Gazze’ye yönelik işgal ve katliamlarında sınır tanımayan İsrail, yaklaşık bir buçuk milyon Filistinlinin son sığınağı haline gelen Gazze’nin güneyindeki Refah’a “kara operasyonu”na hazırlanıyor. 1979’da Camp David’de İsrail’le ‘barış anlaşması’ imzalayan ilk Arap ülkesi olan Mısır, bir yandan Refah’tan geçişleri engellemek için sınırdaki askeri yığınağını arttırırken öte yandan böylesi bir saldırının bu anlaşmanın sonunu getireceği uyarısını yapıyor. S. Arabistan, Refah’a kara saldırısı hazırlığı yapan İsrail’e karşı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini acil toplantıya çağırdı. “Ben bir siyonistim” diyerek İsrail’in saldırganlığının bugüne kadarki en büyük destekçisi olan Biden bile, kendi bölge politikası bakımından sonuçlarını kestiremediği için Refah’a “kara operasyonu” açıklamasını yapan Netanyahu’yu durdurmaya çalışıyor.

İsrail’in Gazze’de Filistinlilere yönelik soykırım suçuna karşı Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanında (UAD) dava açıp bu suçların bütün dünyanın gündemine girmesini sağlayan da ne Osmanlıcılık ve ümmetçilik üzerinden Gazze’yi “vatan toprağı” ilan eden Erdoğan yönetimi ve ne de Körfez’deki bir Arap ülkesiydi. İsrail’in savaş ve soykırım suçlarını uluslararası bir dava konusu haline getirerek Filistin’le dayanışmanın en büyük örneğini gösteren, nüfusunun büyük çoğunluğu Hristiyan olsa da ırkçılığa karşı mücadelesiyle bilinen Güney Afrika Cumhuriyeti’ydi.

Peki, daha 28 Ekim’de düzenlediği mitingde “Gazze için kıyamdayız” sözleriyle “kutsal” bir savaş ilan eden Erdoğan ve aynı günlerde “ecdat mirası” dediği “Gazze’deki çocuklara kol kanat germek için yola revan olmazsam namerdim” çıkışını yapan ortağı Bahçeli, o günden bugüne Gazze ya da Filistin için konuşmanın ötesinde ne yaptılar?

İsrail’in katliamlarına karşı halkların yükselen tepkisini yedeklemek için sahne önünde Osmanlıcılık ve ümmetçilik propagandası yaparken arka planda saldırı ve işgal döneminde bile ticari ilişkileri sürdürmekten geri durmadılar. MNG’den Kolin’e, Limak’tan İÇDAŞ’a iktidarın kader birliği yaptığı tekeller, İsrail’e lojistik deklerini sürdürerek aslında kimin dostu olduklarını gösterdiler.

Saldırı ve işgal döneminde İsrail’le ticari ilişkilerin artarak devam ettiği iddialarına Ticaret Bakanlığının verdiği yanıt, aslında bu kirli ve kanlı ticari ilişkilerin devam ettiğinin itirafı olarak anlam kazanmıştı. Açıklanan rakamların güvenilirliği bir tarafa, Ticaret Bakanlığı, 2022’de 7 Ekim-31 Aralık arasında 2 milyar 320 milyon dolar olarak gerçekleşen İsrail’le ticaretin 2023’ün aynı döneminde yüzde 45 azalarak 1 milyar 280 milyon dolar olarak gerçekleştiğini söylüyordu. Sadece bu rakamlar bile, meydanlarda “Türkiye sana borçlu olmadığı için Erdoğan böyle konuşuyor” diyen Erdoğan’ın kendisini “Filistin davasının baş savunucusu” ilan ederken bile diğer ABD iş birlikçisi bölge rejimleri gibi İsrail’le ilişkileri kesmeyi göze alamadığını görmek/göstermek için yetiyordu.

Bugün BAE’ye ziyaret gerçekleştiren Erdoğan, yarın Mısır Lideri Sisi ile görüşmek için Kahire’ye gidecek. Bugün BAE Lideri Al Nahyan ile görüşmesi beklenen Erdoğan’ın daha önce darbe girişiminin finansörü olarak ilan ettiği BAE ile ilişkileri düzeltmek için özür dilercesine ziyaret üstüne ziyaret gerçekleştirdiği biliniyor. Erdoğan, yarın da Mısır halkının İhvancı Mursi’ye tepkisini fırsata çevirerek darbe ile iktidarı ele geçirdiği için “Asla görüşmem” dediği Sisi’yi Kahire’de ziyaret edecek. Erdoğan, bölgedeki gelişmeler karşısında yeni pozisyon alabilmek için dün ‘düşman’ ilan ettiği rejimlerle uzlaşmanın yollarını arıyor.

Bu bağlamda 7 Ekim’den bu yana yaşananların görünür kıldığı siyasi durum, Türkiye’nin bölgede “lider ülke” ve Erdoğan iktidarının “oyun kurucu güç” olma iddiasının gerçek olmadığını da ortaya koyuyor. 7 Ekim’den bu yana İsrail-Filistin sorununu ABD’nin bölgesel çıkarları temelinde çözmek için bölge ülkelerini 5 kez ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Türkiye’ye sadece iki kez geldi. Bu ziyaretlerinde Dışişleri Bakanı Fidan’ın yanı sıra Erdoğan’la da görüşen Blinken’ın önceliği de Gazze sorunu değil, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine onay vermesi ve bunun karşılığında Türkiye’ye 40 F-16 uçağının satışı konusuydu. Zaten ABD, bu konuda istediğini aldığı için Blinken’ın son bölge ziyaretinde yolu da Ankara’dan geçmedi. Yani Erdoğan ne kadar aksi bir görüntü çizmeye çalışsa da ABD, Filistin sorununda Erdoğan iktidarını dikkate değer bir muhatap olarak görmüyor.

Buna karşılık her ne kadar saldırıların şiddeti ve boyutu farklı olsa da Kürt sorunundaki saldırı ve işgalleriyle uluslararası hukuk bakımından pozisyonu İsrail’den çok da farklı olmayan Erdoğan iktidarı, bölgedeki yayılmacı emelleri için kendini ABD emperyalizmi ile pazarlık ve işbirliğine mecbur hissettiği için bütün bunları sineye çeken bir politika izliyor. Bunun aksini iddia edenler, Filistinliler Refah’ta en büyük saldırı tehdidiyle karşı karşıyayken Erdoğan iktidarının 23 milyar dolar karşılığında 40 F-16 uçağının alınmasını neden ABD ile “bahar havası” yaratmak için bir fırsat haline getirmeye çalıştığı sorusuna da yanıt vermelidir.

İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırganlığına karşı seslerini yükseltirken bile Kürtlere karşı benzer politikaları savunanlar ne Filistin ya da diğer mazlum hakların dostu olabilirler ve ne de emperyalistlere kafa tutabilirler. Bu nedenle Filistin halkıyla dayanışmayı büyütmek, bölgenin ezilen halklarının hak eşitliğini ve barışı savunabilmek için İsrail’in işgal ve katliamlarına karşı yükseltilen tepkilerin iş birlikçi bölge gericilikleri ve emperyalistlere karşı mücadeleyle birleştirilmesi gerekiyor.

QOSHE - Bizim 'Gazze Fatihleri' ne yapıyor? - Yusuf Karadaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bizim 'Gazze Fatihleri' ne yapıyor?

30 1
13.02.2024

Gazze’ye yönelik işgal ve katliamlarında sınır tanımayan İsrail, yaklaşık bir buçuk milyon Filistinlinin son sığınağı haline gelen Gazze’nin güneyindeki Refah’a “kara operasyonu”na hazırlanıyor. 1979’da Camp David’de İsrail’le ‘barış anlaşması’ imzalayan ilk Arap ülkesi olan Mısır, bir yandan Refah’tan geçişleri engellemek için sınırdaki askeri yığınağını arttırırken öte yandan böylesi bir saldırının bu anlaşmanın sonunu getireceği uyarısını yapıyor. S. Arabistan, Refah’a kara saldırısı hazırlığı yapan İsrail’e karşı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini acil toplantıya çağırdı. “Ben bir siyonistim” diyerek İsrail’in saldırganlığının bugüne kadarki en büyük destekçisi olan Biden bile, kendi bölge politikası bakımından sonuçlarını kestiremediği için Refah’a “kara operasyonu” açıklamasını yapan Netanyahu’yu durdurmaya çalışıyor.

İsrail’in Gazze’de Filistinlilere yönelik soykırım suçuna karşı Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanında (UAD) dava açıp bu suçların bütün dünyanın gündemine girmesini sağlayan da ne Osmanlıcılık ve ümmetçilik üzerinden Gazze’yi “vatan toprağı” ilan eden Erdoğan yönetimi ve ne de Körfez’deki bir Arap ülkesiydi. İsrail’in savaş ve soykırım suçlarını uluslararası bir dava konusu haline getirerek Filistin’le dayanışmanın en büyük örneğini gösteren, nüfusunun büyük çoğunluğu Hristiyan olsa da ırkçılığa karşı mücadelesiyle bilinen Güney Afrika Cumhuriyeti’ydi.

Peki, daha 28 Ekim’de düzenlediği mitingde “Gazze için kıyamdayız” sözleriyle “kutsal” bir savaş ilan eden Erdoğan ve aynı günlerde “ecdat mirası” dediği “Gazze’deki çocuklara kol kanat germek için yola revan olmazsam namerdim” çıkışını yapan ortağı Bahçeli, o günden bugüne Gazze ya da Filistin için konuşmanın ötesinde ne yaptılar?

İsrail’in katliamlarına karşı halkların yükselen tepkisini yedeklemek için sahne önünde........

© Evrensel


Get it on Google Play