Van’da Büyükşehir Belediye Başkanlığını yüzde 55 oy alarak kazanan DEM Parti’li Abdullah Zeydan’ın yerine yargı eliyle AKP’li Aday Abdulahat Arvas’ın ‘kayyum’ olarak atanmak istenmesi sürecinin hazırlanmasından sonra yapılan açıklamalara ve ortaya konan demokratik tepkilerin ardından bu kararın geri alınmasına kadarki gelişmeler, Van’ın iktidar tarafından yeni dönemin politikaları için bir ‘test sürüşü’ olarak kullanıldığını ortaya koyuyor.

Sadece seçime saatler kala Adalet Bakanlığının DEM Parti’li Zeydan’ın “memnu hakları”nın iade edilmesine itiraz etmesi bile, eğer Adalet Bakanlığı “dış güçler” tarafından yönetilmiyorsa bu sürecin iktidar tarafından planlandığını göstermek için yeter. Ancak AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in AKP’li Avras’ın başkan olarak atanmasını “Memnu hakların iadesi konusunda gereken şartların yerine gelmemesi sebebiyle Van İl Seçim Kurulu böyle bir karar almış. Bu hükümetin müdahale edebileceği bir alan değil” sözleriyle savunması ve Erdoğan’ın bu hukuksuzluğa karşı demokratik tepkilerini ortaya koyanları “Kendini devletten, hukuktan üstün gören şehir eşkıyaları” olarak tanımlaması, bu kararın iktidar tarafından önceden planlanmış bir hamle olduğu konusunda şüpheye yer bırakmıyor.

Anayasa Mahkemesinin kararlarını bile tanımayanların Van Büyükşehir Belediyesine yargı eliyle kayyum atama girişimi hukuk ama buna karşı ortaya konan demokratik tepkiler eşkıyalık oluyor. Erdoğan’ın ‘ileri demokrasi’si böyle işliyor!

Öncesi bir tarafa 2016’dan bu yana Kürt sorunu, Erdoğan iktidarının iç politikayı dizayn etmesinin en önemli araçlarından biri olarak işlev gördü. Dolayısıyla Van’ın iktidarın yerel seçim yenilgisinden sonraki politikaları için bir ‘test sürüşü’ olduğunu söylerken sadece Kürt illerinde DEM Parti’nin kazandığı belediyelere kayyum atanması konusunda bir ‘nabız yoklaması’ yapıldığından söz etmiyoruz. İktidarın işçi-emekçilere karşı ekonomik saldırı programını kararlıca uygulayacağını ilan ettiği, Kürt sorunu ve bölgedeki (Ortadoğu) emperyalist paylaşım mücadelesiyle de bağlantılı olarak yeni operasyon ve işgallerin peşinde koşulduğu, bu saldırılara karşı işçi sınıfı ve halkın ekonomik-demokratik mücadelesinin önünü almak için faşist rejim inşasının yeni aşaması olarak ‘yeni anayasa’ hazırlıklarının yapıldığı bir dönemde Van, iktidarın yerel seçim yenilgisinden sonra yeni dönemde atmak istediği bütün bu adımlar için de bir ‘test sürüşü’ oldu.

İktidar ve medyadaki sözcüleri, yenilgi psikolojisini üzerlerinden atabilmek ve iktidarın tabanındaki çözülmeyi durdurabilmek için yeni komplo teorilerini devreye sokarak hem seçim sonuçlarının ve hem de Van’daki hukuksuzluğa karşı gösterilen tepkilerin “dış güçlerin” ve onların uzantısı “terör örgütlerinin” oyunu olduğunu propaganda ediyorlar.

İktidarın medyadaki memurlarından İbrahim Karagül, sosyal medya hesabı X’te “31 Mart yerel seçimlerinde CHP-HDP ortaklığının kazandığı moral üstünlük Türkiye’yi çok ciddi iç bölünmelere, çatışmalara hatta bölgesel krizlere sürükleyebilir” dedikten sonra Van’daki “mazbata olayı”nın önceden planlandığını ve Kobanê olayları gibi bir sürecin yaratılmak istendiği söyleyerek “Hırsızın hiç mi suçu yok” dedirten komplo teorilerini tedavüle sokuyor.

Burada öncelikle her fırsatta bir “terör eylemi”ymiş gibi sunulmaya çalışılan 6-8 Ekim 2014’teki Kobanê gösterileri için şu tespiti yapmak gerekiyor: “Kobanê düştü düşecek” diyerek IŞİD’in Kobanê’yi işgal etmesini destekleyen Erdoğan iktidarına karşı ekim 2014’te Türkiye ve Kürt coğrafyasının birçok kentinde yapılan Kobanê protestoları, tıpkı Gezi/haziran direnişi gibi ülke tarihinin önemli demokratik direnişlerinden biri olarak tarihe geçti. Bu gösteriler sırasında da yine tıpkı haziran direnişi sürecinde olduğu gibi polise talimat verip elliye yakın gencin katledilmesinin sorumluları kendi suçlarının üstünü örtmek için bu gösterileri “terör eylemi” gibi sunmaya çalışıyorlar.

Bu noktada hem Gezi ve hem de Kobanê davalarının faşist rejim inşasının dayanakları olarak kullanılmalarına da dikkat çekmek gerekiyor.

Şimdi iktidar ve Karagül gibi “komplo teorileri” peşinde koşan medyadaki sözcülerine sormak gerekiyor: Kendilerini açlığa, sefalete ve işsizliğe sürükleyen iktidarı cezalandıran ve insanca çalışma ve yaşam isteyen işçi emekçiler mi yoksa yabancı ve yerli sermayeye güvence vermek için Mehmet Şimşek’e hazırlattığı “orta vadeli programı uygulamakta kararlıyız” diyen Erdoğan iktidarı mı emperyalizme hizmet ediyor?

Kürt sorununun ülke içinde ve demokratik-barışçıl yöntemlerle çözülmesini savunan, son Newroz gösterileri ve yerel seçimlerde bu iradeyi tekrar ortaya koyan halk güçleri mi yoksa Türkiye’yi bölgede daha ciddi tehditlerle yüz yüze bırakacak askeri operasyon ve işgaller için ABD emperyalizmi ile pazarlık yapanlar mı “dış güçlere” hizmet ediyor?

Açıktır ki, iktidarın Van üzerinden test etmeye çalıştığı noktalardan biri de CHP ve burjuva muhalefetin iktidarın bu irade gasbı karşısında nasıl bir tutum takınacakları konusu olmuştur.

Çünkü iktidar bugüne kadar Kürt halkı ve demokrasi güçlerini yalnızlaştırabildiği, Kürt sorununu “terör” parantezi içine sıkıştırabildiği oranda demokratik siyaset zeminini ortadan kaldırabilmiş ve yeni hamleleri karşısında CHP başta burjuva muhalefeti de etkisizleştirebilmiştir. Bu bakımdan son yerel seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP’nin Van’daki hak gasbına karşı yaptığı açıklamalar ve Van’a heyet göndermesi de iktidarın geri adım atmasında etkili bir rol oynamıştır.

Erdoğan’ın seçim sonrası değerlendirmelerinde “Son seçimlerle birlikte bu kararlılığımız daha da perçinlenmiştir” diyerek yeni sınır ötesi operasyon yapılacağını ilan etmesini de bu operasyonun güç kaybeden iktidar tarafından iç siyasetin dizayn edilmesi için kullanılacağının itirafı olarak da okumak gerekiyor. Elbette CHP’nin bu girişimlere karşı nasıl bir tutum alacağı kendi siyasi geleceğini de ilgilendiriyor.

Bu arada son Van ve Bitlis Valiliklerinin ‘eylem yasakları’ kararlarında olduğu gibi Kürt sorunu üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılan ve her türlü demokratik hakkı askıya alan yasakların yarın iktidarın orta vadeli program adı altında gerçekleştireceği saldırılara karşı işçi sınıfı ve emekçi halkın insanca yaşam talep ve mücadelesinin karşısına da çıkarılacağına şüphe yoktur. Dolayısıyla yeni operasyon girişimleri karşısında Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümünü savunmak sadece Türkiye’yi bölgesel tehditlerden uzak tutmak için değil, ülke içinde demokrasi ve insanca yaşam mücadelesi bakımından da giderek daha önem kazanıyor.

Sonuç olarak Van, demokrasi ve halk güçleri için de bir test olmuştur. Van’daki irade gasbının demokratik mücadele ile boşa düşürülmesi hem demokratik kazanımları koruyabilmenin ve hem de saldırıları püskürtüp insanca yaşanacak bir gelecek kurabilmenin ancak halk güçlerinin birlik ve mücadelesiyle mümkün olabileceğini bir kez daha göstermiştir.

QOSHE - Van ve yeni dönemin test sürüşü! - Yusuf Karadaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Van ve yeni dönemin test sürüşü!

55 25
05.04.2024

Van’da Büyükşehir Belediye Başkanlığını yüzde 55 oy alarak kazanan DEM Parti’li Abdullah Zeydan’ın yerine yargı eliyle AKP’li Aday Abdulahat Arvas’ın ‘kayyum’ olarak atanmak istenmesi sürecinin hazırlanmasından sonra yapılan açıklamalara ve ortaya konan demokratik tepkilerin ardından bu kararın geri alınmasına kadarki gelişmeler, Van’ın iktidar tarafından yeni dönemin politikaları için bir ‘test sürüşü’ olarak kullanıldığını ortaya koyuyor.

Sadece seçime saatler kala Adalet Bakanlığının DEM Parti’li Zeydan’ın “memnu hakları”nın iade edilmesine itiraz etmesi bile, eğer Adalet Bakanlığı “dış güçler” tarafından yönetilmiyorsa bu sürecin iktidar tarafından planlandığını göstermek için yeter. Ancak AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in AKP’li Avras’ın başkan olarak atanmasını “Memnu hakların iadesi konusunda gereken şartların yerine gelmemesi sebebiyle Van İl Seçim Kurulu böyle bir karar almış. Bu hükümetin müdahale edebileceği bir alan değil” sözleriyle savunması ve Erdoğan’ın bu hukuksuzluğa karşı demokratik tepkilerini ortaya koyanları “Kendini devletten, hukuktan üstün gören şehir eşkıyaları” olarak tanımlaması, bu kararın iktidar tarafından önceden planlanmış bir hamle olduğu konusunda şüpheye yer bırakmıyor.

Anayasa Mahkemesinin kararlarını bile tanımayanların Van Büyükşehir Belediyesine yargı eliyle kayyum atama girişimi hukuk ama buna karşı ortaya konan demokratik tepkiler eşkıyalık oluyor. Erdoğan’ın ‘ileri demokrasi’si böyle işliyor!

Öncesi bir tarafa 2016’dan bu yana Kürt sorunu, Erdoğan iktidarının iç politikayı dizayn etmesinin en önemli araçlarından biri olarak işlev gördü. Dolayısıyla Van’ın iktidarın yerel seçim yenilgisinden sonraki politikaları için bir ‘test sürüşü’ olduğunu söylerken sadece Kürt illerinde DEM Parti’nin kazandığı belediyelere kayyum atanması konusunda bir ‘nabız yoklaması’ yapıldığından söz etmiyoruz. İktidarın işçi-emekçilere karşı ekonomik saldırı programını kararlıca uygulayacağını ilan ettiği, Kürt sorunu ve bölgedeki (Ortadoğu) emperyalist paylaşım mücadelesiyle de bağlantılı olarak yeni operasyon ve işgallerin peşinde koşulduğu, bu saldırılara karşı işçi sınıfı ve halkın ekonomik-demokratik mücadelesinin önünü almak için faşist rejim inşasının yeni aşaması olarak ‘yeni anayasa’ hazırlıklarının yapıldığı bir........

© Evrensel


Get it on Google Play