Hekimlerin ve askeri bürokrasinin gündelik hayatla ilişkilenmesinde benzerlikler vardır. Bir anlamda her iki meslek de özünde toplumun tüm kesimleri ile temas halinde olsa da sınırlılıkları da çoktur. Dağ köylüsünden kent soyluya her erkeğin, kah zorunlu kah bedelli zorunlu askerlik bağlamında kışlaya yolu düşer. Aynen hastaneye tüm cinsiyetlerin yollarının düştüğü gibi. Ama kamu hastanelerine zorunlu ama özel hastanelere bedelli yani ücretli…

Bu temas salt anlık olmayıp bazen geceyi ve gündüzü, ayları haftaları kapsar. Ama temasın şeklini tıbbi ve askeri bürokratik kurumlar ve yazılı/ yazılı olmayan kurallar belirler. İletişim sorulanla sınırlıdır ve kendi doğallığında bürokratiktir.

Rütbeli asker eratı her gün içtimaya çağırır, hastanede yerini şefin hasta başı viziti alır. Her iki kurumda da yataklı birimler ‘koğuş’ olarak anılırdı yakın yıllara kadar. Peyami Safa’nın ‘Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ romanından da hatırlarız bunu.

Gündelik hayatta her iki meslek grubu da toplumdan oldukça mesafeliydi yakın yıllara kadar. Askeri lojmanların ve sosyal alan olarak orduevlerinin yerini hekimlikte kamu mesaisi sonrası ve hatta bazı durumlarda öğlen arası özel muayenehanecilik almıştı. Toplumla bağlarını izolasyon ile sınırlamıştı müesses nizam.

İşte böyle bir benzerlikler zemininde zoru başararak tarihsel olarak öne çıktı toplumcu hekimlik anlayışı bu topraklarda. Adresi hekim meslek örgütü TTB oldu.

Kolay değildi askeri tıbbiyeden köken almış bir tıp eğitim sistematiğinden sıyrılıp gelmek! Müesses nizam hep hizaya çekmek istedi, ‘Had bildirmeyi’ denedi.

Doğası gereği müesses nizam resmi sağlık kurumlarında askeriye ile kök benzerliği geleceğe taşımakta ısrarlıdır. Misal nerede ise hekimlerin yarısının kadın olduğu günümüzde sağlık kamusal alanında kadın yönetici sayısı yok denecek kadar azdır.

Oysa hekim meslek örgütü TTB’de kadın başkanlar toplumcu hekimlik geleneğinin öncüleridir. TTB Merkez Konsey Başkanları Füsun Sayek ve şimdi de Şebnem Korur Fincancı iz bırakanlarımız. Yine aynı gelenekten gelen DİSK Genel Başkanı Dr. Arzu Çerkezoğlu’nu anabiliriz.

Toplumcu hekimlik anlayışı tıbbı hastane duvarları dışına taşıyan bir süreçtir. Müesses nizamın toplumla ilişkilerini salt hastalar üzerinden tanımlayan yani hasta hekim ilişkisine hapseden düzenine çomak sokmuş, alternatif olmuş ve toplum genelinde saygınlığı artagelmiştir.

Gerek toplumla gerekse üyeleri ile geçmişin mirası izolasyon duvarlarını azalta azalta bugünlere gelmişti bir anlayış olarak toplumcu hekimlik TTB’de. Elbette tüm yerel tabip odaları benzer değildi.

Covid 19 pandemisi tüm dünyada ‘rıza’ temelli bir kapanmaya yani izolasyona yol açınca demokratik kitle örgütleri de bundan payını aldı. Çözüm olarak hayata geçen zoom vb. sanal toplantılar yol arkadaşlıklarını sanal gerçeklik ile sınadı.

Kanımca TTB dahil demokratik meslek örgütlerinin yeni sınavı, aktivistleri arasında sanal iletişimin derinleştirdiği geleceği yeniden inşadaki sanal gerçeklik girdabı. Elbette aşılacaktır.

Yol arkadaşlıklarında an gelir kullanılan dil ve ifadeler tüm duvarlardan daha keskin bir izolatöre dönüşür. Kökleri askeri tıbbiyeye dayanan bir meslek grubu içinde dili ve yol alışı askeri vesayetten azade tutmak elzemdir.

Unutmayalım kendi içinde duvarlar ören seçim süreçleri eni sonu toplumla arasına da duvarlar kurar. Anayasasızlık ile sınandığımız bu günlerde, toplumun TTB’ye ve diğer tüm demokratik işleyişlere ihtiyacı var.

Müesses nizam hep hizaya çekmek istedi, ‘Had bildirmeyi’ denedi toplumcu hekimlik anlayışını. Şimdilerde haddin yeni şekli TTB’ye ‘kayyum’ girişimi.

İşte o yüzden yaklaşan tabip odası seçimleri ve bu sürecin arka planı salt hekimleri ilgilendirmiyor. TTB içi ve dışı tartışmalar özünde yakın bir gelecekte nasıl Türkiye istediğimizin de resmidir.

Sağlıcakla kalın.

QOSHE - Askeri vesayetten toplumcu hekimliğe - Zeki Gül
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Askeri vesayetten toplumcu hekimliğe

18 11
25.03.2024

Hekimlerin ve askeri bürokrasinin gündelik hayatla ilişkilenmesinde benzerlikler vardır. Bir anlamda her iki meslek de özünde toplumun tüm kesimleri ile temas halinde olsa da sınırlılıkları da çoktur. Dağ köylüsünden kent soyluya her erkeğin, kah zorunlu kah bedelli zorunlu askerlik bağlamında kışlaya yolu düşer. Aynen hastaneye tüm cinsiyetlerin yollarının düştüğü gibi. Ama kamu hastanelerine zorunlu ama özel hastanelere bedelli yani ücretli…

Bu temas salt anlık olmayıp bazen geceyi ve gündüzü, ayları haftaları kapsar. Ama temasın şeklini tıbbi ve askeri bürokratik kurumlar ve yazılı/ yazılı olmayan kurallar belirler. İletişim sorulanla sınırlıdır ve kendi doğallığında bürokratiktir.

Rütbeli asker eratı her gün içtimaya çağırır, hastanede yerini şefin hasta başı viziti alır. Her iki kurumda da yataklı birimler ‘koğuş’ olarak anılırdı yakın yıllara kadar. Peyami Safa’nın ‘Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ romanından da hatırlarız bunu.

Gündelik hayatta her iki meslek grubu da toplumdan oldukça mesafeliydi yakın yıllara kadar. Askeri lojmanların ve sosyal alan olarak orduevlerinin yerini hekimlikte kamu mesaisi sonrası ve hatta bazı durumlarda öğlen arası özel muayenehanecilik almıştı. Toplumla bağlarını izolasyon ile sınırlamıştı müesses nizam.

İşte böyle........

© Evrensel


Get it on Google Play