2019 yerel seçimlerinde hukuksuz bir şekilde tekrarlatılan İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerini bir kez daha ve büyük farkla kaybettikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kez AKP’nin belediye meclisindeki çoğunluğunu işaret ederek “Bunlar neye dönmüş biliyor musun, bunlar topal ördek” demişti. Devletin her olanağının iktidar için seferber edildiği ve her türlü aracın devreye sokulduğu 2023 genel seçimlerinde ise, Erdoğan ve iktidar bloku (Cumhur İttifakı) oldukça tartışmalı bir “zafer” elde etmişti. Bu yüzden bu genel seçimlerden on ay sonra yapılan 31 Mart yerel seçimleri Erdoğan iktidarı için İstanbul başta kaybettiği yerleri geri alarak dayanaklarını arttırma ve buradan alınacak güçle ekonomik, siyasal ve askeri alandaki saldırılara hız verme bakımından önem taşıyordu. Özellikle ekonomik alanda işçi sınıfı ve emekçi halk kitlerinin yoksulluğunu daha da derinleştirecek olan ‘acı reçete’nin seçim sonrasına bekletildiği ve iç politikanın dizaynıyla da bağlantılı olarak Irak Kürdistan Bölgesi’ne yeni bir askeri harekatın hazırlığının yapıldığı biliniyordu. Ancak yerel seçimlerden Erdoğan’ın muhalefeti dağıtma ve saldırılarına alan açma beklentisinin tersi bir sonuç ortaya çıktı. Büyükşehirler başta olmak üzere ülkenin büyük bir bölümünde seçimleri kaybetmekle kalmayıp ana muhalefet partisi CHP’nin gerisinde bir oy alan iktidar, Erdoğan’ın kendi deyimi ile ‘topal ördek’ haline geldi.

Yerel seçimler, genel seçimlerde de kendini kısmi olarak gösteren iktidar partisindeki erimenin devam ettiğini çarpıcı bir biçimde ortaya koydu. Bu noktada hem CHP’nin AKP’yi aşan bir oy alma başarısı göstermesine ve hem de Erbakan’ın Yeniden Refah Partisinin (YRP) yükselişine işaret etmek gerekiyor.

Özellikle genel seçim sürecinde Erdoğan, rakibi Kılıçdaroğlu’nun Dersimli bir Kürt ve Alevi olması üzerinden şoven-milliyetçi ve mezhepçi bir propagandayı merkeze koyan bir seçim çalışması yürütmüştü. Yerel seçimlerde CHP’nin yüzde 40’lara yaklaşan bir oy alması, din ve milliyetçilik üzerinden yaratılmaya çalışılan kamplaşmanın bu kez Erdoğan’ın istediği gibi bir etki yaratmadığını ve işçi-emekçi halk kitlelerinin tercihlerinde insanca yaşam taleplerinin (CHP’nin bu talepleri ne kadar karşılayabileceğinden bağımsız olarak) öne çıktığını gösteriyor.

Yusuf Kaplan gibi iktidarın akıl hocaları, oluşan tabloyu toplumun daha geniş kesimlerinin “Solcu-seküler bir kimliği benimsemesi” olarak okuyor ve bu “tehdit”e karşı toplumun dinci-gerici kurumsallaşmalar üzerinden kuşatılmasına daha fazla ağırlık verilmesini istiyor. Kaplan’ın korkusu, emek ve demokrasi mücadelesinin büyütülmesi ve yine bu temelde halk güçlerinin seçeneğinin yaratılması bakımından yeni bir döneme girildiğini haber veriyor.

İktidar blokundan kopan emekçi kesimlerin azımsanmayacak bir kesiminin muhafazakar bir çizgide “adil bir düzen” propagandasını yapan YRP’ye yönelmesi ve YRP’nin Urfa gibi iktidarın kalelerinden birinde seçimi kazanması, iktidardaki çözülüşün artarak devam edeceğinin bir diğer göstergesi durumundadır.

CHP ve YRP’ye yönelimin yanına iktidar blokuna tepkilerinden dolayı sandığa gitmeyen ve arayış içindeki milyonlarca emekçiyi de eklemek gerekiyor.

Burada DEM Parti İstanbul Büyükşehir Belediyesi Eş Başkan Adayı Meral Danış Beştaş’ın seçim sonuçlarının belli olmasının ardından İmamoğlu’na yönelik “Sakın bunlar sadece benim oylarımdır demesin” uyarısına da dikkat çekmek gerekiyor. Çünkü her ne kadar muhafazakar-milliyetçi çizgideki Kürtlerin iktidar bloku (AKP ve HÜDA PAR) tarafından yedeklenmesine karşı DEM Parti aday çıkarmış olsa da ulusal-demokratik mücadele çizgisini savunan ve İstanbul Newroz’unda alanları dolduran yüz binlerce kişi “İktidar blokuna kaybettirmek için” İmamoğlu-CHP’ye oy verdi.

Beştaş’ın uyarısı, özellikle ortaya çıkan seçim tablosunun CHP’ye, Kürt illerinde yeniden olası kayyum girişimleri karşısında özel bir sorumluluk yüklediğini hatırlatması bakımından da önem taşıyor.

Erdoğan’ın masayı devirmesinden sonra şehir savaşlarında yıkıma uğrayan ve adete yarı-açık birer cezaevine dönüşen Kürt illerinde ortaya çıkan seçim sonuçları, Kürt halkının ulusal-demokratik talep ve mücadele etrafında kararlı duruşunun bir göstergesi olmuştur. Açıktır ki, bunca baskı ve saldırıya rağmen DEM Parti’nin kayyumların işgal ettiği yerleri geri kazanmakla kalmayıp 2019’da toplam 65 olan kazandığı belediye sayısını 75’e çıkarması önemli bir başarıdır.

Kürt illerinde ortaya çıkan sonuç, son yılların en kitlesel Newroz kutlamalarıyla birlikte düşünüldüğünde ve ülkedeki genel tabloyla da birlikte okunduğunda kayyum girişimleri ve diğer saldırılar karşısında demokratik mücadele dinamiklerinin düne göre büyüdüğünden söz edebiliriz.

Devlet partisi olmanın bütün olanaklarını devreye sokmasına ve Erdoğan’ın Diyarbakır ve Batman başta mitingler düzenlemesine rağmen AKP, Kürt illerinde tarihinin en kötü sonuçlarından birini aldı. Vali ve kaymakamlardan kayyumlara, ordu ve polislerden ihale peşindeki iş birlikçi sermaye çevrelerine, korucu-aşiretlerden desteklenen dini vakıf ve cemaatlere kadar etrafında örgütlenmiş bütün güçlere rağmen AKP’nin Diyarbakır’da yüzde 16 oy alması, iktidarın Kürt illerindeki vaziyetini çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor.

Bu tablonun bir devamı olarak iktidar blokunun Kürt coğrafyasında “İslami bir Kürt Partisi” olarak devreye sokmak ve ulusal-demokratik mücadeleyi bölmek için kullanmak istediği HÜDA PAR’ın da istenilen sonucu yaratamadığını söyleyebiliriz. Ancak Kürtçe propagandaya ağırlık veren ve kimi ulusal talepleri de dillendiren HÜDA PAR’ın en iddialı olduğu iki ilde; Batman’da yüzde 15 ve Diyarbakır’da yüzde 7 oy alması, bu alandaki girişimlerin devam edeceğinin işaretlerini de veriyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönem HÜDA PAR üzerinden sürdürülecek gerici propagandaya karşı ulusal-demokratik ve seküler mücadele birikiminin savunulması daha fazla önem kazanıyor.

Şehir savaşları döneminde en fazla yıkıma uğrayan kentlerin başında gelen Şırnak, başta polis, asker, memur ailelerinin nüfuslarının kente taşınması olmak üzere taşıma oylar üzerinden yapılan nüfus mühendisliğinin bir sonucu olarak AKP tarafından kazanıldı.

Dersim’de DEM, EMEP, SMF’nin başını çektiği ittifak güçlerinin kazanması, sadece Dersim için değil, önümüzdeki dönemde halk güçlerinin mücadele birliğinin sağlanması ve büyütülmesi bakımından da olumlu etki yaratabilecek bir sonuç olmuştur.

Ayrıca sadece patrona karşı değil, onun çıkarlarının savunuculuğu yapan validen jandarma ve müftüye kadar çok yönlü baskı, yasak ve engellemelere karşı sürdürdükleri kararlı direnişleriyle ülke gündemine giren Özak Tekstil işçilerinin temsilcilerinden Funda Bakış’ın Urfa Haliliye’de EMEP’ten belediye başkan adayı olmasını, bugün zayıf bir eğilim olsa da işçilerin kendi siyasetlerini yapmaları yönünde atılmış umut verici bir adım olarak not etmek gerekiyor.

Hatay büyükşehirde CHP’nin halkın itirazlarını dikkate almayıp Lütfü Savaş’ta ısrar etmesi ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte depremin yarattığı yıkımın en fazla yaşandığı ve CHP’ye de tepkilerin en fazla olduğu yerlerin başında gelen Hatay Defne’de sol-sosyalist güçlerin halkın ihtiyaçlarını değil, dar grupçu çıkarlarını öne çıkarmaları nedeniyle güç birliğinin sağlanamaması ve bu nedenle CHP’nin kazanması, ders çıkartılması gereken sonuçlardan biri olmuştur.

Sonuç olarak, ortaya çıkan seçim tablosu her ne kadar Erdoğan, “Daha 4 yılımız var, gerekli sonuçları çıkartacağız” gibi söylemlerle iktidar blokunun gücündeki çözülmeyi durdurmaya çalışsa da iktidarın ‘topal ördek’ haline geldiği; işçi ve emekçi halk kitlelerinde yeni arayışların güç kazandığı ve siyasi dengelerin yeniden kurulacağı bir sürece girildiğini gösteriyor. Bu sonuçlar hem sınıf partisinin kendi bağımsız çalışması ve hem de halk güçlerinin demokratik seçeneğinin yaratılması bakımından da olanakların giderek arttığı/artacağı bir yönelime de işaret ediyor.

QOSHE - Topal ördek! - Yusuf Karadaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Topal ördek!

44 22
02.04.2024

2019 yerel seçimlerinde hukuksuz bir şekilde tekrarlatılan İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerini bir kez daha ve büyük farkla kaybettikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kez AKP’nin belediye meclisindeki çoğunluğunu işaret ederek “Bunlar neye dönmüş biliyor musun, bunlar topal ördek” demişti. Devletin her olanağının iktidar için seferber edildiği ve her türlü aracın devreye sokulduğu 2023 genel seçimlerinde ise, Erdoğan ve iktidar bloku (Cumhur İttifakı) oldukça tartışmalı bir “zafer” elde etmişti. Bu yüzden bu genel seçimlerden on ay sonra yapılan 31 Mart yerel seçimleri Erdoğan iktidarı için İstanbul başta kaybettiği yerleri geri alarak dayanaklarını arttırma ve buradan alınacak güçle ekonomik, siyasal ve askeri alandaki saldırılara hız verme bakımından önem taşıyordu. Özellikle ekonomik alanda işçi sınıfı ve emekçi halk kitlerinin yoksulluğunu daha da derinleştirecek olan ‘acı reçete’nin seçim sonrasına bekletildiği ve iç politikanın dizaynıyla da bağlantılı olarak Irak Kürdistan Bölgesi’ne yeni bir askeri harekatın hazırlığının yapıldığı biliniyordu. Ancak yerel seçimlerden Erdoğan’ın muhalefeti dağıtma ve saldırılarına alan açma beklentisinin tersi bir sonuç ortaya çıktı. Büyükşehirler başta olmak üzere ülkenin büyük bir bölümünde seçimleri kaybetmekle kalmayıp ana muhalefet partisi CHP’nin gerisinde bir oy alan iktidar, Erdoğan’ın kendi deyimi ile ‘topal ördek’ haline geldi.

Yerel seçimler, genel seçimlerde de kendini kısmi olarak gösteren iktidar partisindeki erimenin devam ettiğini çarpıcı bir biçimde ortaya koydu. Bu noktada hem CHP’nin AKP’yi aşan bir oy alma başarısı göstermesine ve hem de Erbakan’ın Yeniden Refah Partisinin (YRP) yükselişine işaret etmek gerekiyor.

Özellikle genel seçim sürecinde Erdoğan, rakibi Kılıçdaroğlu’nun Dersimli bir Kürt ve Alevi olması üzerinden şoven-milliyetçi ve mezhepçi bir propagandayı merkeze koyan bir seçim çalışması yürütmüştü. Yerel seçimlerde CHP’nin yüzde 40’lara yaklaşan bir oy alması, din ve milliyetçilik üzerinden yaratılmaya çalışılan kamplaşmanın bu kez Erdoğan’ın istediği gibi bir etki yaratmadığını ve işçi-emekçi halk kitlelerinin tercihlerinde insanca yaşam taleplerinin (CHP’nin bu talepleri ne kadar karşılayabileceğinden bağımsız olarak) öne çıktığını gösteriyor.

Yusuf Kaplan gibi iktidarın akıl hocaları, oluşan tabloyu toplumun daha geniş kesimlerinin “Solcu-seküler bir kimliği benimsemesi” olarak okuyor ve bu “tehdit”e karşı toplumun dinci-gerici kurumsallaşmalar üzerinden kuşatılmasına daha fazla ağırlık verilmesini istiyor. Kaplan’ın korkusu, emek ve demokrasi mücadelesinin büyütülmesi ve yine bu temelde halk güçlerinin........

© Evrensel


Get it on Google Play