızın örselenmişliklerini onarmak, yan yana dayanışma içinde olmak konusunda destek veren tabip odaları ve gönüllü dostlarımızla olmak, bizlerin de yaralarına merhem oldu. Bir yılda siyasi otoritenin rant peşinde olmak dışında dokunmadığı insanlarımıza hep birlikte dokunduk, sarıldık, birlikte ağladık, birlikte güldük. Bu bir yılda deprem bölgesindeki odalarımızın inanılmaz emeklerle neler başardığını gördük, gururlandık. Meslek örgütü olarak kamu otoritesinin yapmadığını yapmaya, bir sandalye ile konteynere mahkum ettiği birinci basamağın eksiklerini bir nebze de olsa gidermeye gayret ettik, meslektaşlarımızın gözlerindeki ışıkla acımızı hafiflettik.

Bir meslek örgütü olarak olanaklarımız sınırlı, o sınırları aşmamız için dünyanın dört bir köşesinden insanlar, meslek örgütleri, afet yardım kurumları güvenleriyle desteklerini esirgemeseler de sağlıkta çöküşü getiren, adına dönüşüm, ak reform ne derlerse desinler o programları hayatımızdan çıkarmadan köklü bir değişim........

© Evrensel


Get it on Google Play