Irak Kürdistan Bölgesi’nde yaşanan son çatışmalarda resmi açıklamalara göre 12 askerin yaşamını yitirmesi, Erdoğan iktidarının “bitirdik”, “çözdük” propagandasına rağmen Türkiye’nin nasıl bir sorunla karşı karşıya olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlattı.

Ancak asker ölümlerinin siyasi sorumluları olan İktidar partisi ve ortağı MHP’nin yaptıkları ilk iş, kendi sorumluluklarının üstünü örtmek için Mecliste “Teröre karşı ortak bildiri” hazırlamak oldu. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un bu bildiriye imza atmayan CHP ve DEM Parti’yi “Teröre cesaret vermek”le suçlaması, iktidarın milliyetçi-şoven hassasiyetleri muhalefeti yedeklemek ve yedeklenmeyenler üzerinde baskı kurmak için kullanmaya çalıştığını gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasında ise, “Emperyalistlere taşeronluk yapan kiralık katil sürüleriyle mücadelemizden kesinlikle geri adım atmayacağız. Hem eli kanlı caniler hem de bölücü örgüte destek verenler bölgemizin geleceğinde teröre yer olmadığını er ya da geç anlayacaklardır” ifadeleri dikkat çekiyordu.

Erdoğan’ın “emperyalistler” derken ABD’den söz ettiğine şüphe yok. İsrail’in Gazze’ye yönelik operasyonlarına karşı çıkarken de Türkiye ve bölgenin birçok ülkesinde onlarca askeri üssü olan ABD’nin sadece Suriye’de Kürtlerle iş birliği yaptığı üsleri gündeme getirmiş ve “Suriye’de ABD üslerinin ne işi var?” diye sormuştu.

Erdoğan emperyalistlere taşeronluktan söz ediyor ama asker ölümlerinin yaşandığı gün (21 Aralık) kendi iktidarının temsilcileri Washington’da ABD ile “Yüksek düzeyli savunma grubu toplantısı”nı yapıyordu. Ayrıca bu hafta Mecliste görüşülmesi beklenen İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması ile ilgili yasa tasarısını ABD Başkanı Biden’ın isteği üzerine hazırlayıp Meclise sunan Erdoğan değil mi?

O yüzden daha birkaç ay önceki NATO zirvesinde “ABD ile yeni bir sayfa açmak”tan söz eden Erdoğan’ın “emperyalizm” karşıtlığı iç kamuoyunu aldatmaya yönelik bir söylemden ibarettir. Daha önemlisi bu söylem, Kürt sorununu “Emperyalistlerin kullandığı bir terör sorunu” gibi gösterip iktidarın sorunu daha geniş alanlara yayıp derinleştirmekten başka bir işe yaramayan müdahaleci-savaşçı politikalarına meşruiyet yaratmayı amaçlıyor.

On yıldan fazla bir süre önce dönemin Genelkurmay Başkanı Başbuğ, “Yeni katılımlar olmasa TSK, 26 yılda PKK’yı 5 kez bitirirdi” demişti. Geçen dönemin İçişleri Bakanı Soylu “Ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz” diyordu. Resmi açıklamalara göre, Türkiye’nin Irak Kürdistan Bölgesi’nde (Pençe-Kilit operasyon bölgesi) irili ufaklı 38 askeri üssü bulunuyor -ki son asker ölümleri de bu bölgede yaşandı. Suriye’de cihatçı gruplarla birlikte birçok yerleşim yeri işgal altında tutuluyor.

Sadece buradan bakıldığında bile, Kürt sorununu bir “terör sorunu” gibi ele almanın aradan geçen 40 yılda sorunu çözmeye hizmet etmediğini ve aradan 40 yıl daha da geçse sorunu çözemeyeceğini görmek için yeter. İkicisi de sınırların ötesinde kurulan üsler, işgal edilen topraklar sorunun ve çözümünün dışarıda değil, içeride olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Eğer iktidarın istediği gibi başımızı kuma gömüp gerçeklere gözümüzü kapatmayacaksak yaşanan bu son ölümleri, iktidarın politikalarının sorgulanmasının ve yeni ölümlerin önüne geçilmesinin aracı olarak kullanmak gerekiyor.

Sormak gerekiyor; daha 7-8 yıl öncesine kadar cumhuriyet döneminde Kürtlere karşı yapılan katliamlardan, Kürt sorununun şiddetle çözülemeyeceğinden söz eden Erdoğan bugün neden barışçıl çözümden söz edenleri “terör destekçisi” ilan ediyor?

Erdoğan’ın bugün savunduğu politika, Türkiye halkının mı, yoksa kendi iktidarının ve kader birliği yaptığı tekellerin çıkarlarını mı savunuyor?

Milli Savunma Bakanlığı, Pençe-Kilit operasyon bölgesinde bugüne kadar yaşamını yitiren asker sayısını 113 olarak açıklıyor.

Bu askerler hangi çıkarlar için öldü?

İktidar, Kürt sorununu çözmeyeceğini çok iyi bildiği halde neden bu operasyonda ısrar ediyor?

Bu sorunun yanıtı için gelişmelere biraz daha yakından bakalım.

Erdoğan yönetiminin siyasi ve ekonomik olarak yakın iş birliği yaptığı Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki Barzani yönetimi tarafından desteklenen bu operasyonun en önemli hedeflerinden birini de enerji iş birliğinin geliştirilmesi ve bu alanlarda PKK’nin bu iş birliği önünde engel olmaktan çıkartılması oluşturuyor. Bu bölgede 38 askeri üs kurulmasının en önemli nedenlerinden biri de bu.

Çünkü Ukrayna savaşından sonra Ortadoğu’nun enerji kaynakları daha önemli hale geldi. Erdoğan’ın yakın dostu Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani, geçen yıl yakında Türkiye ve Avrupa’ya doğal gaz ihraç etmeye başlayacaklarını söylemişti. Ayrıca bu politika Erdoğan’ın iddiasının aksine, özellikle Rus gaz ve petrolüne ambargo uygulayan ABD ve AB tarafından da destekleniyor.

Suriye’de kendi çıkarları için Kürtlerle iş birliği yapan ABD, Irak’ta Türkiye’nin Şengal’e (Sincar) kadar geniş alanlara yayılan operasyonlarını destekliyor. ABD’nin bu desteğinin arkasında 2006’da Irak için hazırladığı Baker-Hamilton raporundan bu yana PKK’nin bölgedeki enerji kaynakları ve geçiş yolları için bir tehdit olmaktan çıkartılması için askeri olarak tasfiyesini savunması ve ayrıca Türkiye’nin müdahalesini İran’ı ve desteklediği Haşdi Şabi’nin etkisini sınırlamak bakımından kullanışlı olarak değerlendirmesi gerçeği bulunuyor.

Cumhurbaşkanı başdanışmanlarından İlnur Çevik, Afrin operasyonu için “Afrin’de elli küsur şehit verdik ama en büyük pastayı Türk müteahhitleri alacak” dememiş miydi?

Şimdi de hazırladıkları bildiriye imza atmayan CHP ve DEM Parti’yi “terör destekçiliği” ile suçlayan Adalet Bakanı Tunç da “Pençe-Kilit operasyon bölgesinde 113 şehit verdik ama Kürdistan petrol ve doğal gazından en büyük pastayı biz alacağız” diyebilir!

Görüldüğü gibi Suriye ve Irak’ta “milli çıkarlar”, “beka” denilerek yapılan operasyonların ve yaşanan ölümlerin arkasında aslında iktidarın ve kader birliği yaptığı bir avuç burjuva azınlığın çıkarları bulunuyor.

Zamanında Selahattin Demirtaş sormuştu: Bugüne kadar asker cenazesi giden, bu nedenle bayrak asılan bir yalı, villa, zengin evi gördünüz mü? Asker cenazeleri neden en son Tokat Almuslu Yasin Karaca gibi hep yoksul evlerine gidiyor?

Forbes dergisinin 2023 dolar milyarderleri listesine 26 Türk dolar milyarderi yer aldı. “Milli çıkar”, “beka” denilerek yoksul çocukları ölüme gönderiliyor öte yandan vatanın asıl sahipleri zenginliklerine zenginlik katıyor.

2015’te Yarbay Mehmet Alkan, kardeşi Yüzbaşı Ali Alkan çatışmada yaşamını yitirince haklı olarak "Düne kadar çözüm diyenler, ne oldu da sonuna kadar savaş diyor" diye sormuş ve bu sorusu nedeniyle ordudan ihraç edilmişti.

İki gün içinde 12 askerin yaşamını yitirmesi; yüz yıllık bir gerçeği, Kürt sorununun baskı, şiddet ve savaş politikalarıyla çözülemeyeceğini bir kez daha gösterdi. İktidar ve kader birliği yaptığı tekeller yayılmacı emelleri ile açlık ve yoksulluğa mahkum ettikleri emekçi halk kesimlerini milliyetçilik üzerinden kendi politikalarına yedeklemek için bu savaşçı politikalara ihtiyaç duyuyor olabilirler. Ama bu politika Türkiye emekçi halklarının ne ihtiyacıdır ne de çıkarınadır.

Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, ana muhalefet partisi CHP’nin iktidarın bildirisine imza atmaması olumludur ancak bu olumluluğun yaşanan ölümler üzerinden iktidarın sürdürdüğü politikanın sorgulanmasına vardırılması gerekir. Aksi takdirde bu adım fazla anlamlı olmayacağı gibi ölümlerin durmasına ve demokratik-barışçıl çözüme de hizmet etmiş olmayacaktır.

Yoksulların kanı üzerinden kendi iktidarını sürdürmek, bu ülkeyi sadece kader birliği yaptığı bir avuç zengine vatan haline getirmek isteyenlere karşı Türk ve Kürt halkları, her milliyetten işçi emekçiler olarak birleşmekten; demokratik-barışçıl çözüm, insanca yaşayacağımız bir gelecek için birlikte mücadele etmekten başka bir çıkar yolumuz bulunmuyor.

QOSHE - Yoksulun kanı ve zenginin vatanı! - Yusuf Karadaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yoksulun kanı ve zenginin vatanı!

44 66
25.12.2023

Irak Kürdistan Bölgesi’nde yaşanan son çatışmalarda resmi açıklamalara göre 12 askerin yaşamını yitirmesi, Erdoğan iktidarının “bitirdik”, “çözdük” propagandasına rağmen Türkiye’nin nasıl bir sorunla karşı karşıya olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlattı.

Ancak asker ölümlerinin siyasi sorumluları olan İktidar partisi ve ortağı MHP’nin yaptıkları ilk iş, kendi sorumluluklarının üstünü örtmek için Mecliste “Teröre karşı ortak bildiri” hazırlamak oldu. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un bu bildiriye imza atmayan CHP ve DEM Parti’yi “Teröre cesaret vermek”le suçlaması, iktidarın milliyetçi-şoven hassasiyetleri muhalefeti yedeklemek ve yedeklenmeyenler üzerinde baskı kurmak için kullanmaya çalıştığını gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasında ise, “Emperyalistlere taşeronluk yapan kiralık katil sürüleriyle mücadelemizden kesinlikle geri adım atmayacağız. Hem eli kanlı caniler hem de bölücü örgüte destek verenler bölgemizin geleceğinde teröre yer olmadığını er ya da geç anlayacaklardır” ifadeleri dikkat çekiyordu.

Erdoğan’ın “emperyalistler” derken ABD’den söz ettiğine şüphe yok. İsrail’in Gazze’ye yönelik operasyonlarına karşı çıkarken de Türkiye ve bölgenin birçok ülkesinde onlarca askeri üssü olan ABD’nin sadece Suriye’de Kürtlerle iş birliği yaptığı üsleri gündeme getirmiş ve “Suriye’de ABD üslerinin ne işi var?” diye sormuştu.

Erdoğan emperyalistlere taşeronluktan söz ediyor ama asker ölümlerinin yaşandığı gün (21 Aralık) kendi iktidarının temsilcileri Washington’da ABD ile “Yüksek düzeyli savunma grubu toplantısı”nı yapıyordu. Ayrıca bu hafta Mecliste görüşülmesi beklenen İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması ile ilgili yasa tasarısını ABD Başkanı Biden’ın isteği üzerine hazırlayıp Meclise sunan Erdoğan değil mi?

O yüzden daha birkaç ay önceki NATO zirvesinde “ABD ile yeni bir sayfa açmak”tan söz eden Erdoğan’ın “emperyalizm” karşıtlığı iç kamuoyunu aldatmaya yönelik bir söylemden ibarettir. Daha önemlisi bu söylem, Kürt sorununu “Emperyalistlerin kullandığı bir terör sorunu” gibi gösterip iktidarın sorunu daha geniş alanlara yayıp derinleştirmekten başka bir işe yaramayan müdahaleci-savaşçı politikalarına meşruiyet yaratmayı amaçlıyor.

On yıldan fazla bir süre önce dönemin Genelkurmay Başkanı Başbuğ, “Yeni katılımlar olmasa TSK, 26 yılda PKK’yı 5 kez bitirirdi” demişti. Geçen dönemin İçişleri Bakanı Soylu “Ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz” diyordu. Resmi açıklamalara göre, Türkiye’nin Irak Kürdistan Bölgesi’nde (Pençe-Kilit operasyon bölgesi) irili ufaklı 38 askeri üssü bulunuyor -ki son asker ölümleri de bu bölgede........

© Evrensel


Get it on Google Play