Bir “davet” tartışmasıdır gidiyor.

Biri “Davet edildim” diyor, diğeri “Hayır edilmedin” diye tepiniyor.

Taraflardan biri, “Davet edildim” diyen Ekrem İmamoğlu, “Hayır yalancı, edilmedin” diye tepinen ise Murat Kurum.

İstanbul’un “seçilmiş” belediye başkanının davet edilip edilmediği tartışılan yer ise bir açılış, İstanbul’un eski banliyö treninin, bir bölümünün yeniden kullanıma açılması ile Ulaştırma Bakanlığı’nın yapacağı tören.

Ulaştırma Bakanlığı’nın Ekrem İmamoğlu’nu bu törene davet edip etmediği meselesi giderek büyüdü.

Murat Kurum bu meseleyi niyeyse çok abarttı ve “Edilmedin” diye tutturdu.

Ekrem İmamoğlu ise kendisine ulaşan davetiyeyi gösterdi.

Anlaşıldı ki, davetiyeyi Büyükşehir Belediye Başkanı’na ileten Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan’mış ve bana göre yaptığı da son derece doğru.

Murat Kurum, boşu boşuna “yalancı” durumuna düştü.

Oysa daha en başında “Davet edilmedin işte, edilmedin, edilmedin” diyeceğine “Bakanlığımız İstanbul’un belediye başkanını elbette davet etmiştir. Siyasi olgunluğumuz bunu gerektirir” deme cesaretini, nezaketini ya da aklını göstermiş olsaydı durduk yere anlamsız bir polemik başlatmayacak ve bu polemikten mağlup ayrılmak zorunda kalmayacaktı.

İlle de bir siyasi mesaj vermek, rakibine laf sokmak istiyorsa “Bu davete icabet etmesini umuyoruz. Çünkü 31 Mart seçimlerinden sonra bu tip açılışları, televizyondan izlemek zorunda kalacak. Katılacağı son açılışı kaçırmamasını tavsiye ederim” diyerek siyasete ısındığını gösterebilirdi.

Ama bunu yapmadı, yapamadı.

O esnekliğe sahip olmadığını gösterdi.

Oysa AKP, İstanbul için bir aday belirlerken herkese sıcak gelebilecek, Kadir Topbaş gibi her kesime el uzatabilen birini arıyordu.

Murat Kurum, o muratla aday gösterilmişti ve o nedenle sürekli Kadir Topbaş vurgusu yapıyordu.

Ancak Kurum bir siyaset erbabı olamadığı, amirlerinden ürken bir bürokrat olmaya devam ettiği için bu davet meselesinde üstten bakan, rahat, eğlenceli bir tavır sergileyemedi, sonunda golü de yedi.

Murat Kurum da “Olmayan bir şey var” diyordum hep.

Bu vesile ile onu da gördüm.

Kusura bakmasın ama Murat Kurum’un tadı ya da lezzeti yok, rengi de var diyemem, kokusu da.

Baktığınız zaman gördüğünüz, aklınızda kalan, size bir kimlik mesajı veren bir tavrı yok.

Ne iyi ne kötü…

Bu hali ile ben Murat Kurum’u siyasetçi olarak kime benzetiyorum biliyor musunuz?

Yanlış anlamayın ama Kemal Kılıçdaroğlu’na.

Onun da, özellikle siyasi hayatının ilk döneminde, renksiz, kokusuz, tavırsız bir hali vardı.

Tepkisizdi, sahte tepkiler gösterir ama pek yakıştıramazdı.

Zannederim, uzun süre bürokrasi içinde kalınca, biraz böyleleşiyordu insanlar.

Tabii yine de aralarında çok önemli bir fark vardı.

Kılıçdaroğlu eski Türkiye’nin bürokratıydı, Murat Kurum ise yeni Türkiye’nin.

Birinin bağlılığı devlete idi, diğerininki ise kişiye.

Davetiyeyi İmamoğlu’na gönderdiği anlaşılan Ergün Turan’a dönersek.

Ben başından beri AKP’nin adayı Ergün Turan olmalıydı dedim hep.

Nedenini şimdi anlamışsınızdır.

AKP’nin elinde Kadir Topbaş benzeri tek kişi o vardı.

Keşke aday o olsaydı.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Şevki Yılmaz’ın ülkenin kurucularına ve Millet Meclisine yönelik hakaretleri için ilginç bir eleştiri yaptı.

“Toplumsal fay hatları tetiklenmek isteniyor”

Katılıyorum.

Şevki Yılmaz’ın amacının bu olduğu çok açık.

Belli ki, iktidar da bunun farkında.

Ömer Çelik’in sert eleştirisi bu farkındalığı gösteriyor.

Ancak iktidarın ve iktidar sözcüsünün bu farkındalığı, adalete yansımamış görünüyor.

Aradan geçen zamana rağmen hâlâ yargıda “tık” yok.

Söz konusu olan muhalif bir ses ya da söz olunca saatler içinde harekete geçen veya geçirilen yargı Şevki Yılmaz’ın sözlerine karşı son derece duyarsız ve tepkisiz.

Yüksek sesle “gık” diyene “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”ten dava açtıranlar, Şevki Yılmaz’ın “toplumda kırılma yaratmayı amaçladığı” iktidar tarafından da kabul edilen sözleri için parmaklarını kıpırdatmıyorlar.

Oysa Şevki Yılmaz ne milletvekili ne de dokunulmazlığı var.

Üzerinde hiçbir yasal koruma şemsiyesi mevcut değil.

Ama galiba Türkiye’de yasal koruma şemsiyesinden daha koruyucu olan “gayrı yasal” bir koruma şemsiyesi var.

O şemsiyenin altına kendini attın mı, ne suç var ne de ceza.

Galatasaray Spor Kulübü, Futbol Federasyonu Başkanı’nı istifaya davet etti.

Buna öğleden sonra “günaydın” derler.

Bu futbol federasyonunun, bu başkan ve bu yönetim kadrosu ile işleri buraya getireceği o kadar belliydi ki!

Okurlar ve izleyiciler bilip hatırlayacaktır hem bu köşede hem geçmişte Bloomberg HT’de yaptığım Spor Saati programında Büyükekşi başkanlığında bir futbol federasyona hep karşı çıktım.

Ne kendisinin ne de kadrosunun sporun hiçbir alanında yöneticilik yapacak bilgi ve tecrübeye sahip olmadığını, böyle bir kapasitelerinin bulunmadığını sürekli söyledim.

Ve çok önemli bir şey de ekledim hep.

“Bu beyefendi 15 Temmuz darbe girişiminin ardından AK Parti’nin iktidarda olduğu günden bu yana 15 yıldır yürüttüğü THY Yönetim Kurulu üyeliğini ve ardından da TİM Başkanlığını bırakmak zorunda kaldı. Şimdi hangi hikmetle Futbol Federasyonu Başkanlığı’na getiriliyor” dedim.

Ve en başından beri özellikle iki büyük kulübün Büyükekşi’nin Futbol Federasyonu başkanlığına destek vermemesi gerektiğini söyledim.

Onlar ne yaptı!

Hem Fenerbahçe hem Galatasaray başkanları Büyükekşi ile canciğer kuzu sarması fotoğraflar verdiler, sonra da gidip desteklediler.

Sonuç bu işte.

Tüm kulüpler mutsuz, tüm kulüpler (bazıları yalandan da olsa) şikayetçi.

Ama hiç ağlamasınlar.

Kendileri düştüler.

İnsanlara soluk alacak alan bırakmayı zaaf zannetmediğimiz zaman.

QOSHE - Lezzetsiz bir yemek gibi - Fatih Altaylı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Lezzetsiz bir yemek gibi

595 4
26.02.2024

Bir “davet” tartışmasıdır gidiyor.

Biri “Davet edildim” diyor, diğeri “Hayır edilmedin” diye tepiniyor.

Taraflardan biri, “Davet edildim” diyen Ekrem İmamoğlu, “Hayır yalancı, edilmedin” diye tepinen ise Murat Kurum.

İstanbul’un “seçilmiş” belediye başkanının davet edilip edilmediği tartışılan yer ise bir açılış, İstanbul’un eski banliyö treninin, bir bölümünün yeniden kullanıma açılması ile Ulaştırma Bakanlığı’nın yapacağı tören.

Ulaştırma Bakanlığı’nın Ekrem İmamoğlu’nu bu törene davet edip etmediği meselesi giderek büyüdü.

Murat Kurum bu meseleyi niyeyse çok abarttı ve “Edilmedin” diye tutturdu.

Ekrem İmamoğlu ise kendisine ulaşan davetiyeyi gösterdi.

Anlaşıldı ki, davetiyeyi Büyükşehir Belediye Başkanı’na ileten Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan’mış ve bana göre yaptığı da son derece doğru.

Murat Kurum, boşu boşuna “yalancı” durumuna düştü.

Oysa daha en başında “Davet edilmedin işte, edilmedin, edilmedin” diyeceğine “Bakanlığımız İstanbul’un belediye başkanını elbette davet etmiştir. Siyasi olgunluğumuz bunu gerektirir” deme cesaretini, nezaketini ya da aklını göstermiş olsaydı durduk yere anlamsız bir polemik başlatmayacak ve bu polemikten mağlup ayrılmak zorunda kalmayacaktı.

İlle de bir siyasi mesaj vermek, rakibine laf sokmak istiyorsa “Bu davete icabet etmesini umuyoruz. Çünkü 31 Mart seçimlerinden sonra bu tip açılışları, televizyondan izlemek zorunda kalacak. Katılacağı son açılışı kaçırmamasını tavsiye ederim” diyerek siyasete ısındığını gösterebilirdi.

Ama bunu yapmadı, yapamadı.

O esnekliğe sahip olmadığını gösterdi.

Oysa AKP, İstanbul için bir aday belirlerken herkese sıcak gelebilecek, Kadir Topbaş gibi her kesime el uzatabilen birini arıyordu.

Murat Kurum, o muratla aday gösterilmişti ve o nedenle sürekli Kadir Topbaş vurgusu yapıyordu.

Ancak Kurum bir siyaset erbabı olamadığı, amirlerinden ürken bir bürokrat olmaya........

© Fatih Altaylı


Get it on Google Play