İktidarın propaganda aygıtına dönüşen medya organlarının birinin (Star) internet sayfasında yan yana iki manşet: “Başkan Erdoğan’ın barış diplomasisinde öncü rolü” ve “MİT’ten Suriye’de operasyon!”

İlk haber, Hamas’ın “Taylandlı rehineleri Erdoğan’ın girişimleri sonucu bıraktıkları” açıklaması üzerinden ve Rusya-Ukrayna arasındaki esir takasını da hatırlatarak Erdoğan’ın dünyada barış siyasetinde oynadığı büyük rol propaganda ediyordu.

İkinci haber ise, artık bir ezber haline gelen, “MİT, PKK/YPG’nin sözde sorumlularından…Suriye’de yaptığı operasyonla etkisiz hale getirdi” haberlerinden biriydi. İçişleri Bakanı Yerlikaya’nın “Terör örgütünün kış yapılanmasını çökerttikleri” açıklamasının yanı sıra; “18 ilde terör operasyonu” adı altında Kürt siyasetine yönelik operasyonlar, iktidar destekli ÖSO’nun oluşturduğu cihatçı grupların “Tel Rıfat’ta PKK/YPG’ye ağır darbe” vurduğu ve “Pençe-Kilit operasyonu bölgesinde 3 şehit” verildiği haberleri de bu haberin devamı olarak yer alıyordu.

7 Ekim’den bugüne yaşananlar, Filistin-İsrail sorununun bölgesel denklem içindeki önemli yerini bütün dünyaya bir kez daha gösterdi. Emperyalistlerin ve siyonistlerin onlarca yıllık kuşatmasına rağmen Filistin davasının gücü, halkın örgütlü mücadelesine dayanmasından ve dünyanın dört bir tarafında yapılan gösterilerden de anlaşılabileceği gibi dünya halklarının bu haklı dava ile dayanışmasından geliyor.

Bu davanın zayıf karnını ise, lafta bu davanın en büyük savunucuları gibi görünen Erdoğan ve Körfez’deki Arap rejimleri oluşturuyor. Çünkü Filistin davasını kendi politik çıkarları için istismar etmenin ötesinden ABD ve İsrail kuşatmasına karşı hiçbir somut adım atmayan bu iş birlikçi rejimler; ulusal-demokratik bu davayı çarpıtmakla kalmıyor, emperyalistlerin sorunu istismar/pazarlık konusu haline getirmelerine de uygun koşulları yaratıyorlar.

Geçtiğimiz yüzyılda sosyalizm ve halk demokrasisi rejimleri, ezilen ulusların emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı mücadelesinin en önemli destekçisi/dayanağı olmuşlardı. Bu destek birçok ulusal kurtuluş mücadelesinin başarısında önemli bir rol oynamıştı. Ancak bugün Filistin örneğinde olduğu gibi ezilen ulusların destekçisi gibi görünen rejimler, emperyalistlerle bağımlılık ilişkileri içinde oldukları ve dahası halkçı ve demokratik bir karakter taşımadıkları için hiçbir tutarlılığa sahip bulunmuyor. Dolayısıyla bu davaları desteklemek adına sürdürdükleri istismarcı politika, ezilen halkların mücadelesine yarar getirmek bir tarafa, zarar veriyor.

Türkiye ve Erdoğan iktidarı, bu rejimlerin bölgedeki en tipik temsilcilerinden birini oluşturuyor. Kendi sınırları içinde yaşayan bir ulusun ulusal demokratik haklarını tanımak yerine bu yönde sürdürülen mücadeleyi onlarca yıldır baskı ve şiddet yöntemleriyle ortadan kaldırmaya çalışan, bunun için sınırların ötesinde operasyonlar yapıp işgaller gerçekleştirmekten de geri durmayan bir rejim, İsrail’in saldırı ve işgallerine karşı Filistin davasının tutarlı bir savunucusu olabilir mi? Bir yanda Rojava’da yüz binlerce insanın elektrik ve su ihtiyacının karşılandığı tesislerin bombalanması “terörle mücadele” adına savunulurken İsrail’in Gazze’ye yönelik bombardımanına karşı çıkış inandırıcı olabilir mi?

Olabilseydi Gazze’de binlerce çocuk ve kadını katleden Netanyahu, kendisine yapılan eleştirilere “Erdoğan bize ahlak dersi veremez. O da aynı şeyi Kürt köylerine yapıyor” diye yanıt vermezdi, veremezdi.

Bir yandan halka Coca Cola’yı, Starbucks’ı boykot çağrıları yapılıyor; öte yandan EMEP Milletvekili İskender Bayhan’ın geçtiğimiz günlerde Mecliste dile getirdiği gibi, İsrail’in Gazze’ye yönelik bombardıman ve katliamları, iktidarla kader birliği yapmış Türk tekellerin İsrail’e petrol, demir-çelik, çimento ihracatını etkilemiyor.

Erdoğan her fırsatta NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olmakla övünüyor ama İsrail’in en büyük destekçisi ABD ve NATO’daki emperyalistlere karşı en küçük bir adım dahi atmıyor. Çünkü İncirlik Üssü gibi bölgedeki en büyük üsleri Türkiye’de olduğu halde ABD’nin Suriye’deki üslerine ve sadece bu üsler Kürtlere yönelik operasyonların önünde sorun yarattığı için itiraz edenlerin emperyalistlere karşı tutum alması ve ezilen halkların tutarlı savunucusu olması beklenemez.

Ancak bugün Türkiye’de sadece iktidar blokunun değil, diğer siyasi parti ve çevrelerin de Filistin davasını nasıl ve hangi amaçlarla desteklediğini anlayabilmek bakımından Kürt sorunu karşısındaki tutumuna dönüp bakmak önem taşıyor. Çünkü kendi Filistin’i olan Kürt sorunu karşısında demokratik bir tutum alamayanlar, Filistin davasının da siyasi istismarcıları olmanın ötesine geçemezler. Bu konuda daha ayrıntılı bir tartışma için Dilop dergisinin kasım-aralık 2023 sayısında Fehim Taştekin ile yaptığımız “İsrail-Filistin meselesi ve Türkiye’nin Filistin’i” başlıklı dosyaya bakılabilir.

Sonuç olarak, Filistin davasının gölgesinde kalmış görünmesine rağmen sadece iktidar destekçisi bir medya organının dünkü haberleri bile, Kürt sorununun bütün yakıcılığıyla ortada durduğunu görebilmek için yeterlidir. Bu nedenle bugün Kürt sorununu savaşla çözmek isteyenler Filistin’de adil bir barışın savunucusu da olamazlar. Çünkü Filistin davasının tutarlı bir savunusu, aynı zamanda Kürt sorununun eşit haklar temelinde demokratik-barışçıl çözümünü savunmakla mümkündür.

Öyleyse bugün Filistin ve diğer ezilen halklarla dayanışma, öncelikle kendi iş birlikçi ülke gericiliğine karşı mücadeleden geçiyor. Bu mücadelenin gerçek sahipleri de bu baskı ve sömürü düzeninden, emperyalistlerle bağımlılık ilişkilerinden çıkarı olmayan her milliyetten işçi ve emekçiler ve devrimci-ilerici-demokratik halk güçleridir.

QOSHE - Kürtlerle savaşırken Filistin barışını savunmak! - Yusuf Karadaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kürtlerle savaşırken Filistin barışını savunmak!

41 0
28.11.2023

İktidarın propaganda aygıtına dönüşen medya organlarının birinin (Star) internet sayfasında yan yana iki manşet: “Başkan Erdoğan’ın barış diplomasisinde öncü rolü” ve “MİT’ten Suriye’de operasyon!”

İlk haber, Hamas’ın “Taylandlı rehineleri Erdoğan’ın girişimleri sonucu bıraktıkları” açıklaması üzerinden ve Rusya-Ukrayna arasındaki esir takasını da hatırlatarak Erdoğan’ın dünyada barış siyasetinde oynadığı büyük rol propaganda ediyordu.

İkinci haber ise, artık bir ezber haline gelen, “MİT, PKK/YPG’nin sözde sorumlularından…Suriye’de yaptığı operasyonla etkisiz hale getirdi” haberlerinden biriydi. İçişleri Bakanı Yerlikaya’nın “Terör örgütünün kış yapılanmasını çökerttikleri” açıklamasının yanı sıra; “18 ilde terör operasyonu” adı altında Kürt siyasetine yönelik operasyonlar, iktidar destekli ÖSO’nun oluşturduğu cihatçı grupların “Tel Rıfat’ta PKK/YPG’ye ağır darbe” vurduğu ve “Pençe-Kilit operasyonu bölgesinde 3 şehit” verildiği haberleri de bu haberin devamı olarak yer alıyordu.

7 Ekim’den bugüne yaşananlar, Filistin-İsrail sorununun bölgesel denklem içindeki önemli yerini bütün dünyaya bir kez daha gösterdi. Emperyalistlerin ve siyonistlerin onlarca yıllık kuşatmasına rağmen Filistin davasının gücü, halkın örgütlü mücadelesine dayanmasından ve dünyanın dört bir tarafında yapılan gösterilerden de anlaşılabileceği gibi dünya halklarının bu haklı dava ile dayanışmasından geliyor.

Bu davanın zayıf karnını ise, lafta bu davanın en büyük savunucuları gibi görünen Erdoğan ve Körfez’deki Arap rejimleri oluşturuyor. Çünkü Filistin davasını kendi politik çıkarları için istismar etmenin ötesinden ABD ve İsrail kuşatmasına karşı hiçbir somut adım atmayan bu iş birlikçi rejimler; ulusal-demokratik bu davayı çarpıtmakla kalmıyor, emperyalistlerin sorunu istismar/pazarlık konusu haline getirmelerine de uygun koşulları........

© Evrensel


Get it on Google Play