Zaman kavramı, insanın zihnini meşgul eden en önemli kavramlardandır. Zamanı ölçmek, zamanı sınırlandırmak, zamanı durdurmak ve dahi zamanın içinde yolculuk yapmak… Takvimler ve takvim yaprakları birer birer geçtiğinde akıllardaki soru şudur: Nereye gidiyoruz, bu seyahatin bir sonu var mı, beni bekleyen akıbet nedir?

Tarihin dehlizleri, binlerce hikâyeyi bünyesinde barındırıyor. Her yaşam kendine özgü ve bir o kadar da kıymetli. İki bin küsur yıllık insanlık tarihinden kimler geldi, kimler geçti. Tarihin en büyük imparatorlukları, en büyük hükümdarları ve kahramanları arkalarında envaiçeşit hadiseye imza attılar; görevleri tamamlanınca asude bahar ülkesine yelken açtılar. Hepsinin de ortak düşüncesi zamanın bir zerresinde paye edinmekti. Bunun için bilim adamlarıyla istişareler ettiler, kendilerine menziller belirlediler.

Zamanı sınırlandırmak ve merhalelere ayırmak için bir birime ihtiyaç vardı. Takvim bunun için biçilmiş kaftandı. Tarihin en büyük imparatorluklarından biri olan Roma İmparatorluğu ve onun İmparatoru Jül Sezar, o zamana kadar kullanılan takvimlerdeki karışıklıkları çözmesi için İskenderiyeli astronomi bilgini Sosigenes’ten yardım aldı ve Jülyen takvimini oluşturdu. Bütün düzenlemeleri yaptırdıktan sonra temmuz ayının adını değiştirip kendi adını verdi. Temmuz adının adı: July oldu. July ayı, 31 gün çekiyordu.

Emrihak vaki olunca Sezar da hayata gözlerini yumdu. M Ö 8. yy. da Augustos başa geçti. Takvimde birtakım yenilikler yaptı o zamanlar adı “sextilis” olan ayın adını değiştirerek Ağustos yaptı. Bittabi ki Sezar’dan geri kalamazdı zira enaniyet duygusu bütün benliğini sarmıştı. Sonuç olarak Augustos ayını 31 gün olarak belirledi. Bu arada olan da zavallı şubat ayına oldu; böylece şubat ayı, artık yıllarda 29, diğer yıllarda 28 güne düştü. Kralların çekişmesi ve mücadelesi, takvime de sirayet etmiş oldu.

Bugün kullandığımız Miladi takvim ya da Gregoryen takvimi, Roma İmparatoru Jül Sezar tarafından kabul edilen Jülyen takviminin yerine Papa XIII. Gregorius tarafından yaptırılan takvimin adıdır. Bu takvimde Hz. İsa’nın doğduğu yıl milat olarak kabul edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde ise hem Hicri hem de Rumi takvim kullanılmıştır.

Zaman su gibi akıp giderken hangi takvimi kullanırsanız kullanın geçip giden günlerin ve yılların telafisi asla olamayacaktır. Elhak kime sorsanız geçmiş günleri hasret ve özlemle yâd edecek o günlere intizar edecektir. Geçmişin güzelliğini ve sadeliğini yakalamak bir daha katiyen mümkün olmayacaktır. Aradığımız lakin bir daha bulamayacağımız o günleri belki eski bir fotoğraf karesinde belki silik bir hatıranın satır aralarında arayacağız. Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer, diye boşuna söylememişler.

Yeni yıl; yeni umutlar, yeni başlangıçlar demektir. Geçmişin muhasebesini zihnimizde yaptıktan sonra temiz bir sayfa açmanın vakti gelmiştir. Zaman kavramında erimeden zamanın bir parçası olarak yaşamanın idraki içinde olmalıyız. Yeni hedefler belirlemeli, bu gayeler uğrunda her türlü meşakkati göze alarak devamlı bir say içinde olmalıyız. Umut ve muştu şiarımız olmalı, her daim geçmişin mirası kılavuzumuz, mazinin hataları ise ders risalemiz haline gelmelidir.

Geçen zaman, hanemize yazılan eksi bir bakiye olarak yansıyacaktır. Akşam güneşinin yaklaştığının müşahhas bir emaresi olacaktır. Semaya bakarken tebessümle hüzün arasında bir mevkide olabiliriz. Tebessümle hüznün terkibinden mütecanis bir tablo çizerek yaşam mefhumunun deruni manasını keşfetme imkânına haiz olabiliriz. Geçen zamanın bizlere kazandırdıklarını ihmal etmeyelim. Zamandan kazandıklarımız bizler için bulunmaz bir hazine niteliğinde olacaktır. Bir dağcı edasıyla şahikaya yaklaştıkça belki nefesimiz kesilecek lakin görüş açımız fevkalade artacaktır.

Her daim şevk ve neşe içinde yaşama bakabilmeyi öğrenmeliyiz. Nice yeni yıllarda nice cedit nizamların banisi olalım. Başta kendimize daha sonra da milletimize hizmet için pür neşe yola revan olalım. Zamanın bizi inkıtaya uğratmasına müsaade etmeyelim. Yazımıza zaman kavramını eserlerinde sıkça işleyen Tanpınar’ın şu dizeleriyle nihayet verelim:

Ne içindeyim zamanın

Ne de büsbütün dışında

Yekpâre geniş bir anın

Parçalanmaz akışında

QOSHE - Yeni yıl - Mustafa Yıldırım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yeni yıl

3 0
02.01.2024

Zaman kavramı, insanın zihnini meşgul eden en önemli kavramlardandır. Zamanı ölçmek, zamanı sınırlandırmak, zamanı durdurmak ve dahi zamanın içinde yolculuk yapmak… Takvimler ve takvim yaprakları birer birer geçtiğinde akıllardaki soru şudur: Nereye gidiyoruz, bu seyahatin bir sonu var mı, beni bekleyen akıbet nedir?

Tarihin dehlizleri, binlerce hikâyeyi bünyesinde barındırıyor. Her yaşam kendine özgü ve bir o kadar da kıymetli. İki bin küsur yıllık insanlık tarihinden kimler geldi, kimler geçti. Tarihin en büyük imparatorlukları, en büyük hükümdarları ve kahramanları arkalarında envaiçeşit hadiseye imza attılar; görevleri tamamlanınca asude bahar ülkesine yelken açtılar. Hepsinin de ortak düşüncesi zamanın bir zerresinde paye edinmekti. Bunun için bilim adamlarıyla istişareler ettiler, kendilerine menziller belirlediler.

Zamanı sınırlandırmak ve merhalelere ayırmak için bir birime ihtiyaç vardı. Takvim bunun için biçilmiş kaftandı. Tarihin en büyük imparatorluklarından biri olan Roma İmparatorluğu ve onun İmparatoru Jül Sezar, o zamana kadar kullanılan takvimlerdeki karışıklıkları çözmesi için İskenderiyeli astronomi bilgini Sosigenes’ten yardım aldı ve Jülyen takvimini oluşturdu. Bütün düzenlemeleri yaptırdıktan sonra temmuz ayının adını değiştirip kendi adını verdi. Temmuz adının adı: July oldu. July ayı, 31 gün çekiyordu.

Emrihak vaki olunca Sezar da hayata gözlerini yumdu. M Ö 8. yy. da Augustos........

© Fırat Gazetesi


Get it on Google Play