Türkiye muhafazakarlaşıyor mu sorusu soruluyor sürekli olarak.

Muhafazakar iktidarımız işbaşında olduğu için, dinin özüne değilse de, sözüne önem verilen bir tavır sergilendiği için, bazıları dindarlığı gözümüze sokarak yaşamayı marifet ve hatta ticaret haline getirdiği için, görüntüsel muhafazakarlık kimileri için bir yükselme, sınıf atlama, güce yaklaşma aracı olarak algılandığı için sosyolojik olarak “Türkiye muhafazakarlaşıyor mu?” sorusu gündeme geliyor.

Ben ise bu soruyu anlamsız buluyorum.

Tam aksine Türkiye’nin giderek şirazesinden çıktığını, edep ve ar duygularını kaybetmeye başladığını, muhafazakarlaşmak bir yana ahlaki çöküntü içine girdiğini düşünüyorum.

Düşünmekten öte görüyorum.

Ekonomik krizin getirdiği bir çöküntüden bahsedeceğimi zannetmeyin.

O apayrı bir mevzu.

Ben uzunca bir zamandır televizyonlarda gözümüze sokulan bir durumdan bahsediyorum.

Eskiden televizyon kanallarında kimi sanatçıların, sosyete olduğu iddia edilen kimi sonradan görmelerin sosyal hayatlarındaki ve aşk hayatlarındaki hareketliliklerden söz edilir ve bunların yaşam tarzları marjinal olarak gözümüze sokulurdu.

Bunlar çok geçmişte kaldı.

Şimdi artık farklı marjinaller var.

Anadolu marjinalleri.

Bunları şimdilerde tefrika gibi televizyonların sabah programlarında izliyoruz.

Buralarda anlatılanların bazıları “Hadi canım, daha neler” seviyesinin de ötesinde.

İnsanın nutku tutuluyor.

Başı örtülü, muhafazakar görüntülü kadınlar, bunların eşleri, aileleri kamera karşısına sebilhane bardağı gibi dizilip cinsel hayatlarını anlatıyorlar.

Kim kiminle yatmış, kocasını onu aldattığı için o da kocasını kiminle aldatmış hikayeleri mi istersiniz, kayınpederinden çocuk yapan mı istersiniz, sabah kayınbiraderi, akşam kocası, ertesi gün yeğeni ile beraber olan mı ararsınız, hepsi orada.

Bu yine işin hafif tarafı.

Ensest rezaletler, aile içi yaşanan cinsellikler bile ortalığa dökülüyor.

Sosyologlar Türkiye muhafazakarlaşıyor mu diye araştıradursun, Türkiye’nin uçkuru çözülmüş bağlanamıyor.

Ama daha vahimi, bunlar her gün televizyonlarda normalleştiriliyor, herkesin gözünün içine sokuluyor.

En mahrem kadın sohbetlerinde bile kolay kolay konuşulmayacak konular televizyon ekranlarında milyonlara anlatılıyor.

Sahibi AKP’li bir belediye başkanı ve yöneticisi AKP’li bir milletvekili olan bir kanalda, bir sunucu “Yüzüme taze sperm sürüyorum. Cildime çok iyi geliyor.” diye anlatıyor, “Ama taze olacak” diye de ekliyor.

Bilimsel mi, değil mi bilmem ama bunlar televizyonda, sözde muhafazakar bir partinin, iktidar partisinin milletvekilinin kanalında söyleniyor.

Ve RTÜK denen ucube kurumun başkanı bunlara gık çıkaramıyor, ama dijital bir platformda yayınlanacak Aşk Adası adlı program projesine daha proje halindeyken soruşturma açtırıyor.

Ve hâlâ soruyorsunuz “Türkiye muhafazakarlaşıyor mu?” diye.

Ne muhafazakarlığı be, deli misiniz!

Türkiye muhafazakarlık adı altında edebini yitiriyor!

Ve bu her gün gözümüze sokuluyor.

Sosyal medya, özellikle de Twitter ya da X gibi mecralar, iktidarların işini çok kolaylaştırdı.

İktidar gücü ve kamu kaynaklarıyla topladıkları troller vasıtasıyla, yönlendirme yapma gücünü elde etmelerinden söz etmeyeceğim.

Bu bilinen bir durum zaten.

Üç otuz parayla kiraladıkları vasıfsız bir işgücü vasıtasıyla gündem yaratmak, gündem değiştirmek, linç kampanyaları yapmak, yargıyı harekete geçirmek için alt yapı hazırlamak artık iktidarların vakayı adiyesi.

Basit günlük uğraşları.

Benim asıl derdim, bu mecraların, toplumsal muhalefeti bitirmiş olması.

Arap Baharı sırasında ve sonrasında sosyal medya iktidarların, özellikle de demokratik olmaktan uzaklaşan iktidarların kabusu haline gelmeye başlamış, demokratikleşmenin yeni aracı olacağı duygusu hakim olmuştu.

Kitleler sosyal medya aracılığı ile örgütlenecek, iktidarları zorlayacak, sesini duyuracaktı.

Öyle olmadı.

Hatta tam aksi bir sonuç verdi.

Sosyal medya gerçek demokratik muhalefetin sonu oldu.

Artık hiç kimse, en keskin olduğunu iddia eden muhalif bile gerçek bir muhalefet yapmıyor. Yapma ihtiyacı hissetmiyor.

Çünkü sosyal medya üzerinden attığı iki palavra tweet, üç tane muhalif aforizma ile “muhalefet vazifesini” yaptığını, iktidara haddini bildirdiğini zannediyor.

Sahte bir profil arkasına saklanarak iktidara yaptığı üç beş eleştiriyi büyük bir muhalefet edası ile paylaşıyor, sonra oturup işine devam ediyor.

Dahası gerçek anlamda kanıyla, canıyla muhalefet yapıp, kellesini iktidarların önüne atanları da beğenmiyor.

İki tweet de onları karalamak, onları eleştirmek için sallayıp “Bu mu muhalefet” diye bir yandan da onları eleştiriyor.

Yellenip yellenip ipe dizerek gazını da çıkardığı için rahatlamış vaziyette görevini yaptığına inanıyor.

Ve akşam dost meclisinde o gün yaptığı attığı iki tweet’le yaptığı muhalefeti anlatıp, alkış topluyor.

Bugün Türkiye’de gerçek bir muhalefet ortaya çıkamıyor, tüm olan bitene rağmen cılız bir siyasi muhalefet var ise bunun nedeni, bazılarının sosyal medya üzerinden yaptıklarını muhalefet zannetmesindendir.

Sosyal medyada rahatlayanlar, rahatlarını bozmadan muhalefet yapmanın keyfini sürmektedir.

Yerli ve milli bir iktidarımız var ve bu iktidar döneminde Türkiye, Ortadoğu’nun ve hatta Orta Asya’nın göçmen çukuruna döndürüldü.

Avrupalıların keyif kaçmasın diye 10 milyonu aşkın büyük bölümü kaçak sığınmacıya ev sahipliği yapıyoruz.

Suriye diktatörü, bir zamanlar “kardeşimiz” olan Esad, ülkesinde vatandaşlık bile vermediği bir kitle başta olmak üzere “insan çöpünü” Türkiye’ye boşalttı.

Afganistan’dan gelen CIA işbirlikçilerini de bağrımıza bastık.

Biz bunlarla ilgili gık dediğimiz anda bir dönem FETÖ’nün sözcülüğünü yaparak ne kadar ileri görüşlü ve vatansever olduklarını göstermiş bir taife beni ve benim gibi düşünenleri ırkçılıkla, faşistlikle suçladılar.

İktidar sahipleri de meseleye “Ama biz insani açıdan bakıyoruz” diyerek bizi insan olmamakla itham ettiler. Kendi vatandaşlarına insani bakış açısı geliştiremeyenlerin, kaçak göçmenlere insani açıdan bakmaları samimi ise eğer önemli bir gelişme olduğu için sesimizi çıkarmadık.

“Yanlış yerden başladılar ama en azından bir yerden başladılar” diye de sevindik hatta.

Ancak şu aşağıda yazacaklarımın insanlıkla falan alakası yok.

Ve yerli ve millilik konusunda mangalın külünü havalandıran bir iktidarın bu konuda ne diyeceğini çok merak ediyorum.

Türkiye Avrupa’nın sadece göçmen hendeği değil, aynı zamanda çöplüğü haline geldi.

Türkiye 2022 yılında Avrupa’dan tam tamına 14,7 milyon ton çöp aldı.

Şaka yapmıyorum.

Çöp aldık.

2021’de 395.000 metrik ton plastik atığı Türkiye’ye boşalttılar.

Avrupa’nın çöpünü almakta açık ara lideriz.

Bizi takip eden iki ülkenin, Hindistan ve Mısır’ın toplam aldığı çöp 4,3 milyon ton.

Biz ikisinin toplamının 3 katını almışız.

Yerli ve milli iktidarımız Türkiye’nin geleceği için büyük bir tehdit olan göçmenleri insani nedenlerde aldığını söylüyor.

Peki bu çöpleri hangi nedenle bu ülkeye dolduruyorsunuz?

Avrupalıları çevre kirliliğine maruz kalmasın diye düşünerek yine insani nedenlerle mi!

Çoğunluk doğru diyor diye yanlışın doğru olmayacağını öğrendiğimiz zaman.

QOSHE - Anadolu marjinalitesi - Fatih Altaylı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Anadolu marjinalitesi

675 8
27.02.2024

Türkiye muhafazakarlaşıyor mu sorusu soruluyor sürekli olarak.

Muhafazakar iktidarımız işbaşında olduğu için, dinin özüne değilse de, sözüne önem verilen bir tavır sergilendiği için, bazıları dindarlığı gözümüze sokarak yaşamayı marifet ve hatta ticaret haline getirdiği için, görüntüsel muhafazakarlık kimileri için bir yükselme, sınıf atlama, güce yaklaşma aracı olarak algılandığı için sosyolojik olarak “Türkiye muhafazakarlaşıyor mu?” sorusu gündeme geliyor.

Ben ise bu soruyu anlamsız buluyorum.

Tam aksine Türkiye’nin giderek şirazesinden çıktığını, edep ve ar duygularını kaybetmeye başladığını, muhafazakarlaşmak bir yana ahlaki çöküntü içine girdiğini düşünüyorum.

Düşünmekten öte görüyorum.

Ekonomik krizin getirdiği bir çöküntüden bahsedeceğimi zannetmeyin.

O apayrı bir mevzu.

Ben uzunca bir zamandır televizyonlarda gözümüze sokulan bir durumdan bahsediyorum.

Eskiden televizyon kanallarında kimi sanatçıların, sosyete olduğu iddia edilen kimi sonradan görmelerin sosyal hayatlarındaki ve aşk hayatlarındaki hareketliliklerden söz edilir ve bunların yaşam tarzları marjinal olarak gözümüze sokulurdu.

Bunlar çok geçmişte kaldı.

Şimdi artık farklı marjinaller var.

Anadolu marjinalleri.

Bunları şimdilerde tefrika gibi televizyonların sabah programlarında izliyoruz.

Buralarda anlatılanların bazıları “Hadi canım, daha neler” seviyesinin de ötesinde.

İnsanın nutku tutuluyor.

Başı örtülü, muhafazakar görüntülü kadınlar, bunların eşleri, aileleri kamera karşısına sebilhane bardağı gibi dizilip cinsel hayatlarını anlatıyorlar.

Kim kiminle yatmış, kocasını onu aldattığı için o da kocasını kiminle aldatmış hikayeleri mi istersiniz, kayınpederinden çocuk yapan mı istersiniz, sabah kayınbiraderi, akşam kocası, ertesi gün yeğeni ile beraber olan mı ararsınız, hepsi orada.

Bu yine işin hafif tarafı.

Ensest rezaletler, aile içi yaşanan cinsellikler bile ortalığa dökülüyor.

Sosyologlar Türkiye muhafazakarlaşıyor mu diye araştıradursun, Türkiye’nin uçkuru çözülmüş bağlanamıyor.

Ama daha vahimi, bunlar her gün televizyonlarda normalleştiriliyor, herkesin gözünün içine sokuluyor.

En mahrem kadın sohbetlerinde bile kolay kolay konuşulmayacak konular televizyon ekranlarında milyonlara anlatılıyor.

Sahibi AKP’li bir belediye başkanı ve yöneticisi AKP’li bir milletvekili olan bir kanalda, bir sunucu “Yüzüme taze sperm sürüyorum. Cildime çok iyi........

© Fatih Altaylı


Get it on Google Play