‘Ortadoğu’dan gelen filmler çoğu zaman mecburiyetten coğrafyanın tarihsel ya da güncel sorunlarına odaklanmak zorunda kalıyor. On yıllara yayılmış husumetleri, ülkeler arası gerilimleri, iç savaşları, göçmenleri ve bunlara bağlı etkilerini izliyoruz çoğu zaman söz konusu yapımlarda. Hemen hepsi de dünyaya doğru fırlatılmış bir çığlığa dönüşüyor finalde. Çünkü ‘Ortadoğu’, bir yandan her gün gündemimizdeymiş gibi düşündüğümüz ama öte yandan hızlıca yüzümüzü başka yöne dönüp unuttuğumuz bir ‘bataklık’ egemen tabirle.

Öte yandan ‘Ortadoğu’ toptancılığı geniş bir coğrafyaya yayılmış bir sürü ülkeyi tek bir paketmiş gibi düşünmemize de vesile oluyor. Batı emperyalizminin uydurduğu bu tanım, bütün coğrafyayı, ülkelerini ve insanlarını aynılaştıran, onları tarihsel bağlamlarından, kültürel geçmişlerinden, birikimlerinden koparıp standartlaştıran bir bakış aynı zamanda. Hal böyle olunca, Ürdün ile Umman, Yemen ile İran, Katar ile Suudi Arabistan, Irak ile Suriye arasında bir fark yokmuş gibi geliyor. Batılı ve emperyalist bu bakış bölgeden çıkıp gelen sanat ürünlerini değerlendirirken de belirleyici olabiliyor bazen!

Neyse ki Amjad Al Rasheed’in ilk uzun metraj filmi “İnşallah Erkek Olur” (Inshallah Walad) bu aynılaştırma, benzeştirme bakışlarına verilmiş bir cevap gibi duruyor. Evet bir yandan coğrafyanın ortak noktalarına bakıyor ama içinden çıktığı topraklara, yani Ürdün’e özgü dinamikleri ustaca koyuyor ortaya. Ürdünlü kadınların görünme ve var olma mücadelesine dair güçlü bir isyanın sözcülüğüne soyunuyor yapım.

Bu yıl Eleştirmenler Haftası bölümünde prömiyerini yaparak Ürdün adına Cannes’da gösterilen ilk film olan “İnşallah Erkek Olur”, her şeyin kadınların aleyhine düzenlendiği bir toplumda hayatta kalmaya çalışan Nawal’ın hikayesine davet ediyor izleyiciyi. Evli olan Nawal’ın bir kız çocuğu vardır. Eşiyle ikinci çocuk için çalışmalara başlamışlardır. Nawal, Hristiyan bir ailenin yaşlı bireylerinden birisine bakarak para kazanırken eşinin çalıştığını düşünmektedir. Ancak talihsiz bir gelişme yaşanır ve bir gece eşi aniden ölür. Ülke yasaları gereği kalan mirasa eşinin kardeşleri de ortak olabilmektedir. Üstelik kızını da alabilme hakları vardır. Oysa Nawal yıllar boyunca çalışmış, oturdukları ev satın alınırken önemli katkılarda bulunmuştur. Ancak buna dair bir kayıt yoktur.

Öte yandan eşinin ağabeyi Rıfat mirastan pay alabilmek için sürekli sıkıştırmaya başlar. Nawal’ın direnmesiyle birlikte iş daha da büyür ve mahkemelik olunur. Ürdün’de ikili bir mahkeme sistemi olduğunu anlıyoruz filmde. Hem şeriat mahkemesi hem de çağdaş bir hukuk mahkemesi. En nihayetinde ‘erkek çocuğu’ olmadığı için evini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalan genç kadın bütün bu ağır baskıların altında ahlaken tartışmalı ama insani olarak meşru bir yol bulur kendisine.

“İnşallah Erkek Olur” din, hukuk, yoksulluk ve erkeklik kıskacında var olmaya çalışan genç bir kadının ilham verici isyanı olarak düşünülebilir. Henüz izlememiş olan okur için filmin sürpriz gelişmelerini açık edip tat kaçırmamak için ayrıntılara girmeyelim. Ama bu durumun yalnızca ülkedeki Müslüman kadınlara özgü olmadığını da gösteriyor bize yapım. Nawal’ın evlerinde çalıştığı Hristiyan ailenin kızı Lauren’in yaşadıkları, iki kadının birbiriyle dayanışması da film üzerine düşünülecek yeni bir kapı açıyor. En nihayetinde hayatlarının direksiyonunu ellerine almak, korka korka, vura kıra, dura kalka da olsa kendi yollarını kendileri çizmek isteyen; erkekler tarafından yönetilmek, kurtarılmak, güven altına alınmak istemeyen kadınların sesine dönüşüyor Nawal. “Bar Bahar” ve “Fauda” yapımlarından tanıdığımız Filistinli Oyuncu Mouna Hawa ise Nawal’ın öfkeyle bakan gözlerine, isyan etmeye hazır bedenine dönüşmeyi ustalıkla başarıyor.

MUBI Türkiye’de izleyebileceğiniz “İnşallah Erkek Olur”un Yönetmeni Amjad Al Rasheed ülkesinin özgün koşullarından başlayan hikayesini evrensel bir isyana dönüştürmeyi başarıyor finalde. Kaçırmayın…

Filmin fragmanını buradan izleyebilirsiniz.

QOSHE - Din, yoksulluk ve erkeklik kıskacında… - Şenay Aydemir
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Din, yoksulluk ve erkeklik kıskacında…

44 4
09.12.2023

‘Ortadoğu’dan gelen filmler çoğu zaman mecburiyetten coğrafyanın tarihsel ya da güncel sorunlarına odaklanmak zorunda kalıyor. On yıllara yayılmış husumetleri, ülkeler arası gerilimleri, iç savaşları, göçmenleri ve bunlara bağlı etkilerini izliyoruz çoğu zaman söz konusu yapımlarda. Hemen hepsi de dünyaya doğru fırlatılmış bir çığlığa dönüşüyor finalde. Çünkü ‘Ortadoğu’, bir yandan her gün gündemimizdeymiş gibi düşündüğümüz ama öte yandan hızlıca yüzümüzü başka yöne dönüp unuttuğumuz bir ‘bataklık’ egemen tabirle.

Öte yandan ‘Ortadoğu’ toptancılığı geniş bir coğrafyaya yayılmış bir sürü ülkeyi tek bir paketmiş gibi düşünmemize de vesile oluyor. Batı emperyalizminin uydurduğu bu tanım, bütün coğrafyayı, ülkelerini ve insanlarını aynılaştıran, onları tarihsel bağlamlarından, kültürel geçmişlerinden, birikimlerinden koparıp standartlaştıran bir bakış aynı zamanda. Hal böyle olunca, Ürdün ile Umman, Yemen ile İran, Katar ile Suudi Arabistan, Irak ile Suriye arasında bir fark yokmuş gibi geliyor. Batılı ve emperyalist bu bakış bölgeden çıkıp gelen sanat ürünlerini değerlendirirken de belirleyici olabiliyor bazen!

Neyse ki Amjad Al Rasheed’in ilk uzun metraj filmi “İnşallah Erkek Olur” (Inshallah Walad) bu aynılaştırma, benzeştirme bakışlarına verilmiş bir cevap gibi duruyor. Evet bir yandan coğrafyanın ortak........

© Evrensel


Get it on Google Play