Ömer Kavur’un başyapıtı “Anayurt Oteli”nin ana karakteri Zebercet, müdürlüğünü yaptığı otelde ortalıkçı olarak çalışan kadını öldürdükten sonra biraz da vicdan azabını takip ederek kendisini mahkeme salonunda bulur. Bir başkasının cinayet davasını takip ederken kendi savunmasını sunuyor gibidir, hakimle konuştuğunu hayal eder. Hakimin mahkemedeki katile yönelik “Neden öldürdün” sorusunu üzerine alarak şöyle cevap verir Zebercet: “Nedensiz olamaz mı?”

İşte Zeki Demirkubuz karakterlerinin çoğu için bu sorunun arkasındaki motivasyon bir yaşam felsefesidir! Özellikle de “Masumiyet/ Kader” evreni olarak tanımlayabileceğimiz filmlerinin karakterlerinin neyi, neden yaptığının çok da bir anlamı yoktur. Yapmıştır işte! Bu boşluğu siz nasıl doldurursanız doldurun: İster ‘kader’ deyin, ister “İnsan karanlık ve kararsız bir varlıktır” diye felsefe yapın! En nihayetinde seyirci açısından önemli olan filmden çıktıktan sonra geriye kalandır. Yukarıda andığım iki film dışında “İtiraf” ve “Yazgı” gibi büyük filmlere de imza atmış Zeki Demirkubuz sinemasında 2012 tarihli “Yeraltı”dan bu yana filmden çıktıktan sonra geriye pek bir şey kalmıyordu aslında.

Yönetmenin 193 dakikalık yeni filmi “Hayat” bittiğinde güçlü bir his kalıyor geride yalan yok! Film bir yandan Demirkubuz sinemasının alametifarikalarının hemen hemen tamamını barındırırken, belli açılardan da bir kopuşu işaret ediyor. “Hayat”a bir şans veriyor bu kez yönetmen en azından. Ayrıca yönetmenin görsel açıdan en olgun yapıtı olduğunu da belirtmeliyiz. Yalnızca 193 dakikayı bir çırpıda izletmeyi başardığı için değil aynı zamanda, hikayenin “Masumiyet/ Kader” evreninde geçtiği düşünülürse, karakterlerini masal evreninden çok ‘gerçek dünyadan’ seçmiş olmasıyla da daha olgun bir anlatı bence “Hayat”. Bu evrende geçtiği tespiti zorlama bir tespit değil. Film bizzat son yarım saatinde bu iki filme dolaylı ve dolaysız göndermeleriyle kendisini böyle bir noktada konumlandırıyor zaten.

Ama gelin görün ki, Demirkubuz’un görsel dili olgunlaşmaya devam etse, hikaye anlatımında karakterleri çeşitlense de anlatının ana teması değişmiyor. “Masumiyet/ Kader” evreninin biricik mottosu “Bir kadın yüzünden heba olan adamlar” burada da hikayenin ana omurgasını oluşturuyor. “Masumiyet/ Kader”de Bekir peşinden divane olduğu Uğur’un yaptıklarının tutarlı, mantıklı ve insani bir açıklamasını bulamaz çoğu zaman, seyirci de böyle düşünür. Filmlerde Uğur’un tercihlerinde bir rasyonalite aranmaz, karakterin dilinden bir açıklama getirme ihtiyacı hissedilmez. O içinden geldiği için yapar ne yaparsa, Bekir ise mecbur olduğu, başka türlüsünü yapmaya gücü yetmediği, Uğur’un yörüngesinden çıkamadığı için mahvolur. Ama bu iki film masal atmosferinde geçer çoğunlukla. Üçüncü sınıf oteller, pavyonlar, batakhaneler, karanlık izbe sokaklar, hapishaneler, suça bulaşmış adamlar… Dolayısıyla bizi büyüleyen şey karakterlerin neyi niçin yaptıkları değil, Demirkubuz’un kurmayı başardığı bu masalsı atmosferdir. Bu yüzden “Kader”in başlangıcında patinaj yapar film. Bekir’i ‘gerçek’ dünyasından alıp bu ‘masal’ dünyasına atana kadar ikna olamayız Uğur’a olan tutkusuna. Ama ondan sonra kimi yerlerde “Masumiyet”i geride bırakır masalın gücü…

Oysa “Hayat” adıyla müsemma. Karakterleri çok gerçek. Bu yüzden masalsı bir dünya inşa yok. Zaten belli ki buna niyet de yok.

Filmin ilk bölümünde askerliğini yeni yapmış Rıza’yı takip ediyor kamera. Çocukken anne babasını kaybetmiş bu genç adam dedesiyle yaşar, aile fırınında çalışır. Büyükler istediği için Hicran adlı genç bir kadınla nişanlanmıştır. Biz Hicran’ın evden kaçtığı bilgisiyle başlarız filme. Aslında ikili arasında bir ilişki bile söz konusu değildir. Sadece iki kez görmüşlerdir birbirlerini. Rıza bu kaçışı, ilk başlarda dert etmez gibi görünür. Ancak günler geçtikçe “neden” sorusu kafasında büyür ve Hicran’ı bulmak için İstanbul’a gider. Bulur da. Ancak sonu iyi bitmez. Hicran uğruna ilk erkek zayiatı verilmiştir!

İkinci bölümde, Hicran’ın baba ocağına dönüşünü izleriz. İlk bölümde küçük ipuçlarını gördüğümüz ikinci telef olma hadisesi burada gerçekleşir. Babası da kızının yaptıklarından dolayı perişan olmuştur. Hicran’a şiddet uygular, yüzüne bakmaz, görmezden gelir. Annesi ise her şeye rağmen kızını koruyup kollar, ona destek olur, sahip çıkar. Ama bilin bakalım ne olur. Tabii ki bir Zeki Demirkubuz karakteri olan Hicran, annesini değil, babasını daha çok sever. Çünkü annesi zayıftır. Çünkü babasının onu sevmiyor olması, Hicran’ın sevgi açlığını depreştirir. Babası sevsin diye bekler vb.

Oysa üçüncü bölümde roller değişecektir. Hicran’ın evlendiği kendisinden yaşça çok büyük öğretmen emeklisi, babası yaşındaki Orhan sevgi dilenecektir genç kadından. Tıpkı Rıza gibi Orhan da genç kadının kendisini sevmesini ister. Sevmiyorsa nedenini anlamaya çalışır. Kötü biri değildir. Anlayışlıdır tersine. Ama bir neden arar. Neden öyle davranmaktadır Hicran. Genç kadının buna cevabı yoktur. Tıpkı Rıza’nın “Neden çekip gittin” sorusuna verecek cevabı olmadığı gibi… Çünkü öyledir işte. Bir nedeni yoktur.

İzlememiş olanların tadını kaçırmadan son bölüme dair şöyle bir tarif yapalım. En nihayetinde Hicran’ın meselesinin sevilmek, ama gerçekten sevilmek olduğunu anlarız. Birisinin onun için bedel ödeyecek kadar kendisini sevmesine ihtiyacı vardır Hicran’ın. Çember tamamlanıp da Rıza ile yeniden karşılaştıklarında Demirkubuz bugüne kadar pek yapmadığı bir şeyi yapıyor ve hayatabir şans tanıyor. Ama bedel ödenmeden de aşkın anlamının olmayacağının altını çiziyor.

Ve fakat elimizde kalan Zeki Demirkubuz’un yaklaşık otuz yıldır bir amentü gibi tekrarladığı ama bu kez daha iyisini yaptığı bir masal oluyor. “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” misali, hikaye başka bir hisle bitse de kadın karakterin her şeyin merkezinde gibi görünüp aslında erkeklerin varoluşunu anlamlandırmaktan öteye gidemediği, karakterin “anlamsızlığı”nın erkek karakterlerin dünyasına anlam kattığı bir Zeki Demirkubuz filmi daha! Yine de “Masumiyet/ Kader” evrenini genişleten, masal dünyasından yeryüzüne indiren bir yanı da var “Hayat”ın. Bunda iki genç isim Miray Daner ve Burak Dakak’ın hikayeyi büyüten oyunlarının; Cem Davran, Umut Kurt ve Melis Birkan gibi deneyimli isimlerin de payı çok büyük.

QOSHE - Demirkubuz bu kez ‘Hayat’a bir şans veriyor - Şenay Aydemir
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Demirkubuz bu kez ‘Hayat’a bir şans veriyor

40 17
16.12.2023

Ömer Kavur’un başyapıtı “Anayurt Oteli”nin ana karakteri Zebercet, müdürlüğünü yaptığı otelde ortalıkçı olarak çalışan kadını öldürdükten sonra biraz da vicdan azabını takip ederek kendisini mahkeme salonunda bulur. Bir başkasının cinayet davasını takip ederken kendi savunmasını sunuyor gibidir, hakimle konuştuğunu hayal eder. Hakimin mahkemedeki katile yönelik “Neden öldürdün” sorusunu üzerine alarak şöyle cevap verir Zebercet: “Nedensiz olamaz mı?”

İşte Zeki Demirkubuz karakterlerinin çoğu için bu sorunun arkasındaki motivasyon bir yaşam felsefesidir! Özellikle de “Masumiyet/ Kader” evreni olarak tanımlayabileceğimiz filmlerinin karakterlerinin neyi, neden yaptığının çok da bir anlamı yoktur. Yapmıştır işte! Bu boşluğu siz nasıl doldurursanız doldurun: İster ‘kader’ deyin, ister “İnsan karanlık ve kararsız bir varlıktır” diye felsefe yapın! En nihayetinde seyirci açısından önemli olan filmden çıktıktan sonra geriye kalandır. Yukarıda andığım iki film dışında “İtiraf” ve “Yazgı” gibi büyük filmlere de imza atmış Zeki Demirkubuz sinemasında 2012 tarihli “Yeraltı”dan bu yana filmden çıktıktan sonra geriye pek bir şey kalmıyordu aslında.

Yönetmenin 193 dakikalık yeni filmi “Hayat” bittiğinde güçlü bir his kalıyor geride yalan yok! Film bir yandan Demirkubuz sinemasının alametifarikalarının hemen hemen tamamını barındırırken, belli açılardan da bir kopuşu işaret ediyor. “Hayat”a bir şans veriyor bu kez yönetmen en azından. Ayrıca yönetmenin görsel açıdan en olgun yapıtı olduğunu da belirtmeliyiz. Yalnızca 193 dakikayı bir çırpıda izletmeyi başardığı için değil aynı zamanda, hikayenin “Masumiyet/ Kader” evreninde geçtiği düşünülürse, karakterlerini masal evreninden çok ‘gerçek dünyadan’ seçmiş olmasıyla da daha olgun bir anlatı bence “Hayat”. Bu evrende geçtiği tespiti zorlama bir tespit değil. Film bizzat son yarım saatinde bu iki filme dolaylı ve dolaysız göndermeleriyle kendisini böyle bir noktada konumlandırıyor zaten.

Ama gelin görün ki, Demirkubuz’un görsel dili olgunlaşmaya devam etse, hikaye anlatımında karakterleri çeşitlense de anlatının........

© Evrensel


Get it on Google Play