Tarih; milletleri, toplumları etkileyen olayları zaman ve mekân göstererek anlatan, olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisi kuran bir bilim dalıdır. Milletlerin hafızalarının canlı kalmasında tarih bilimi önemli bir yere sahiptir.

Batı toplumlarında, tarih derslerine büyük ehemmiyet verilir. Bir milletin hafızasının şekillenmesinde, atiye taşınmasında şüphesiz ki tarih biliminin ayrı bir yeri vardır. Talim ve terbiyenin olmazsa olmaz dersidir tarih. Tarih eğitimi, pozitif bilimlerden de önde gelen bir yere sahip hatta onların öğrettiklerinden daha fazla kazanıma haizdir.

Gelişmemiş veya az gelişmiş toplumlarda ise tüm sözel bilimlere olduğu gibi tarih bilimine de mesafeli bir yaklaşım mevcuttur. Sözel bilimlerin sanki ülkenin gelişimine sekte vuracağı gibi bir kanı vardır. Hâlbuki sözel bilimler olmadan özgür düşüncenin önü açılamayacağı için bilimsel alanda da bir inkişaf beklemek safdillik olur.

Tarihini bilmeyen milletlerin gelişme kaydetmeleri mümkün değildir. Kadim milletler, tarihinin her dönemini tüm tafsilatıyla bilir; tarihin her merhalesinden de dersler çıkarır. Böyle bir tarih anlayışında geçmişle kavga bahis konusu değildir. Geçmişle kavganın reel manada bir faydası olmayacağı gibi bilakis genç nesillerin maziye husumet beslemeleri ile neticelenecektir. Bir devlet için bundan daha vahim bir durum söz konusu değildir. Oysaki geçmişiyle barışık, mazinin her döneminden muhtelif şeyler öğrenen, tüm münderecatını geleceğe taşıyan nesiller yetiştirmenin yegâne yolu tarih bilincidir. Kökü mazide olan atiler yetiştirmenin yolu tarih bilincinden geçer.

Tarih sahnesi; her daim çekişmelere, desiseye, ihanete sahne olmuştur. Bu hengâmeden kurtulmanın yolu da güvenilir ve sağlam kaynaklı tarih yazmakla mümkündür. Burada müverrihlere büyük görevler düşmektedir. Onların kalemlerinden çıkacak her kelimenin büyük önemi vardır. Şu asla unutulmamalıdır ki yüzyıllar sonra bile tarih kitaplarındaki kelamların tartışılması devam edecektir.

Tarihi vesikalarda anlatılanlara her daim itirazlar olmuştur. Tarihi galipler yazmıştır ve bu durumdan mağluplar hiç de hoşnut değildir. Tarih bir mücadele ve müsademe sahnesi olduğuna göre güçlülerin var olma hakkı da diğerlerine göre fazla olmaktadır. Bu kural tüm milletler için geçerlidir.

Milletleri zebun kılmanın ve onları tarih sahnesinde edilgen hale getirmenin çabasında olurlar egemen güçler. Kuvvetini geçmişinden almayan milletlerin kalelerinin muhkem olmadığını gayet iyi bilirler dış mihraklar. Bu bağlamda geçmişle aradaki rabıtayı koparmak onların esas hedefleridir. Bunu yaparken ya tarihi çarpıtırlar ya da tevil ederler. Bu sayede milletin tarih hafızasında muğlak bir yapı oluşmasına zemin hazırlarlar. Birçok mühim olay ve durum kesinleşmiş sebeplere bağlanmışken birdenbire muallak bir yapıya bürünür. Zihinler bulanır, keşmekeş artar; elan vaziyet bundan ibarettir.

Kadim ve şanlı Türk tarihine baktığımızda değişik coğrafyalarda değişik medeniyetlere yön vermiş ve tarihin akışını değiştirmiş olaylarda birinci derecede müessir olmuş bir ulusun neferleriyiz. Elhak Türk tarihi olmadan Dünya tarihi tam olarak yazılamaz. O derece tarihe nüfuz etmiş bir milletin evlatları olarak kendi tarihimizi tam ve eksiksiz öğrenmek ve öğretmek mecburiyetindeyiz. Kendi tarihimizle barışık olmalı, tarihi yargılama gibi bir gaflete düşmemeliyiz. Tarihten dersler çıkarılır lakin tarihi ve aktörlerini yargılamanın hiçbir faydası yoktur. Tarihi olaylara bu minvalden bakıldığı takdirde çekişmenin yerini ilerleme alacaktır.

Tarih bilincini yok etmek, kültürel değerlere de vurulmuş en büyük darbedir. İşgalci güçler her şeyden evvel kütüphaneleri tahrip ederler. Tarihle birlikte kültürel oluşum da yavaş yavaş erimeye ve yozlaşmaya başlar. Hafızasını yitirmiş köle haline gelebilir milletler bu sayede. Kişiler mankurtlaşır. Efendilerine itaatten başka bir şey düşünemez hâle gelirler. İşte o zaman bilinmez bir dehlize girilmiş olunur ki geri dönüş de pek mümkün olmaz.

Günümüzde milletlerin yaşamasının ve tarih sahnesinde yer almasının en önemli koşulu tarih bilincine sahip olmaktır. Tarih bilincini eğitimin başat rolü haline getirmek mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde tarih tekerrürden ibaret hâle gelir.

QOSHE - Tarih bilinci - Mustafa Yıldırım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Tarih bilinci

5 0
19.12.2023

Tarih; milletleri, toplumları etkileyen olayları zaman ve mekân göstererek anlatan, olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisi kuran bir bilim dalıdır. Milletlerin hafızalarının canlı kalmasında tarih bilimi önemli bir yere sahiptir.

Batı toplumlarında, tarih derslerine büyük ehemmiyet verilir. Bir milletin hafızasının şekillenmesinde, atiye taşınmasında şüphesiz ki tarih biliminin ayrı bir yeri vardır. Talim ve terbiyenin olmazsa olmaz dersidir tarih. Tarih eğitimi, pozitif bilimlerden de önde gelen bir yere sahip hatta onların öğrettiklerinden daha fazla kazanıma haizdir.

Gelişmemiş veya az gelişmiş toplumlarda ise tüm sözel bilimlere olduğu gibi tarih bilimine de mesafeli bir yaklaşım mevcuttur. Sözel bilimlerin sanki ülkenin gelişimine sekte vuracağı gibi bir kanı vardır. Hâlbuki sözel bilimler olmadan özgür düşüncenin önü açılamayacağı için bilimsel alanda da bir inkişaf beklemek safdillik olur.

Tarihini bilmeyen milletlerin gelişme kaydetmeleri mümkün değildir. Kadim milletler, tarihinin her dönemini tüm tafsilatıyla bilir; tarihin her merhalesinden de dersler çıkarır. Böyle bir tarih anlayışında geçmişle kavga bahis konusu değildir. Geçmişle kavganın reel manada bir faydası olmayacağı gibi bilakis genç nesillerin maziye husumet beslemeleri ile neticelenecektir. Bir devlet için bundan daha vahim bir durum söz konusu değildir. Oysaki geçmişiyle barışık, mazinin her döneminden........

© Fırat Gazetesi


Get it on Google Play