Elvis Presley yalnızca Rock N’Roll kralı değil hem yaşadığı çağda hem de sonrasında tarihin en büyük popüler kültür ikonlarından birisi. İki yıl önce Baz Luhrmann’ın gösterişli “Elvis” filmi bu ikonik karakteri özellikle Menajeri Albay üzerinden bir tür mağdur gibi de kurguluyordu. Onun ruhunu ıslah edip, kapitalizmin yasalarına ve ABD’nin kurucu genlerine uydurmaya çalışan bir menajer ile buna karşı direnecek gücü kendisinde bulamayan ‘asi’ bir müzisyen arasındaki dilemma üzerine inşa edilmişti film.

Geçen yıl Venedik Film Festivali’nde prömiyerini yapan ve Cailee Spaeny’nin en iyi kadın oyuncu ödülü kazandığı “Priscilla”da ise ‘Kral’ın başka bir yüzünü görüyoruz. Yaklaşık 15 yıl boyunca Elvis Presley ile birlikte olan Priscilla Ann Wagner’in (Priscilal Presley) Sandra Harmon ile birlikte kaleme aldığı “Elvis and Me” adlı kitaba dayanıyor film. Sofia Coppola’nın yapıp yönettiği yapım Priscilla’nın 1959’da henüz 14 yaşında tanıştığı Elvis’in etki alanına girişi, ABD’de onunla birlikte yaşamaya başlaması, evlilikleri, çocuklarının dünyaya gelişi ve hikayenin bittiği 1973 yılına kadar olan süreci ele alıyor.

Elvis’in şöhreti yakaladığı ama asker olarak Almanya’da bulunduğu 1959’da başlıyor yapım. Babası da asker olan Priscilla, burada tanışıyor kendisinden on yaş büyük olan Elvis ile. İkili birbirleriyle yakınlaşsalar da Elvis’in ABD’ye dönmesiyle akamete uğruyor ilişki. Arada birbirlerini habersiz bırakmıyorlar ama. Birkaç yıl sonra sevdiği adamın yanına ABD’ye taşınıyor genç kadın. Ancak Elvis onu hem dış dünyadan saklıyor hem de kamusal alanda fazla yan yana olmuyor ilk başlarda.

Lafı uzatmadan söyleyelim. “Priscilla” tek boyutlu bir anlatı olarak kalıyor ve derinleşemiyor maalesef. Sofia Coppola’nın kamerasını sürekli olarak Priscilla’da tutması gayet anlaşılır. Onun Almanya’dan ABD’ye geldiği ve Elvis’le ilişki yaşamaya başladığı dönemde eve kapatılıp giderek yalnızlaşması, bütün ülkenin hayran olduğu bir adımın sevgisini göstermesini beklerken yaşadığı çelişkiler, sevildiğini görmeye olan ihtiyacı gibi parçalar yerli yerine oturuyor bu tercihte. Ancak Elvis’i var eden koşulların kadrajın içine (ya da kadraj dışı ama hikayenin içine) yeterince girememiş olması anlatının derinleşmesinin önüne geçip, tek boyutlu kalmasına neden oluyor.

Sofia Coppola, belki Elvis’in içinde bulunduğu dünyanın herkesin malumu olduğu bilgisiyle, belki de “Senin ne yaşadığının hiçbir önemi yok” dişe düşünerek böyle bir tercihte bulundu. Ancak Elvis’in genç kadını “bir hale” ile sarıp sarmalaması, ona hiç talep etmediği bir ‘kutsallık’ addetmesinin Priscilla’daki etkilerini görmekle birlikte, karşı tarafın motivasyonlarını anlamakta zorlanıyoruz. Sanki bunu Elvis hakkındaki genel bilgilerimize bırakmayı tercih ediyor yönetmen. Oysa ki Elvis’in ‘erkek’, ‘maço’ ve ‘muhafazakar’ dünyasına az buçuk girdiğimizde Priscilla’nın yaşadıkları daha da anlaşılır hale geliyor. Örneğin, genç kadının Elvis’in yanındaki erkek güruhuyla birlikte olmak zorunda kaldığı anlar bu hissi güçlendiriyor. Ancak Elvis’in parlayıp söndüğü, dengesiz ve ayarsız davrandığı, Priscilla’yı bir kovup bir geri çağırdığı her türden şiddet anlarının birçoğu boşlukta kalıyor. Onun kral kibrine, erkek egosuna, şöhret budalalığına vb. bağlasak da bir bağlama oturmuyor çoğu sahne. Elvis’in bu kadar ‘erkek’ olmayı kendisinde hak görmesini sağlayan koşulları biraz daha görebilirdik sanki.

Öte yandan, birçok çalışanın olduğu koca evde Priscilla’nın tek başına olması tarihsel gerçeklikle uyuşabilir belki ama görsel olarak yeterince tatmin edici olamıyor maalesef. Elinde köpeğiyle bir o odada bir bu odada sıkılan genç kadın görüntüsü bir yere kadar işliyor kanımca.

“Priscilla” cuma günü itibarıyla MUBI Türkiye’de seyirciyle buluştu. Bir Sofia Coppola anlatısı olarak beklenen etkiyi yaratmaktan uzak ama yine de ilgiyi hak eden bir yapım kuşkusuz.

QOSHE - ‘Kral’ın hükmü altında! - Şenay Aydemir
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

‘Kral’ın hükmü altında!

22 1
02.03.2024

Elvis Presley yalnızca Rock N’Roll kralı değil hem yaşadığı çağda hem de sonrasında tarihin en büyük popüler kültür ikonlarından birisi. İki yıl önce Baz Luhrmann’ın gösterişli “Elvis” filmi bu ikonik karakteri özellikle Menajeri Albay üzerinden bir tür mağdur gibi de kurguluyordu. Onun ruhunu ıslah edip, kapitalizmin yasalarına ve ABD’nin kurucu genlerine uydurmaya çalışan bir menajer ile buna karşı direnecek gücü kendisinde bulamayan ‘asi’ bir müzisyen arasındaki dilemma üzerine inşa edilmişti film.

Geçen yıl Venedik Film Festivali’nde prömiyerini yapan ve Cailee Spaeny’nin en iyi kadın oyuncu ödülü kazandığı “Priscilla”da ise ‘Kral’ın başka bir yüzünü görüyoruz. Yaklaşık 15 yıl boyunca Elvis Presley ile birlikte olan Priscilla Ann Wagner’in (Priscilal Presley) Sandra Harmon ile birlikte kaleme aldığı “Elvis and Me” adlı kitaba dayanıyor film. Sofia Coppola’nın yapıp yönettiği yapım Priscilla’nın 1959’da henüz 14 yaşında tanıştığı Elvis’in etki alanına girişi, ABD’de onunla birlikte yaşamaya başlaması, evlilikleri, çocuklarının dünyaya gelişi ve hikayenin bittiği 1973 yılına kadar olan süreci ele alıyor.

Elvis’in şöhreti yakaladığı ama asker olarak Almanya’da bulunduğu 1959’da başlıyor yapım. Babası da asker olan Priscilla, burada tanışıyor kendisinden on........

© Evrensel


Get it on Google Play