Milliyetçilik, ırkçılık, kökten dincilik ve bir adım ötelerinde duran faşizm her zaman düşmanlık üzerine kuruludur. İçleri boş ya da temelsiz ideolojiler olmaları nedeniyle, içlerinden düşmanlık çıkarıldığı an çökerler.

İnsanlık tarihi, bu ideolojilerin nasıl etnik temizlik ve soykırım ürettiklerini gösteren örneklerle dolu. Bu örnekleri olabildiğince yansız, olabildiğince titiz bir şekilde inceleyenler, büyük uygarlıklar olarak sunulan yönetim biçimlerinin arkasında bulunan etnik temizlik ve soykırım uygulamalarını kolayca saptayabilirler.

Tarih yansız ve titiz bir şekilde incelenmediğinde, etnik temizlik ve soykırım her zaman başkalarının suçu olarak görülür ve öyle gösterilir. Akla hemen, dönemin Sudan Devlet Başkanı Ömer Beşir’i savunan ve “Müslümanlar soykırım yapmaz” diyen Erdoğan geliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin etnik temizlik ve soykırımla yüzleşmesi gerektiğinin sık sık yinelendiği bir dönemde (kabaca 2000-2010) söylenen bu sözler, inkar siyasetinin Sudan’a dek uzanabileceğini gösteriyordu.

Geçmişte olduğu gibi bugün de inkar siyasetinin işini kolaylaştıran önemli bir yanılgı, sayılar ve zamanla ilişkili. Etnik temizlik ve soykırımın kitlesel ve hızlı olması gerektiği sanılıyor. Filistinlilerin 1948’de yurtlarından sürülmeleri, sayısal olarak büyük ve oldukça hızlı olduğu için kolay anlaşılan bir etnik temizlik örneği. Ama 1948 sonrası yaşananları anlamak için, etnik temizliğin bir devlet siyaseti olduğunu, yavaş ve kesintisiz olarak sürdürüldüğünü kavramak gerekiyor. Sürecin yavaş ve kesintisiz olması, özellikle dışarıdan ve uzaktan bakanların işlenen suçları görememelerini sağlıyor.

Etnik temizlik insanların yurtlarından sürülmesine dayalıdır. Soykırım ise yok etmeye. Soykırımlar da görece küçük ve dar ölçekli olabilir; görece yavaş gerçekleştirilebilir. Bunun bir nedeni, Nazilerin gerçekleştirdiği soykırımın hızlı ve toplu olarak gerçekleştirildiğinin sanılması. Oysa Yahudi Soykırımı çok sayıda yerel katliamla, sanıldığından daha uzun sürede gerçekleştirildi.

Nazilerin uyguladığı yöntemlerden biri insanları aç bırakmaktı. Bu yöntem şu an Gazze’de de uygulanmakta. Bomba veya tank ve tüfek kullanılmadan, küçük bir bölgeye sıkıştırılan Gazzeli Filistinlilerin açlıkla kırılmaları sağlanıyor.

Gazze abluka altında tutulan bir bölge olduğu için açlık bilinmeyen bir tehlike değil. Gazze’ye yönelik büyük saldırı başlayalı beri iki milyondan fazla insan kıtlık ve yoklukla karşı karşıya. Uluslararası Adalet Divanı, İsrail devletinin Gazze’de soykırım suçu işlediğine ilişkin suçlamayı ciddiye aldığında, yargıçlar var olan “felaket koşullarını” hafifletmek için acil yardım gerektiğine ilişkin uyarıda bulunmuşlardı.

İsrail tarihinin en korkunç, en faşist hükümeti, Uluslararası Adalet Divanı kararını karalamak ve acil yardım uyarısını etkisiz bırakmak için Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşunu (UNRWA) hedef aldı. Soykırımın gerçekleşmesi için acımasız bir dayatma devreye konuldu.

Filistinliler 1948’den beri yurtsuz ve korumasız oldukların için kurulan UNRWA olmadan Gazzelilerin gereksinimlerinin karşılanamayacağı biliniyor. UNRWA büyük devletlerin bağışlarına bağlı olarak çalıştığı için aslında kolayca çalışamaz kılınabilecek bir kuruluş. İsrail’deki faşist hükümet bunu biliyor. Bu nedenle UNRWA’ya yönelik iddialar öne sürerek, başta ABD olmak üzere 15 kadar ülkenin bağışlarını askıya almalarını sağladılar.

Sonuç ortada. Uluslararası Adalet Divanı kararından sonra Gazze’ye daha büyük miktarlarda yardım girmesi beklenirken, tam tersi gerçekleşti. UNRWA Yöneticisi Philippe Lazzarini, sağlanan yardımların azaldığını ve şubat ayında ocak ayının yarısı kadar yardım sağlanabildiğini açıkladı.

Artık Gazzeli çocuklar açlıktan ölüyorlar. Gazzeli çocukları ağızlarından düşürmeyen İslamcıların çoğu, İsrail’e mal gönderen şirketleri ve bu şirketlerin sahiplerinin kim olduğunu bilmezden geliyorlar. Netanyahu’nun kurduğu koalisyonun bir benzerinin Türkiye’de kurulduğunu, bu “yerli ve milli” koalisyonun kimlerin işi olduğunu görmezden geliyorlar. Yıllar önce, “Kadın da olsa, çocuk da olsa gereken yapılacaktır!” diyen kişinin Filistinli kadınları ve çocukları önemseyebileceğini kabul ediyorlar. Oysa gerçekler ortada…

Faşist yönetimler her zaman bir “güçlü adam” imgesi kullanırlar. Faşist yönetimler, güçsüz ve kırılgan insanları sevmezler. Hatta onları yok etmeye kalkarlar. Faşist Netanyahu ve ortaklarının Filistinli çocukların açlıktan kırılmalarını istemeleri korkunç ama hiç şaşırtıcı değil. Faşizm, dünyanın her yerinde çocukları hedef alır. Türkiye’de çocukların tehlikede olmaları da bundandır.

QOSHE - Faşizm, Gazze ve çocuklar - Serdar M. Değirmencioğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Faşizm, Gazze ve çocuklar

11 5
03.03.2024

Milliyetçilik, ırkçılık, kökten dincilik ve bir adım ötelerinde duran faşizm her zaman düşmanlık üzerine kuruludur. İçleri boş ya da temelsiz ideolojiler olmaları nedeniyle, içlerinden düşmanlık çıkarıldığı an çökerler.

İnsanlık tarihi, bu ideolojilerin nasıl etnik temizlik ve soykırım ürettiklerini gösteren örneklerle dolu. Bu örnekleri olabildiğince yansız, olabildiğince titiz bir şekilde inceleyenler, büyük uygarlıklar olarak sunulan yönetim biçimlerinin arkasında bulunan etnik temizlik ve soykırım uygulamalarını kolayca saptayabilirler.

Tarih yansız ve titiz bir şekilde incelenmediğinde, etnik temizlik ve soykırım her zaman başkalarının suçu olarak görülür ve öyle gösterilir. Akla hemen, dönemin Sudan Devlet Başkanı Ömer Beşir’i savunan ve “Müslümanlar soykırım yapmaz” diyen Erdoğan geliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin etnik temizlik ve soykırımla yüzleşmesi gerektiğinin sık sık yinelendiği bir dönemde (kabaca 2000-2010) söylenen bu sözler, inkar siyasetinin Sudan’a dek uzanabileceğini gösteriyordu.

Geçmişte olduğu gibi bugün de inkar siyasetinin işini kolaylaştıran önemli bir yanılgı, sayılar ve zamanla ilişkili. Etnik temizlik ve soykırımın kitlesel ve hızlı olması gerektiği sanılıyor. Filistinlilerin 1948’de yurtlarından sürülmeleri, sayısal olarak büyük ve oldukça hızlı olduğu için kolay anlaşılan bir etnik temizlik örneği. Ama 1948 sonrası yaşananları anlamak için, etnik temizliğin bir devlet siyaseti olduğunu, yavaş ve kesintisiz olarak sürdürüldüğünü kavramak gerekiyor. Sürecin yavaş ve kesintisiz olması,........

© Evrensel


Get it on Google Play