Geçen hafta da yazamadım. Hem toplantılar hem de görevden alma davamızın duruşması olunca zamansızlıktan. Malum röportajım sonrası geçen sene tutuklanmamla beraber Türk Tabipleri Birliğine yönelik düşmanlığı yeni bir aşamaya taşımak için kullanan iktidar araçsallaştırdığı yargı eliyle Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi ve “başkan”ı olarak ayrıca beni görevden alma davanamesinin hazırlanmasına vesile olmuştu. Yedi duruşma boyunca avukatlarımız davanamenin ve buna dayanan davanın usulsüzlüğünü anlatmaya çalıştı, ancak başaramadı. Türk Tabipleri Birliği seçimlerinde başkan ayrı seçilmiyor. Yönetim organı olan konseyin 11 üyesi seçilip sonra arasında görev paylaşımı yapıyor. Davaname ise konsey üyeleri ve benim ayrı ayrı görevden alınmam gerektiğini anlatıyor, kendi meşrebince gerekçeler üreterek. Son duruşmamız 10 Kasım’daydı. Bu kez hakim bana söz verince, önce davanamenin hazırlanma hızına değinme ihtiyacı hissettim. İfade vermek için kendisinden randevu almak isteyen avukatları oyalarken 26 Ekim’de bildiğiniz üzere sabaha karşı evim basılıp canlı yayın yaptıkları arama sonrası öğle saatlerinde yola çıkmıştık Ankara’ya doğru. Duruşmada; hakime elindeki davanamenin hazırlanıp sisteme yüklendiği saatte henüz Bolu Dağı’nı geçmemiş olduğumu, savcının beni dinlemeden gözaltı, ev araması kararı vermiş ve bu görevden alma davasının davanamesini hazırlamış olduğunu hatırlattım. Davanamede konsey üyelerinin kim olduğu da belli olmadığından, adı geçen tek kişi olarak o anda salonda karşımda bulunan, konsey üyesi de olmayan üç meslektaşımın -ki biri henüz öğrenci- adını anıp bunlar konsey üyesi diyebileceğimi, bu durumda kendisinin onların konsey üyesi olmadığını anlayabilmek için pek çok yazışma yapması gerekeceğini biraz da istihzayla ifade ettim.

Bunca duruşma sonrası nihayet seçim mazbatasını, halen istinafta bulunan ceza davasının dosyasını istemeye karar verip bir telaşla sonraki duruşma tarihini 30 Kasım olarak belirledi. Usulden bozması gereken bir davayı sürdürdüğü için reddedilmesine karşı istinaf kararı bekleyen ve bir yıldır birkaç ay sonrasına erteleyip aç kapa duruşmalar yapan hakim anlaşılan o ki bu kez karar verme telaşına kapılmıştı! O gün karar verecek mi, verirse yalnız beni mi, hepimizi mi görevden alacak, hepimizi alırsa yasada yer alan ve bir ay içinde olağanüstü seçimli genel kurul kararı alması beklenen 5 kişilik heyeti mevcut delegeler arasından neye göre belirleyecek, yoksa bu davayı düşürecek mi öngörme olanağımız yok. Bildiğimiz, hiçbirimizin meslek örgütünde verdiğimiz emek için bir sıfata ihtiyacı olmadığı. Birlikte konseyde olduğumuz arkadaşların hepsi benden genç elbette ama en azından ben 40 yıldan daha uzun bir zamandır, e onların da epeycesinin Tıp Öğrencileri Kolu Okullarına katıldığım için öğrencilik yıllarından beri meslek örgütü içinde emek verenlerden olduğunu söyleyebilirim. Bazen seçilmiş kurullarında görev üstleniriz ama en çok kollarda, çalışma gruplarında birlikte çalışırız. Bu çalışmaların sonucu kimi zaman eksik gedik de olsa alınır.

Pandemi döneminde önce COVID-19 İzleme Kurulu, sonra Pandemi Çalışma Grubu eliyle üretilenler olmasa salgının seyri, riskler, fazladan ölümler, aşıların etki ve yan etkileri, aşılamanın nasıl ve hangi aralıklarla yapılacağı güvenilir bilgisine toplum olarak ulaşmak pek kolay olmazdı, değil mi? COVID-19’dan ölümlerin özellikle hekimler arasında aşılama başlamadan önce nasıl yüksek seyrettiğini tespit ederek meslek hastalığı ısrarını ve bir tasarının Meclise gelmesini başaramazdık, yasama organı işlevi ise başka mesele... Emek Bizim Söz Bizim eylemlerimizi Eylem Çalışma Grubumuzla tüm memleketteki odalardan temsilcilerle planlamasak, meslektaşlarımızla güçlü bir ses çıkarmasak “Beyaz Reform” diye kimi düzenlemeler yapmak zorunda kalmazdı Sağlık Bakanı.

Velhasıl TTB meslek örgütü olarak varlığını bir konseye değil, tüm hekimlere, üyelerine borçlu. Konsey el birliği ile üretilenleri hepimizin yaşamlarına yansıtan ayna olmaya çalışıyor, ancak üretmek için illa konseyde olmamız gerekmiyor. Onun için 30 Kasım kararı ne olursa olsun TTB ve üretenler olarak bizler oradayız. Duruşma sonrası deprem belgesel gösterimi ve dayanışma gecesinde söylediğim gibi: “Bu Ses Susmaz, Bu Mücadele Bitmez; Çünkü Mücadele TTB’nin Adıdır!

QOSHE - Mücadelenin adı - Şebnem Korur Fincancı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Mücadelenin adı

35 30
20.11.2023

Geçen hafta da yazamadım. Hem toplantılar hem de görevden alma davamızın duruşması olunca zamansızlıktan. Malum röportajım sonrası geçen sene tutuklanmamla beraber Türk Tabipleri Birliğine yönelik düşmanlığı yeni bir aşamaya taşımak için kullanan iktidar araçsallaştırdığı yargı eliyle Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi ve “başkan”ı olarak ayrıca beni görevden alma davanamesinin hazırlanmasına vesile olmuştu. Yedi duruşma boyunca avukatlarımız davanamenin ve buna dayanan davanın usulsüzlüğünü anlatmaya çalıştı, ancak başaramadı. Türk Tabipleri Birliği seçimlerinde başkan ayrı seçilmiyor. Yönetim organı olan konseyin 11 üyesi seçilip sonra arasında görev paylaşımı yapıyor. Davaname ise konsey üyeleri ve benim ayrı ayrı görevden alınmam gerektiğini anlatıyor, kendi meşrebince gerekçeler üreterek. Son duruşmamız 10 Kasım’daydı. Bu kez hakim bana söz verince, önce davanamenin hazırlanma hızına değinme ihtiyacı hissettim. İfade vermek için kendisinden randevu almak isteyen avukatları oyalarken 26 Ekim’de bildiğiniz üzere sabaha karşı evim basılıp canlı yayın yaptıkları arama sonrası öğle saatlerinde yola çıkmıştık Ankara’ya doğru. Duruşmada; hakime elindeki davanamenin hazırlanıp sisteme yüklendiği saatte henüz Bolu Dağı’nı geçmemiş olduğumu, savcının beni dinlemeden gözaltı, ev araması kararı vermiş ve bu görevden alma davasının davanamesini hazırlamış olduğunu hatırlattım. Davanamede konsey........

© Evrensel


Get it on Google Play