“İçeride demokrasi ve insanca yaşamı ve bölgede barışı inşa edebilmenin yolu Erdoğan iktidarına umut bağlamaktan değil, ona karşı güçlü ve birleşik bir mücadele çizgisinde ısrar etmekten geçiyor.”

Yerel seçimlere çok az bir zaman kala Kürt oyları* yeni tartışılıyor. Özellikle Erdoğan’ın kendisi yeniden adaymışçasına partisinin yeniden kazanmasını istediği İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde Kürtlerin kime oy vermesi, nasıl bir siyasi tutum takınması gerektiği konusu bu tartışmaların merkezine oturmuş bulunuyor.

Bilindiği gibi 14-28 Mayıs 2023 seçimlerinde iktidara kaybettirerek kendine siyasi alan açma taktiğinin başarıya ulaşamaması Kürt hareketi içinde bir tartışma başlatmış; ittifak politikasının sorgulandığı ve iktidar ile burjuva muhalefete aynı mesafede durarak Kürtlerin kazanmasının mümkün olacağı yönlü değerlendirmeler yüksek sesle dillendirilmeye başlanmıştı.

Kürt hareketi içindeki bu tartışma, özellikle iş birlikçi Kürt burjuva çevrelerini ve sözcülerini fazlasıyla umutlandırmış ve Kürt hareketinin yerel seçimlerde İstanbul başta iktidarın daha önce kaybettiği yerleri geri kazanmasını sağlayacak bir tutum takınması halinde Kürt illerinde kazanılacak belediyelere kayyum atamayacağı, Demirtaş’ın serbest bırakılacağı ve Öcalan üzerindeki tecridin de kaldırılacağı yönlü bir propaganda başlatılmıştı. Bu propagandanın DEM Parti’ye oy veren muhafazakar ve sol geleneğe uzak milliyetçi çevrelerde belli bir etkisinin de olduğunu söylemek gerekiyor ki bu başka bir tartışma konusu olmakla birlikte daha önce bu köşede yayımlanan “İktidarın HÜDA PAR hesabı” yazısında da işaret edildiği gibi, HÜDA PAR’ın Erdoğan’ın onayıyla Kürtçe propagandayla ve Kürtlerin kimi ulusal taleplerini dillendirerek seçime sokulmasının arkasındaki hesaplardan biri de bu kesimlerin oylarını almak ve hareketi zayıflatmaktı.

Bu bağlamda DEM Parti’nin Meral Danış Beştaş’ı İstanbul Büyükşehir Belediyesi eş başkan adayı yapması, bu girişimlerin önünü almaya yönelik bir adım olarak da anlam kazanıyor.

Erdoğan’ın Diyarbakır mitinginde "Kapımız teröristlere de terör örgütünün güdümünde siyasetçilik oynayanlara kapalıdır. Listelerini terör örgütünün belirlediği parti, parti olmaz” sözleriyle DEM Parti’yi “terör uzantısı” ilan eden ve yerel seçimler sonrasında da iktidarın nasıl bir politika izleyeceğini ortaya koyan açıklamalarından sonra bile Kürt Çalışmaları Merkezi Direktörü Reha Ruhavioğlu, Erdoğan’ın bu açıklamasıyla DEM Parti’ye bir mesaj verdiğini söyleyerek beklenti yaratmaya çalışmaktan geri durmuyor.

Yine daha önce görüşleri bu köşede eleştiri konusu yapılan Vahap Coşkun da bir yandan Leyla Zana, Ahmet Türk ve Selahattin Demirtaş’ın “çözüm ve muhataplık” ile ilgili açıklamalarını ve öte yandan Yeni Yaşam’da Evdilmelik Fırat imzasıyla yayımlanan yazıda “AKP-MHP faşizmine her yerde kaybettirmek tarihi bir sorumluluktur” denilmesini karşı karşıya koyuyor. Coşkun, “Bir tarafta Öcalan, diğer tarafta Kandil duruyor. Bir tarafta Zana, Türk ve Demirtaş’ın, diğer tarafta Hatimoğulları ve Temelli’nin anlayışları çarpışıyor” diyor.

Demek ki Kandil’i de “Türk solu” yönetiyor!

Coşkun, özellikle yıllardır tecrit altındaki Öcalan’ın “Erdoğan’la iş birliğini” savunduğu söyleyerek onu Kürt burjuvazisinin Erdoğan’la birlikte yürüme arzusuna dayanak haline getirmeye çalışıyor.

Bir yandan ‘kalkınma yolu projesi’ gibi Türkiye, Irak merkezi ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasında enerji ve ticaret yolları yönünde yapılan pazarlıklar ve öte yandan ABD emperyalizminin bölgede (Ortadoğu) Erdoğan yönetimine yeni hareket alanı yaratması, iş birlikçi Kürt burjuva çevrelerini de bu pazarlıklardan pay alma ve bu iş birliğine dayalı bir “çözüm süreci” konusunda oldukça heyecanlandırmış gibi görünüyor.

Peki, gerçekten İstanbul’u kazanmış ve yerel seçimlerden güçlenerek çıkmış bir Erdoğan, Kürt iş birlikçi burjuva çevrelerinin ve Ufuk Uras gibi liberallerin iddia ettikleri gibi Kürt sorununun demokratik çözümü yönünde yeni bir süreç başlatabilir mi?

Öncelikle mali disiplin ve enflasyonun kontrol altına alınması adına uygulanmaya başlansa da asıl olarak yerel seçimler sonrası için bekletilen ücretlerin düşürülmesinden yeni zamlara ve vergilerin artırılmasına kadar işçi sınıfı ve emekçi halka karşı ekonomik saldırıların seçimlerden sonra hız kazanacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Bu ekonomik yıkım politikalarının uygulanabilmesi için siyasi baskı ve yasakların artırılacağını öngörmek için Urfa Özak Tekstil başta olmak üzere bugüne kadar yaşanan işçi direnişlerine karşı ortaya konan tutuma bakmak yeter.

Bölgeye bakıldığında Irak’la geliştirilmeye çalışılan iş birliğinin sac ayaklarından birini PKK’nin tasfiyesi oluşturuyor. Önümüzdeki günlerde Irak’ı ziyaret etmeyi planlayan Erdoğan, özellikle yaz aylarında Irak Kürdistan bölgesinde yeni askeri üsler kurulması başta olmak üzere bu konuda yeni adımlar atılacağını ilan etmişti. Irak Kürdistan’ı ile Rojava arasında tampon oluşturma ve Rojava’ya yönelik kuşatmayı derinleştirme de bu planın bir parçasını oluşturuyor.

Böylesi bir tabloda Erdoğan’dan Kürt sorununun demokratik çözümü yönünde adım atmasını beklemek için ya Türk burjuvazisinin/egemenlerinin politikaları ve Kürt sorunu konusunda bir şey bilmemek ya da onlardan beklenti içinde iş birlikçi bir çizgide durmak gerekiyor. Çünkü Kürt sorununun nedeni de çözümü de şu ya da bu Türk burjuva siyasetçisinin iyi ya da kötü niyetine bağlı değildir. Kürt sorunu, Türk burjuvazisinin cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Kürdistan pazarındaki/coğrafyasındaki egemenliğini paylaşmak istememesi ve bu temelde Kürtlerin ulusal demokratik istem ve mücadelesini ezmeye çalışmasından kaynaklanmaktadır. Özal ve Erdoğan “çözüm” adına adım attıklarında ya da atmaktan söz ettiklerinde Kürtlerin demokratik ulusal istemlerini karşılamayı değil, Türk burjuvazisinin egemenlik alanlarını büyütmeyi amaçladılar.

Ancak daha önemlisi, Erdoğan’ın “çözüm süreci”ni başlattığı dönem Kürt hareketinin Rojava’da yeni kazanımlar elde ettiği ve Türkiye’de Türk ve Kürt halklarının demokrasi mücadelesinin (haziran direnişi süreci) ciddi bir yükseliş içinde olduğu bir dönemdi ki bugün Kobanî ve Gezi direnişi davalarının faşist rejim inşasının dayanakları olarak kullanılması, bu bakımdan açıklayıcıdır. Başka bir deyişle o sürecin hemen öncesinde İran’la birlikte Kandil’i işgal planları yapan Erdoğan’ı masaya oturtan iyi niyeti değil, karşısındaki birleşik mücadelenin gücüydü. O dönem Kürt özgürlük hareketi ve Türkiye’deki demokrasi güçleri doğru bir şekilde “müzakere sürecinin bir mücadele süreci” olduğunu söylediler.

Dolayısıyla bugün de ister Erdoğan iktidarı döneminde ister daha sonraki süreçlerde olsun iktidar/devlet çözüm yönünde bir adım atacaksa bu ancak karşısındaki birleşik mücadelenin sonucu olacaktır. Bu politikanın bugünkü pratik karşılığı, yerel seçimlerden güçlenerek çıkmaya ve bunu faşist rejim inşasının dayanaklarından biri haline getirmeye çalışan iktidara kaybettirmektir.

Tam bu noktada Yeni Yaşam’da Evdilmelik Fırat imzasıyla yayımlanan yazıda ülkede ve bölgedeki gelişmelere dair analizlerden sonra yapılan şu tespite dikkat çekmek yerinde olacaktır: “Resmi ideolojinin kurucusu ve birçok konuda AKP-MHP ile yarışan CHP’ye karşı haklı tepki asla faşizmin nefes almasını sağlayacak bir zemine dönüşmesine izin verilmemelidir. Şu an için yakın tehlike olan, devlet gücünü elinde bulunduran, Kürtler başta olmak üzere ezilenlerin boğazına bıçağı dayayan ve bunun tehditlerini savuran AKP-MHP faşizmidir (…) Herkes, 31 Mart günü sandık başına gittiğinde AKP-MHP’nin son iki aydır içeride ve dışarıda topyekun savaş için yaptığı hazırlıkları ve bunun yaratacağı katliamları düşünerek karar vermeli ve mühür basmalıdır.”

Bu tartışmalarla ilgili gözden kaçırılmaması gereken diğer önemli bir nokta da şudur: Faşist rejim inşasına yönelmiş iktidar blokuna kaybettirmek, burjuva muhalefetin desteklenmesi anlamına gelmemektedir. Son genel seçimler öncesinde kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı üzerine çok şey söylenebilir. Ancak o dönem de bu ittifakın faşist rejim inşasına yönelmiş iktidarın yenilgisini hedefleyen taktiğini burjuva muhalefetin desteklenmesi biçiminde göstermeye çalışanlar olmuştu. Oysa bu ittifak CHP’nin başını çektiği burjuva muhalefeti desteklemiyor, aksine iktidarın yenilgisinin halk güçlerinin bağımsız seçeneğini oluşturmak için yaratacağı olanaklara işaret ediyordu.

Bu birleşik mücadele ihtiyacı bugün de ortadan kalkmış değildir. İçeride demokrasi ve insanca yaşamı ve bölgede barışı inşa edebilmenin yolu ülke tarihinin en gerici ve saldırgan rejimlerinden biri olan ve yeni saldırı planları yapan Erdoğan iktidarına umut bağlamaktan değil, ona karşı güçlü ve birleşik bir mücadele çizgisinde ısrar etmekten geçiyor. Yerel seçimleri de bu mücadelenin bir alanı ve parçası olarak görmek ve bu temelde birleşik mücadelenin dayanaklarını güçlendirmek için AKP-MHP-HÜDA PAR blokuna kaybettirmek gerekiyor.

(*) Burada Kürt oyları derken, siyasi bir kimlik olarak kendi ulusal-demokratik mücadelesinin etrafında birleşen Kürtlerden söz ediliyor.

QOSHE - 31 Mart seçimleri ve Kürt sorunu - Yusuf Karadaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

31 Mart seçimleri ve Kürt sorunu

53 18
29.03.2024

“İçeride demokrasi ve insanca yaşamı ve bölgede barışı inşa edebilmenin yolu Erdoğan iktidarına umut bağlamaktan değil, ona karşı güçlü ve birleşik bir mücadele çizgisinde ısrar etmekten geçiyor.”

Yerel seçimlere çok az bir zaman kala Kürt oyları* yeni tartışılıyor. Özellikle Erdoğan’ın kendisi yeniden adaymışçasına partisinin yeniden kazanmasını istediği İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde Kürtlerin kime oy vermesi, nasıl bir siyasi tutum takınması gerektiği konusu bu tartışmaların merkezine oturmuş bulunuyor.

Bilindiği gibi 14-28 Mayıs 2023 seçimlerinde iktidara kaybettirerek kendine siyasi alan açma taktiğinin başarıya ulaşamaması Kürt hareketi içinde bir tartışma başlatmış; ittifak politikasının sorgulandığı ve iktidar ile burjuva muhalefete aynı mesafede durarak Kürtlerin kazanmasının mümkün olacağı yönlü değerlendirmeler yüksek sesle dillendirilmeye başlanmıştı.

Kürt hareketi içindeki bu tartışma, özellikle iş birlikçi Kürt burjuva çevrelerini ve sözcülerini fazlasıyla umutlandırmış ve Kürt hareketinin yerel seçimlerde İstanbul başta iktidarın daha önce kaybettiği yerleri geri kazanmasını sağlayacak bir tutum takınması halinde Kürt illerinde kazanılacak belediyelere kayyum atamayacağı, Demirtaş’ın serbest bırakılacağı ve Öcalan üzerindeki tecridin de kaldırılacağı yönlü bir propaganda başlatılmıştı. Bu propagandanın DEM Parti’ye oy veren muhafazakar ve sol geleneğe uzak milliyetçi çevrelerde belli bir etkisinin de olduğunu söylemek gerekiyor ki bu başka bir tartışma konusu olmakla birlikte daha önce bu köşede yayımlanan “İktidarın HÜDA PAR hesabı” yazısında da işaret edildiği gibi, HÜDA PAR’ın Erdoğan’ın onayıyla Kürtçe propagandayla ve Kürtlerin kimi ulusal taleplerini dillendirerek seçime sokulmasının arkasındaki hesaplardan biri de bu kesimlerin oylarını almak ve hareketi zayıflatmaktı.

Bu bağlamda DEM Parti’nin Meral Danış Beştaş’ı İstanbul Büyükşehir Belediyesi eş başkan adayı yapması, bu girişimlerin önünü almaya yönelik bir adım olarak da anlam kazanıyor.

Erdoğan’ın Diyarbakır mitinginde "Kapımız teröristlere de terör örgütünün güdümünde siyasetçilik oynayanlara kapalıdır. Listelerini terör örgütünün belirlediği parti, parti olmaz” sözleriyle DEM Parti’yi “terör uzantısı” ilan eden ve yerel seçimler sonrasında da iktidarın nasıl bir politika izleyeceğini ortaya koyan açıklamalarından sonra bile Kürt Çalışmaları Merkezi Direktörü Reha Ruhavioğlu, Erdoğan’ın bu açıklamasıyla DEM Parti’ye bir mesaj verdiğini söyleyerek beklenti yaratmaya çalışmaktan geri durmuyor.

Yine daha önce görüşleri bu köşede eleştiri konusu yapılan Vahap Coşkun da bir yandan Leyla Zana, Ahmet Türk ve Selahattin Demirtaş’ın “çözüm ve muhataplık” ile ilgili açıklamalarını ve öte yandan Yeni Yaşam’da Evdilmelik Fırat imzasıyla yayımlanan yazıda “AKP-MHP faşizmine her yerde kaybettirmek tarihi bir sorumluluktur” denilmesini karşı karşıya koyuyor. Coşkun, “Bir tarafta Öcalan, diğer tarafta Kandil duruyor. Bir tarafta Zana, Türk ve Demirtaş’ın, diğer........

© Evrensel


Get it on Google Play