*Spoiler içerir.

13 Ekim 1972 tarihinde Uruguay’ın Montevideo kentinden Şili’nin Santiago kentine gitmek üzere havalanan uçak And Dağları’na düşer. Uruguay Hava Kuvvetleri’nin 571 sefer sayılı uçuşunu gerçekleştiren uçağın içinde Uruguaylı Old Christians adlı ragbi takımının oyuncuları ve yakınları vardır. Mürettebatla birlikte kırk beş kişinin bulunduğu uçağın düşmesi sonucu kazadan kurtulan yolcular inanılmaz bir hayatta kalma mücadelesi göstermiştir. Bu hayatta kalma mücadelesi o tarihten bu yana sorgulanan, yargılanan, olayı öğrenen kimselerin “Ben olsaydım…” diye söze başladıkları, üstüne çokça konuşulan ve bundan sonra da konuşulmaya devam edecek bir hikâyeyi barındırmaktadır.

Bu inanılmaz hikâye bugüne kadar iki kitap, üç film ve bir belgesele konu olmuştur. René Cardona’ya ait 1976 Meksika yapımı Supervivientes de los Andes ve Frank Marshall’a ait 1993 ABD yapımı Alive filmi daha önce beyaz perdeye yansıyan hikâyenin iki versiyonudur. Orijinal adı La Sociedad de la Nieve olan Kar Kardeşliği (2023) dahil bugüne kadar çekilen tüm filmlere kazazedeler danışmanlık etmiş, olayların nasıl olduğuna ilişkin yön vermişlerdir.

Peki Güney Amerika’nın batı kıyısı boyunca uzanan ve dünyanın en uzun sıra dağları olan And Dağları’na düşen bir uçaktan sağ çıkan on altı genç, 4200 metre rakımda yetmiş iki gün boyunca hayatta kalmayı nasıl başarmıştır? Bu olağanüstü kurtuluş öyküsünün geri planında elbette ki pek çok faktörün olduğu aşikardır. Filmi izleyen seyircinin hemen dikkatini çeken şey, kazazede gençlerin çok donanımlı kimseler olduğudur. Hiçliğin ortasında yaralı arkadaşlarının ilk tedavilerini yapabildiklerine, transistörlü radyoyu çalıştırabildiklerine, uçağın kayıp akülerini bulduktan sonra telsizi çalıştırmayı denediklerine, uçağın enkazında buldukları yalıtım maddesi ile kendilerine uyku tulumu yapıp, en sonunda kendilerini kurtuluşa götüren yolculuğa çıkabilmelerine şahit oluruz. Bu yetiler elbette hayatta kalmaları için paha biçilemez donanımlardır. Ancak bu yeteneklerinin yanı sıra en önemlisi hepsinin de yaşama arzusuna sonuna kadar sahip olmalarıdır. Ragbi takımının adından anlaşılacağı üzere bu gençler son derece dindar bir eğitimden geçmiş Katolik kimselerdir. 4200 metre rakımda, dondurucu soğukta kardan başka yiyecek bir şeyin olmadığı bir yerde hayatta kalmak için yaptıkları şeyler düşünüldüğünde, bu gençlerin o güne kadar aldıkları dini eğitimleri gereği sahip oldukları inançlarını sorgulatan ancak yine de sonucu değiştirmeyen bir yaşama arzusuyla dolu oldukları en önemli noktadır. Kazazedelerin tamamının çocukluklarından beri birbirini tanıyan arkadaşlar olmaları nedeni ile birbirlerine son derece kenetlenmeleri ve kazanın olduğu andan kurtuluşa kadarki geçen zamanda aldığı kararlarla aralarındaki en pragmatist kişi olduğunu kanıtlayan Nando Parrado adlı gencin varlığı sayesinde dünya mucizevi bir kurtuluşa tanıklık etmiştir.

Gerçekte yaşananlardan ve tabii ki filmin konusundan bahsedecek olursak, ragbi takımını taşıyan uçak, kış koşullarında And Dağları gibi zorlu bir rotayı aşmayı başarabilecek teknik yeterliliğe sahip değildir. Bunun yanına bir de pilotaj hatası eklendiğinde kaza kaçınılmaz olmuş ve çarpmanın ardından otuz üç kişi hayatta kalmayı başarmışken bunlardan ancak yirmi dokuzu ertesi günü görebilmiştir. Kurtulanlar hemen bir envanter çıkararak kendilerini soğuktan koruyacak giysiler ile açlıklarını giderecek gıdaları yolculara ait bavullardan toplamaya başlar. Yardım ekiplerinin ne zaman kendilerini bulacaklarını bilmedikleri için ellerindeki sınırlı yiyecek stoğunu çok dikkatli kullanmalarına karşın stok erimiştir. Kazanın on ikinci gününde çalıştırmayı başardıkları radyodan öğrendikleri bilgi ile dünyaları bir kez daha başlarına yıkılır. Arama kurtarma çalışmalarının sekizinci gün sona erdirildiğini öğrenen gençler, artık kurtulmak için kendilerinden başka yardım edecek kimseleri olmadığını fark eder. Bu farkındalık onların hayatlarının dönüm noktasını oluşturacak kararlar almalarına neden olur. Bu karara götüren fitili Nando Parrado ateşler ve gençler derin bir iç hesaplaşmanın ardından Parrado’nun teklifini kabul eder. Ne var ki dağın acıması yoktur. Uçaklarının düştüğü yetmezmiş gibi bir de çığ altında kalırlar. Zorlu kış koşullarının geçmesini ve karların bir nebze olsun erimesini bekleyen kazazede ekip, sonunda harekete geçme zamanının geldiğini düşünür ve aralarındaki en sağlıklı üç kişi batıya doğru yürümeye başlar. Bu üç kişinin arasında tabii ki Nando Parroda da vardır. Amaçları çok yakın olduklarını düşündükleri Şili topraklarına yürüyüp yardım çağırmaktır. Parroda’nın hiçbir koşulda vazgeçmeyi bilmeyen karakteri kalan arkadaşlarının makus talihlerini yenebilmelerinin tek anahtarıdır.

Uruguaylı gazeteci Pablo Vierci’nin aynı adlı kitabından uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda The Orphanage (2007) ve The Impossible (2012) filmleri ile tanıdığımız İspanyol yönetmen Juan Antonio Bayona oturmaktadır. Kadrosunda Arjantinli ve Uruguaylı oyuncuların yer aldığı film, özellikle bir uçak kazası sırasında yaşanabilecekleri son derece gerçekçi şekilde yansıtmayı başardığı sahnesiyle oldukça tatmin edici bir şekilde başlıyor. Ancak gerçekte muhakkak denendiğini düşündüğüm fakat bir neden ile işe yaramamış olduğunu tahmin ettiğim ateş yakarak yardıma gelen uçakların dikkatini çekme ihtimalinin filmde gösterilmemiş olması izleyici olarak benim en çok aklımı kurcalayan nokta oldu. Ateş yakacak aletleri ve materyalleri olmasına karşın neden yakmadıkları filmde açıklanmıyor ve bu konudan bahsetmiyor bile oluşları filmde bir gedik olarak kalıyor. Ayrıca yetmiş iki gün boyunca soğukla ve açlıkla sınanan gencecik insanların sinirlerinin çelik gibi sağlam olması ve kimsenin çılgına dönerek sinir krizi geçirmemesi de pek akla yatkın değil. Yolcuların psikolojik durumlarının yeteri kadar yansıtılmaması yönetmenin yaşananları daha da trajik hale getirmemek istemesi olarak açıklanabilir. Bu neden ile bahsettiğim hususlar izleyicinin seyir keyfine balta vurmuyor, film kendini ilgiyle sonuna kadar izletiyor. Zaten bu kadar iyi olduğu için de İspanya’yı Oscar’da temsil etmesine karar verilmiştir. İyi seyirler dilerim…

The post Siz Olsaydınız Ne Yapardınız?: Kar Kardeşliği (2023) appeared first on Fil'm Hafızası.

QOSHE - Siz Olsaydınız Ne Yapardınız?: Kar Kardeşliği (2023) - Ezgi Ulukoca
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Siz Olsaydınız Ne Yapardınız?: Kar Kardeşliği (2023)

5 0
16.01.2024

*Spoiler içerir.

13 Ekim 1972 tarihinde Uruguay’ın Montevideo kentinden Şili’nin Santiago kentine gitmek üzere havalanan uçak And Dağları’na düşer. Uruguay Hava Kuvvetleri’nin 571 sefer sayılı uçuşunu gerçekleştiren uçağın içinde Uruguaylı Old Christians adlı ragbi takımının oyuncuları ve yakınları vardır. Mürettebatla birlikte kırk beş kişinin bulunduğu uçağın düşmesi sonucu kazadan kurtulan yolcular inanılmaz bir hayatta kalma mücadelesi göstermiştir. Bu hayatta kalma mücadelesi o tarihten bu yana sorgulanan, yargılanan, olayı öğrenen kimselerin “Ben olsaydım…” diye söze başladıkları, üstüne çokça konuşulan ve bundan sonra da konuşulmaya devam edecek bir hikâyeyi barındırmaktadır.

Bu inanılmaz hikâye bugüne kadar iki kitap, üç film ve bir belgesele konu olmuştur. René Cardona’ya ait 1976 Meksika yapımı Supervivientes de los Andes ve Frank Marshall’a ait 1993 ABD yapımı Alive filmi daha önce beyaz perdeye yansıyan hikâyenin iki versiyonudur. Orijinal adı La Sociedad de la Nieve olan Kar Kardeşliği (2023) dahil bugüne kadar çekilen tüm filmlere kazazedeler danışmanlık etmiş, olayların nasıl olduğuna ilişkin yön vermişlerdir.

Peki Güney Amerika’nın batı kıyısı boyunca uzanan ve dünyanın en uzun sıra dağları olan And Dağları’na düşen bir uçaktan sağ çıkan on altı genç, 4200 metre rakımda yetmiş iki gün boyunca hayatta kalmayı nasıl başarmıştır? Bu olağanüstü kurtuluş öyküsünün geri planında elbette ki pek çok faktörün olduğu aşikardır. Filmi izleyen seyircinin hemen dikkatini çeken şey, kazazede gençlerin çok donanımlı kimseler olduğudur. Hiçliğin ortasında yaralı arkadaşlarının ilk tedavilerini yapabildiklerine, transistörlü radyoyu çalıştırabildiklerine, uçağın kayıp akülerini bulduktan sonra telsizi çalıştırmayı denediklerine, uçağın enkazında buldukları yalıtım maddesi ile kendilerine uyku tulumu yapıp, en sonunda kendilerini kurtuluşa götüren yolculuğa çıkabilmelerine şahit oluruz. Bu yetiler elbette hayatta kalmaları için paha biçilemez donanımlardır. Ancak bu yeteneklerinin yanı sıra en önemlisi hepsinin........

© Film Hafızası


Get it on Google Play