Tasavvuf; sevgi yoluyla insanı Allah’a ulaştırmayı hedefleyen, insanın gönlüne hitap eden felsefi düşüncenin adıdır. Tasavvuf, yaşam felsefesinin oluşmasında ve hayata bakışta insana kılavuzluk eden düşünce sistemidir.

Tasavvuf kelimesi “sof” kelimesinden türemiştir. Yunancada sof: hikmet bilgi anlamlarına gelir. Feylesof ya da filozof kelimesi de buradan gelmektedir. Sof kelimesinin diğer bir anlamı da kaba yünden yapılmış kumaştır. Tasavvuf ehilleri bu kumaştan yapılmış elbiseler giydikleri için sofi, sofu ya da sûfî adlarını alırlar.

Tasavvufun temel gayesi, insanı nefsani arzularından arındırarak Allah’a ulaştırmaktır. Tasavvuf düşüncesi Vahdet-i vücut teorisine dayanır. Vahdet-i vücuda göre varlık tektir o da Allah’tır. Yeryüzündeki her şey gerçek varlık olan Allah’tan bir iz taşır. Denizde oluşan devasa dalgaların özü su katreleridir. Su damlacığı olmadan dalgalar; tsunamiler oluşamaz. Bu saikle mutasavvıflar tüm insanlığa sevgi ile yaklaşırlar. Zira âlemin özünün insan olduğu felsefesi bu düşünce sisteminin olmazsa olmazıdır. Yunus Emre’nin: “Elif okuduk ötürü / Pazar eyledik götürü / Yaratılanı severiz / Yaratandan ötürü” mısraları bu düşünceyi özetlemektedir. Tasavvuftaki sevgi ve hoşgörü kavramı, Batı düşünce sistemindeki hümanizm ile benzerlik gösterse de özünde hümanizmden çok daha şümullü bir kavramdır.

Tasavvuf felsefinin temelinde sevgi vardır. Gönüllere hitap etmeyen felsefi akımlarda, başarı elde etmek mümkün değildir. Bu dünyanın davasından çok uzak, dost edinmeyi amaçlayan ve gönül hanesinde yer edinmeyi temel gaye edinen felsefi bir akımdır tasavvuf. Zorlaştırmayan, kolaylaştıran, hemhal olmayı düstur edinen bir düşüncedir.

Tasavvuf düşünce sisteminde aşkın önemli bir yeri vardır. İnsanı insan yapan kalbindeki sevgi tomurcuklarıdır. Sevgi ve şefkatten yoksun gönüllerin ne kendilerine ne de başkalarına bir faydası dokunamaz. İnsan; önce doğayı, hayvanları, kardeşini, arkadaşını sevmeyi bilmelidir. Tüm yaratılmışlara sevgi ile yaklaşmayan gönüller yüce yaratıcı olan Allah’ı da sevemez. Onlar taş kalpli olurlar.

Büyük mutasavvıf Yunus Emre:

İşitin ey yarenler aşk bir güneşe benzer
Âşık olmayan gönül misal-i taşa benzer

Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter
Nice yumuşak söylese sözü savaşa benzer demektedir.

Tasavvufta beşeri ve ilahi olmak üzere iki aşk mevcuttur. Asıl aşk ilahî aşktır. Gerçek mutasavvıfların gönlünde Allah aşkından başka bir sevgiye yer yoktur. Ancak tasavvuf, beşeri (mecazi) aşkın kudretini de yadsımaz. Beşeri aşk, bu dünyadaki kişilere duyulan aşkın adıdır. Bu felsefî düşüncede insanı sevemeyen biri tabii olarak Allah’ı sevme yolunda da zorluklar yaşayacaktır. Onun için tasavvuf düşüncesi beşeri aşkı ilahî aşka geçişte bir merhale olarak görmektedir. Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun mesnevisinde bunun somut örneğini görebilmekteyiz. Kays (Mecnun) malum olduğu üzere Leyla’ya deliler gibi âşıktır. Leyla’nın uğruna çöllere düşmüş, mecnun (aşk delisi) olmuştur. Bütün bunlara rağmen mesnevinin sonunda Mecnun, kendini görmeye gelen Leyla’yı tanımamıştır. Mecnun artık gerçek aşkı bulmuş, ilahî aşka yelken açmıştır.

Tasavvuf eğitim sistemin bir diğer ögesi de nefis terbiyesidir. Dergâha girecek olan müritlerin yapmaları gereken ilk iş nefsani arzularından kendilerini kurtarmalarıdır. Nefis terbiyesi son derece meşakkatli bir yolculuktur. Dervişin gönlünde Allah’tan başkasına yer yoktur. Bu uğurda mal, mülk, şan, şöhret, makam, mevki gibi kavramlar değerlerini yitirmelidir. Hatta anadan, yârdan ve dahi serden geçmek gerekecektir. Nefis terbiyesi, zorlu ve uzun bir yolculuktur. Bu nedenle tasavvufta buna “çile çekmek” denilmektedir. İnsanın kendini dünya nimetlerinden uzaklaştırması, zevk ve eğlenceyi bir kenara itmesi kolay bir hadise değildir. Nefs-i emmareden başlayan bu terbiye sistemi “insanı kâmil” olma yolunda atılan ilk adımdır. Nefs-i emmare; insana zevk, sefa ve eğlenceyi emreden nefistir. Bu nefis törpülenmeden “insanı kâmil” olma yolunda ilerlemek mümkün değildir. İnsan-ı kâmil, olgun insan anlamına gelir. İnsan-ı kâmil; nefis arzularından tamamen sıyrılmış, kalbinde Allah sevgisinden başka bir şey barındırmayan, yüce Allah’ın her mertebedeki tecellisine vakıf olan kul anlamındadır. Tasavvuftaki en üstün makam da budur. İnsanı kâmil mertebesine ulaşmak her dervişe nasip olamaz.

İnsan yüce Allah karşısında aciz bir varlıktır. Hüsnü mutlak (gerçek güzellik) ve vücudu mutlak (gerçek varlık) Allah’tır. Tasavvuf felsefesi insana bu düşünceyi benimsetmeyi amaçlar.

İnsan; gerçek varlık olan Allah’ı tanımalı, ona ulaşmalı, hakikati bulmalıdır. Bundan gayrısının bir anlamı ve değeri yoktur. Yunus’un dediği gibi:

Yunus ne hoş demişsin bal u şeker yemişsin

Ballar balını buldum kovanım yağma olsun

QOSHE - Tasavvuf - Mustafa Yıldırım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Tasavvuf

8 0
20.02.2024

Tasavvuf; sevgi yoluyla insanı Allah’a ulaştırmayı hedefleyen, insanın gönlüne hitap eden felsefi düşüncenin adıdır. Tasavvuf, yaşam felsefesinin oluşmasında ve hayata bakışta insana kılavuzluk eden düşünce sistemidir.

Tasavvuf kelimesi “sof” kelimesinden türemiştir. Yunancada sof: hikmet bilgi anlamlarına gelir. Feylesof ya da filozof kelimesi de buradan gelmektedir. Sof kelimesinin diğer bir anlamı da kaba yünden yapılmış kumaştır. Tasavvuf ehilleri bu kumaştan yapılmış elbiseler giydikleri için sofi, sofu ya da sûfî adlarını alırlar.

Tasavvufun temel gayesi, insanı nefsani arzularından arındırarak Allah’a ulaştırmaktır. Tasavvuf düşüncesi Vahdet-i vücut teorisine dayanır. Vahdet-i vücuda göre varlık tektir o da Allah’tır. Yeryüzündeki her şey gerçek varlık olan Allah’tan bir iz taşır. Denizde oluşan devasa dalgaların özü su katreleridir. Su damlacığı olmadan dalgalar; tsunamiler oluşamaz. Bu saikle mutasavvıflar tüm insanlığa sevgi ile yaklaşırlar. Zira âlemin özünün insan olduğu felsefesi bu düşünce sisteminin olmazsa olmazıdır. Yunus Emre’nin: “Elif okuduk ötürü / Pazar eyledik götürü / Yaratılanı severiz / Yaratandan ötürü” mısraları bu düşünceyi özetlemektedir. Tasavvuftaki sevgi ve hoşgörü kavramı, Batı düşünce sistemindeki hümanizm ile benzerlik gösterse de özünde hümanizmden çok daha şümullü bir kavramdır.

Tasavvuf felsefinin temelinde sevgi vardır. Gönüllere hitap etmeyen felsefi akımlarda, başarı elde etmek mümkün değildir. Bu dünyanın davasından çok uzak, dost edinmeyi amaçlayan ve gönül hanesinde yer edinmeyi temel gaye edinen felsefi bir........

© Fırat Gazetesi


Get it on Google Play