Edebiyatçılar ve onların yapıtları üzerine çeşitli değerlendirmeler yapılmıştır. Edebî eserler, yazarlarından mutlak surette izler taşırlar. Edebiyat tarihçileri, yaptıkları tahlillerde eserin oluşma dönemine ve esere konu olan olaylara açıklık getirirler. Zamanla yazarların çok beğenilen yapıtları ile ilgili bazen hakikatle pek de ilgisi olmayan izahatlar yapılır. Durum öyle bir hâl alır ki eserin yazılma nedeninden tamamen uzaklaşarak bambaşka bir mahiyete bürünebiliyor açıklamalar. Dijital çağın hızlı yayılması ve internet ortamında her tür bilgiye ulaşma imkânının olduğu bu dönemde doğruluğu çok su götürecek olan bilgiler, gerçeğin ta kendisi olabiliyor. Elan durum bundan farklı değildir.

Şu sıralar Attila İlhan’ın çirkin olduğuna dair tevatürler dolanıyor ortalıkta. Bu duruma gerekçe olarak da “Aysel Git Başımdan” şiirinde geçen şu mısralar gerekçe gösteriliyor: Aysel git başımdan ben sana göre değilim / Ölümüm birden olacak seziyorum. /Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim. Attila İlhan, şiir kitaplarının arkasında her şiirin hikâyesini kısaca açıklıyor. Bu şiirle ilgili açıklamasında “Aysel gerçek bir kişi değildir, onu ‘Yaraya Tuz Basmak’ ve ‘Kurtlar Sofrası’ romanlarından dikkatli okuyucularım hatırlayacaktır.” demektedir. Yazarın kendi roman kurgusunun bir parçası olan karakteri, gerçek bir kişi olarak gösterip bu durumdan olmayacak yorumlar çıkarılabilmektedir. Aysel, itibari bir âlemin imgesel hâli; kendisi yok ki çirkinliği de olsun!

Yıllarca temsili istiarenin en güzel örneklerinden biri olarak gösterilen -bu tema da şiire çok yakışıyor- ölümü en güzel anlatan şiirlerden biri olan “Sessiz Gemi” şiiri için de aynı şey söz konusudur. Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden / Birçok seneler geçti dönen yok seferinden diye biten Yahya Kemâl’in bu harikulade şiirinin de asıl öyküsü bambaşkadır. Yahya Kemal, ünlü şair Nazım Hikmet’e edebiyat dersleri vermektedir. Bu dersler esnasında Nazım Hikmet’in annesine bir sevgi duymaya başlar Yahya Kemal. Bu durumu fark eden Nazım Hikmet, bir dersin sonunda Yahya Kemal’in cebine şu notu bırakır: “Hocam olarak geldiğiniz bu evden babam olarak çıkamazsınız!” Bu durumdan son derece müteessir olan Yahya Kemal ümitsiz bir aşkla karşı karşıya kaldığını anlayınca meşhur şiirini yazmıştır.

Şairler de her insan gibi darıdünyada acı ile yüzleşmişler, felek onlara da keskin tırnaklarını göstermiştir. Evlat acısı, acıların en büyüğüdür, derler. Orhan Seyfi Orhon’un, “Veda” şiiri bir aşk şiiri gibi görülse de aslında şiiri kanserden ölen kızı için yazmıştır. Her geçen gün gözlerinin önünde eriyen kızının hâlinden kahır çeken yazar, eşini de kanserden kaybetmiştir. Kızı son demlerinde babasından bir istekte bulunur: "Babacığım, annem öldüğünde günlerce çok ağlamıştın. Şu son anlarımda senden bir şey istiyorum: Ben öldükten sonra hiç ağlamayacaksın, gözünden bir damla yaş bile düşmeyecek, anlaştık mı?" naçar kalan şair; sessizce başını sallar, sükût eder. Kızı hayata gözleri yumunca meyus bir şekilde gözlerinden mercanlar dökülür, muazzam şiirini yazar: Gelse de en acı sözler dilime / Uçacak sanırdım birkaç kelime... / Bir alev halinde düştün elime / Hani ey gözyaşım akmayacaktın?

Tevfik Fikret’in “Millet Şarkısı” şiiri ise istibdat rejiminin yaydığı kasvetli havayı bir nebze dağıtmak ve halka ümit vermek üzere yazılmış bir şiirdir. İkinci Meşrutiyet’in ilanından birkaç gün önce yazılan şiirde Tevfik Fikret’in diğer şiirleri ile mukayese edildiğinde bu şiirde yeis yerine ümit ve sevinç emareleri görüyoruz. Haksızlık ve zulme başkaldırıda bugün dahi dillere pelesenk olacak nitelikte berceste mısraları vardır şiirin. “Millet Şarkısı” şiirinin şu dörtlüğü muhteşemdir:

Zulmün topu var, güllesi var, kalası varsa;
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.
Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa,
Sönmez ebedî; her gecenin gündüzü vardır.

“Bayrak şairi” şairi Arif Nihat Asya, Adana’da öğretmenlik yaptığı dönemde Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşu vesilesiyle düzenlenecek kutlama için öğrencisinden bir şiir bulmasını ister. Talebesinin getirdiği şiirleri beğenmeyen şair, o gece sabaha kadar hummalı çalışır ve muhteşem “Bayrak” şiirini yazar. Yazımıza bu şiirden birkaç mısra ile nihayet verelim:

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim

Yeryüzünde yer beğen!

Nereye dikilmek istersen

Söyle seni oraya dikeyim!

QOSHE - Şiirler ve Hikâyeleri - Mustafa Yıldırım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Şiirler ve Hikâyeleri

9 0
16.01.2024

Edebiyatçılar ve onların yapıtları üzerine çeşitli değerlendirmeler yapılmıştır. Edebî eserler, yazarlarından mutlak surette izler taşırlar. Edebiyat tarihçileri, yaptıkları tahlillerde eserin oluşma dönemine ve esere konu olan olaylara açıklık getirirler. Zamanla yazarların çok beğenilen yapıtları ile ilgili bazen hakikatle pek de ilgisi olmayan izahatlar yapılır. Durum öyle bir hâl alır ki eserin yazılma nedeninden tamamen uzaklaşarak bambaşka bir mahiyete bürünebiliyor açıklamalar. Dijital çağın hızlı yayılması ve internet ortamında her tür bilgiye ulaşma imkânının olduğu bu dönemde doğruluğu çok su götürecek olan bilgiler, gerçeğin ta kendisi olabiliyor. Elan durum bundan farklı değildir.

Şu sıralar Attila İlhan’ın çirkin olduğuna dair tevatürler dolanıyor ortalıkta. Bu duruma gerekçe olarak da “Aysel Git Başımdan” şiirinde geçen şu mısralar gerekçe gösteriliyor: Aysel git başımdan ben sana göre değilim / Ölümüm birden olacak seziyorum. /Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim. Attila İlhan, şiir kitaplarının arkasında her şiirin hikâyesini kısaca açıklıyor. Bu şiirle ilgili açıklamasında “Aysel gerçek bir kişi değildir, onu ‘Yaraya Tuz Basmak’ ve ‘Kurtlar Sofrası’ romanlarından dikkatli okuyucularım hatırlayacaktır.” demektedir. Yazarın kendi roman kurgusunun bir parçası olan karakteri, gerçek bir kişi olarak gösterip bu durumdan olmayacak yorumlar çıkarılabilmektedir. Aysel, itibari bir âlemin imgesel hâli; kendisi yok ki çirkinliği de........

© Fırat Gazetesi


Get it on Google Play